Çöp Arabasından Ambulans
Reklam
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

Çöp Arabasından Ambulans

19 Aralık 2021 - 13:00

Çöp Arabasından Ambulans
 

Kendilerini bir kitlenin kahramanı sananlar, zamanla bu kitlenin zalimi haline gelirler. Eline geçirdikleri güç ve kuvveti  bir muzafferiyet görür ve bu güç sayesinde insani melekelerini de kaybederek canavar halina gelirler. Bu zihniyet  ne inanç, ne insanlık ne de siyaset yamaçlarına kendilerine asla tutunabilecek bir yer bulamayarak, mezalimin derin sularında sırra kadem basarlar.
 
 Bazı dünya ülkeleri kendilerine ait iç siyasetini insan odaklı, hak ve adalet çerçeveli bir anlayış üzerine oturtarak, İslam olmasalar da İslamin tasvip ettiği bir sistemi tesis etmeyi başarmışlardır. Bu sayede hak ve adalet, insan hakları ve insanca yaşamaya verdikleri önem sayesinde ülkelerini bütün milletlerin sığınmak istediği bir liman bir barış adası haline getirmeyi de başarmışlardır.
 
İslami olmayan bu toplumlar, insan odaklı bir yelpaze oluşturmalarına  rağmen, bizim gibi İslami ve imani olan  ülkeler hiç bir zaman hak ve adaleti, insan haklarına karşı saygıyı onlar kadar hazmedemedi. Sağcısı, solcusu, dincisi, ateisti her ne kadar değişik siyasi ideolojiyi benimseyen kitleler varsa, ülkeyi yönetmeye talip olunca, kendi ideolojileri başta olmak üzere, insana saygıyı ve adaleti, sırf kendi çıkarları için ayaklar altına aldılar. Bu kutsalları kendi partisinden, kendi meşrebinden, kendi cemaatinden, kendi yaşam tarzından olmayanlara karşı bir silah, bir kamçı ve bir terbiye etme aracı olarak kullanmaktan da asla  geri durmamışlardı.
 
Siyaset meydanlarında bir kahraman edasıyla esip gürleyenler, gücü eline aldıklarında  hristiyan siyasiler kadar dahi toplumu bir bütün olarak kucaklamayı, herkesi kendi konumunda kabul etmeyi ve eşit davranmayı  asla becerememişlerdir.  Tarihimiz bu olayların yüz kızartıcı örnekleriyle dolu olmasına rağmen, hala ders çıkaramıyor; ‘’ateş düştüğü yeri yakar’’ bencilliğinden; ‘’ ateş nereye düşerse düşsün beni yakar’’, gönül zenginliğine bir türlü ulaşamıyorlar.

İşte İbretlik Bir Taplo
Yakın tarihimiz ‘’güç zehirlenmesi’’ yaşayan ve devlet imkamlarını bir baba vasiyeti olarak görüp kendi milletine zulmeden zalim insanlarla doludur. Bediüzzaman Hazretleri  Isparta’nın Emirdağ ilçesine sürgüne gönderildiği bir zamanda zatüre hastalığına yakanır. Talebelerine Urfa’ya gitmek ve son nefesini orada vermek istediğini söyler. Talebeleri bu istek üzerine hastalığı iyice ilerleyen bu ihtiyar delikanlıyı gizlice Isparta’dan Urfa’ya  götürürler.
 
Her adımı devlet tarafından takip edilen bu insanın Isparta’dan ayrılması, sanki yedi düveli katleden bir canavarın kafesinden kaçması gibi ülkede infiale sebep olur. Bu haber üzerine kendi zihniyetinden olmayanlara asla tahammülü olamayan faşisler devlet imkanlarını da kullanarak harekete geçerler. Bediüzzaman ve eserlerine müthiş bir husumeti olan o dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, Bediüzzaman’ın tekrar Isparta’ya geri getirilmesi için adeta devletin bütün birimlerini seferber eder.
 
