İskilipli Atıf Hoca
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

İskilipli Atıf Hoca

13 Mart 2022 - 10:10

Kelebekler Sonsuza Uçar

İskilipli Atıf Hoca, Akkoyunlu aşiretinden Hasan Kethüdaoğlu Mehmet Ali Ağa’nın ilk çocuğu olarak 1876 yılında İskilip’te dünyaya gelir. Annesi Nazlı Hanım, Mekke’den hicret eden bir Arap sülalesi olan  Beni Hattab  aşiretine mensuptur. Atıf, ilk eğitimini köy medreselerinde bitirdikten sonra İstanbul’a gelerek eğitimine Fatih Camii medresesinde devam eder.1902 yılında eğitim aldığı Fatih medresesinde dersler vermeye başlar. Ders verdiği yıllarda Darulfünun Üniversitesi İlahiyat bölümünü de bitiren Atıf, İstanbul Kabataş Lisesi başta olmak üzere bir çok lisede Arapça öğretmeni olarak görev yapar.

Baskı ve Dışlanma
Öğretmenlik mesleğine aşk derecesinde bağlı bu genç adam iffet, sadakat ve dinine bağlılığı sebebiyle bazı makam sevdalılarıyla bir türlü yıldızı barışmaz. Ama o, bu kıskançlık ve çekememezlik hastalığına yakalanan talkavuklara aldırış etmez ve doğru bildiği yoldan yürümeye devam eder. Fakat, kendi mesleğini başkalarının omuzlarına basıp yükselmek için kullananlar Şeyhülislam Mehmet Cemalettin Efendi’ye baskılarını artırınca, Atıf, önce Bodrum'a daha sonra Kırım'a sürülür. Kırım'dan Varşova'ya geçen İskilipli Atıf Hoca, sürgün cezası bittikten sonra tekrar İstanbul'a geri döner.
 
O, doğrular ve doğrularla yaşamayı rehber edinen susturulamaz bir fıtrata sahipti. İstanbul’a döner dönmez Mehmet Akif Ersoy, Bediüzzaman Said Nursi, Ahıskalı Ali Haydar, Eşref Sencer ve Eşrep Edip’le birlikte ‘’Sebilürreşat’’, ‘’Beyanül’l Hak’’, ‘’Mahfel’’ mecmualarınında halkı aydınlatıcı ilmi yazılar yazmaya başlar. Aynı zamanda Fatih camiinde vaazlar vermeye ve yardım kuruluşlarını organize ederek dünyanın dört bir tarafındaki  mağdur ve mazlumlar için yardım kampanyalarıyla da dayanışma içerisinde olur..
 
Siyasetin Kirli Dünyası
Kısa sürede tanınan  Atıf Hoca, siyasetle insanlara daha iyi hizmet edeceği kanaatine gelerek kendi vilayeti Çorum’dan milletvekili adayı olup meclise girmeye karar verir. İttihatçı zihniyet onun peşini bırakmaz gazete ve dergilerde Atıf aleyhinde algı operasyonları yaparak akle hayale gelmeyen iftiralarla onu karalamaya çalışırlar. Bu kampanyalardan istedikleri sonucu alamayanlar lağım fareliğine soyunur ve o üfünetli ortamın eli cımbızlı akıl hocalarıyla kirli planlar yapmaya başlarlar. Tam da seçimler arefesinde ‘’Mahfel’’ mecmuasında yazmış olduğu bir makale yüzünden haksız yere tutuklanır. Fakat mahkeme suçsuz olduğuna hükmederek onu serbest bıraksa  da pisliğe bulaşmamış, ahlaklı, dürüst, dindar ve iffetli insanları aralarında görmek istemeyen Barabbasçı bir  zihniyet onun peşini bırakmaz. Hayat karelerinde aradıklarını bulamayanlar dergi ve gazetelerden cımbızla kelime toplamaya çalışıyorlardı. Bu defa  Atıf Hoca Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinde parmağı olduğu iddiasıyla  Divan-ı Harb'e gönderilir. Düzmece delil ve düzmece bir mahkeme kararı ile bu defa suçlu bulunup önce Sinop'a daha sonra Çorum’a sürgüne gönderilir. Aldığı bu cezadan dolayı artık camilerde vaaz vermesi ve sosyal organizasyonlara katılması yasaklanır.

O, yıkılmayan bir ‘’ELİF’’ti
Bütün bu ihanet projeleri onu asla yıldıramaz ve cezasının ardından tekrar İstanbul'a döner kaldığı yerden gazete ve dergilerde yazılar yazmaya devam eder. Bir yandan yazı yazmaya devam ederken diğer taraftan da kitap teliflerine  başlar. Medeniyet, terakki, eğitim ve sosyal hayat, İslam nizamı, örtünme, ahlak, hukuk gibi eserlerinin hepsini bu zor dönemde kaleme alır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok sevdiği Fatih medreselerinde müderrislik görevine  başlardığı yıllarda İstanbul'u işgal eden ingilizler Anadolu direnişçileri aleyhinde bir fetva yayınlattırırlar.  Atıf Hoca bu fetvanın yayınlanmasına karşı çıkar ve imzalamayarak red eder. Ama, yalan ve iftira haber mahir olan Vakit gazetesi bu belgeyi imzaladığını iddia ederek Atıf Hoca aleyhinde yalan haberler yapar. 
 