Urfa Palas Kuşatılır
Verilen emir üzerine polisler Bediüzzaman’ın hasta yattığı Urfa’da ki İpek Palas otelinin etrafını muhasaraya alır. Amaç, verilen emri uygulayarak yatağında adeta nefes almada bile zorlanan hasta bir ihtiyarı İsparta’ya geri götürmekti. O günün şartlarında ölüm döşeğinde olan böyle bir insanı tekrar Isparta’ya geri götürmek adeta imkansızdı. Zaten Bediüzzaman yatağında inlemekte ve son nefesini vermek üzeredir. Buna rağmen içişleri bakanı  Gedik, Bediüzzaman’ın Isparta’ya getirilmesi inadından vaz geçmemişti. Kolluk kuvvetleri; ‘’ Efendim, bu ihtiyar çok hasta. Değil Isparta’ya gelmesi, yerinden bile kaldırılacak durumda değildir. Emrinizin yerine getirilmesi için mutlaka donanımlı bir ambulansın olması gerekiyor. Fakat böyle bir ambulans Urfa’da yoktur.’  diyerek, bu işin imkansız olduğunu bildirirler.
 
Bu sözler karşısında adeta deliye dönen, kendi çürük zihniyeti dışında herkese ve her şeye düşman kesilen bir zihniyetin vereceği cevap, elbette ki hiç kimseyi şaşırtmayacaktı. İçişleri Bakanı Namik Gedik; ‘’ Ne demek bir ambulans bulamıyoruz. Ambulans olmazsa da bir çöp arabasıda mı bulamıyorsunuz. Derhal onu bir çöp arabasına atıp acilen Isparta’ya geri getirin’’ emrini tekrarlar.
 
Bedüzzaman’ın artık hareket etmeye takati kalmamıştır  ama, kolluk kuvvetleri hala onu kaldığı otel odasından çıkarıp, bakanın kesin talimatı üzerine ‘’ Nasıl geldiyseniz öyle de geri döneceksiniz’’ diyerek, Isparta’ya götürmeye çalışırlar. Kısa zamanda bu olaydan haberi olan Urfa halkı otelin etrafını kuşatarak, Üsdat’a yapılan bu zulmü protesto etmeye başlar ve üstad’ı onlara vermeyeceklerini haykırırlar. Urfa halkının bütün bu tehdit ve korkutmalara rağmen meydanı doldurmaya devam ettiğini gören Gedik, derhal bu inadından vaz geçer. Ömründe hiç kimseye boyun eğmeyen ve daima Hak ve haklının yanında diklenmeden dik duran Bediüzzaman Hazretleri bu olayın ardından 23 Mart 1960 yılında İpek Palas Otelinin 27 numaralı odasında vefat eder.
 
Yaşattıklarını Yaşamadan Ölmezler
Bediüzzaman’ın vefatından kısa bir süre sonra Türkiye’de 27 Mayıs darbesi olur. Siyasetin değişmeyen bir kuralı olarak aralarında İçişleri Bakanı Namık Gedik  başta olmak üzere bir çok siyasetçi tutuklanarak hapsedilir. İçişleri Bakanı Gedik, özel olarak bir Harb Okulunda göz altında tutulur. Bir zamanlar ihsas ettikleri ve bir kamçı olarak kullandıkları Hak ve adalet  bu defa eksiksiz olarak kendisine uygulanır. Burada insan onuruna yakışmayan bir çok onur kırıcı uygulamalarla karşılaşır. Cuntacıların bu onur kırıcı işkence ve zulmüne daha fazla dayanamayan Namik GEDİK, kendisini okulun pençeresinden aşağı atmak zorunda kalarak intihar eder. Bu olayın çok fazla duyulmasını istemeyen cuntacılar, onun cesetini BİR ÇÖP ARABASINA koyarak gizlice Harp Okulunun dışına  çıkarırlar. Böylelikle o çok sevdiği çöp arabasıyla seyahat etmeyi, zalimlere bir ibret vesikası olması bakımından Rabbim kendisine layık görür.
 
Bu Değişmez İlahi Bir Kanundur
Yüce Rabb’imizin ilahi bir adaletidir ki,  zalimler çektirdikleri kadar çekmeden, yaktıkları kadar yanmadan, ağlattıkları kadar ağlamadan, kan kusturdukları kadar kan kusmadan Allah canlarını almayacaktır. Çünkü zalimler  kendi kaderlerini kendileri çizerler. Yıllarca mazlumlara yapmış olduğu haksızlığı Yüce Allah bir kaç gün içinde kendsine uygulatarak, adeta belini kırar ve aklını başından alarak bir çöp arabasıyla onu huzuruna çağırdı. Ne acıdır ki, Bediüzzaman’ın bir çöp arabasıyla Isparta’ya götürülmesini isteyen bu adam, kendi akibetini hazırladığının farkına bile değildi.
 
Eeee, üç kuruşluk dünya hali bu. Kime nasip, kime kısmet. Zalimlerin kulakları çınlasın
 

Bu yazı 1326 defa okunmuştur .