Her devrin Zalimi Kendine
O yıllarda her şeye baş eğerek, hayatını ayakkabı yalayarak ikame ettiren Barabbas karakterliler, sonunda Atıf Hoca’yı hain ilan ettirerek 1925 yılında  bir gece vakti  onu  Aksaray karakolu’na götürülür. Adeta adeta nefes almanın bile zor olduğu, hayvanların dahi barınamayacağı bir hücreye atılarak hiç kimseyle görüştürülmez. Hanımı, merhametli bir polis memuru vasıtasıyla gizlice ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Akif hocayı sevenlerden bir  polis memeru bir akşam üzeri hanımın kapısını çalar. Hanımına hiç bir suçu olmayan kocasının bazı kişiler tarafından Giresun İstiklal Mahkemesine sevk edildiğini söyler
 
Dönüşü Olmayan Bir Yol…
Bir hafta soğuk ve karanlık bir hücrede tutulan Atıf Hoca, hayvanların taşındığı gemi ambarlarıyla Giresun’a doğru yola çıkarılır. Şapka kanununa muhaleftten İstiklal Mahkemelerinde tutuklu olarak yargılanan bütün mahkumlarla yüzleştirilerek bir suç, bir müfteri aranır. Ama, haklarında haksız idam kararı verilenler dahi kimse Atıf Hoca’yı tanımaz. Uydurma suç aramaktan yorulanlar şapka kanunu çıkmadan 2 yıl önce yazdığı bir kitabı bahane edilerek hainler listesine Atıf Hoca’nın da adını yazarlar. Hatta gözdağı vermek için vatana ihanet suçuyla idam edilen ve öylece ipte asılı olarak bırakılan ve daha sonra yıkanmadan ve namazı kılınmadan hayvan pazarına defnedilen masumların mezarlarını da ziyaret ederler.

Ah Adalet
Giresun’una gelen Seyyar İstiklal Mahkemesi beraat vermesine rağmen, ellerindeki kelepçeli olarak seyyar mahkeme heyetiyle aynı gemide İstanbul’a dönerler. Fakat, Atıf Hoca’yı yine serbes bırakmazlar ve tekrar Aksaray polis karakolunda o karanlık ve soğuk hücreye tıkarlar.  Burada bir hafta kalan Hoca, bütün davalardan beraat etmesine  rağmen gizlice Haydar Paşa tren garına, oradan da Ankara İstiklal Mahkemesine sevk edilir. Bu seyyar İstiklal Mahkesinin başında hukuk eğitimi bile olmayan Ali Çetinkaya nam-ı diğerle Kel Ali diye birisi vardı. Bu adam Halit Paşa’yı meclis koridorunda vurarak öldüren asker kökenli eli kanlı bir  katildi. Ne acıdır ki, bir savcı dışında bu mahkeme üyelerinden hiç birisi hukuk eğitimi bile almamıştı. İşte bu mahkeme de: ‘’  5 ay içinde 54 bin insanı yargılamış, bunlardan 43 bin zanlı hapis ve sürgün cezasına çarptırılmış, 1054 insan idam edilmişti.’’  Halide Edip Adıvar’ın ‘’ Dünyanın en beyhude devrimi’’ dediği şapka kanununa muhalefet yapan kim varsa bu seyyar mahkemeler tarafından idam edilmişti. Hatta bunlar o kadar zalimleşmişlerdi ki, haksız yere astıkları masumların ailelerinden devlet adına bir de  ip ve kefen parası istiyorlardı.

İskilipli Atıf Hoca, 1922'de şapka kanunu çıkmadan tam 1.5 yıl önce kaleme aldığı  ‘’Frenk Mukallitliği ve Şapka’’  eserlerini bahane edilerek tutuklanarak 4 Şubat 1926 Perşembe günü sabaha karşı bir  ‘’vatan haini’’  gibi  eski meclis binasına yakın bir  çarşıda asılarak şehit edilir.

Ey bugün bile aynı kin ve aynı nefreti devam ettiren, hala dini kimlikleriyle öne çıkan İskilipli Atıf Hoca ve onun yolundan gidenleri vatana ihanetle suçlayan zihniyet; İlk helalleşmeye  İskilipli Atıf Hoca’nın kabrinden başlamaya hazır mısın?
 
 
 

Bu yazı 1173 defa okunmuştur .