"Farklı Muamele" adlı yazısı dolayısıyla yargılanan...
Reklam
Naim Güney

Naim Güney

Tarih Köşesi

"Farklı Muamele" adlı yazısı dolayısıyla yargılanan bir gazeteci

06 Nisan 2021 - 18:09

  

"Farklı Muamele" adlı yazısı dolayısıyla yargılanan bir gazeteci

 

Anayasa ile güvence altına alınan ve dolayısıyla kamusal bir hak olan savunma hakkının tek temsilcisi olan avukatlar için her yıl, 5 Nisan tarihi ‘Avukatlar Günü‘ olarak kutlanıyor. Bende tüm Avukatları en içten duygularımla kutluyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Bu vesileyle bugün sizlere Ordu’da 1955 yılında meydana gelen bir basın davasından kısaca bahsetmek istiyorum. 

1955 yılında Ordu Gürses Gazetesinde Uğur Gürsoy yazdığı bir eleştiri dolayısıyla İl Emniyet Müdürü tarafından mahkemeye verilmişti. 1955 yılı Ordu ili şartlarında görülen ve altı celse boyunca titizlikle süren davada yapılan savunmalar, bilirkişi raporları ve dinlenen şahitler sonunda Gazeteci Uğur Gürsoy beraat etmişti. Önce o davaya neden olan 21 Kasım 1955 tarihli Gürses Gazetesine doğru gidelim… Gürses’in “Arada-Sırada” adlı köşesinde Uğur Gürsoy “Farklı Muamele” başlıklı bir yazı yazmıştı. Bu yazıda Uğur Gürsoy şunları kaleme almıştı…

“Şöyle böyle 15-20 gün evvel Ankara, radyosunun güzide sanatkârlarından bir kısmı gelmişti şehrimize… Millet Sinemasında konser verdiler ve son olarak sahneye çıkan Muzaffer Akgün ancak 3-4 türkü okuyabildi, dinleyicilerin ısrarlı tezahüratına bir türküyle cevap verirken saatine baktı ve “ programımızı saat ’23 te bitirmek mecburiyetindeyiz. Emniyetin emri öyleymiş» dedi.

Geçen akşam Melike El Cemali’nin grubu da geldi, zannederim program saat yarıma kadar devam etti ve kimse de bir şey demedi. Emniyetten soruyoruz; bu farklı muamele niye? Kanun herkese aynı şeklide tatbik edilmelidir. Şayet tolerans denilen şık kabul edilmek niyetinde ise o zaman terazinin ibresi Nevin Demirdöven ve Muzaffer Akgün gibi hakikaten kıymetli sanatkâr topluluklarına yönelmelidir. Yoksa bedava sandalye takdim eden tiyatrolara değil.”

 

21 Kasım 1955 tarihinde Gürses gazetesinde yayınlanan “Farklı Muamele” başlıklı yazıdan dolayı, Ordu Emniyet Müdürü Hüseyin Özcan, Neşriyat Müdürü Uğur Gürsoy’u şahsına ve makamına hakaret ettiği iddiası ile mahkemeye vermişti..

Altı celsedir Toplu Basın Mahkemesinde devam eden son duruşma Saat 15 de hâkimler heyeti Reis Hüsamettin Eroğlu, aza Mehmet Şadoğlu, Hilmi Özer’den teşekkül etmişti… İddia Makamında C. M. U. Muavini Ali Sarıoğlu bulunuyordu. Celse açıldığı vakit ilk sözü davacı vekili Avukat Kemal Şensoy almış ve Neşriyat Müdürü Uğur Gürsoy’un cezalandırılmasını istemişti. 

Gazeteci Uğur Gürsoy’un Avukatı ise Adil Şarlan idi… Müteakiben, Gürses gazetesi Neşriyat Müdürü Uğur Gürsoy ve Avukatı Adil Şarlan da müdafaasını yapmışlardır. Avukat Adil Şarlan bu davada yaptığı son savunmada özetle şunları söylemişti.

“…Muhterem Hâkimlerim… Ordu Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan bir iddianameyle müvekkilim Gürses Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Uğur Gürsoy aleyhine açılan davada müdafaamız şöyledir:

Müvekkilim, 21 Kasım 1955 tarihti Gürses Gazetesinde (Arada Sırada) sütununda “FARKLI MUAMELE” adlı bir fıkra neşretmiştir. Bu fıkrasında, şehrimize gelen Muzaffer Akgün grubu ile Melike El Cemali grubundan bahsetmiş ve olan farklı muameleyi izah ettikten sonra, fıkrasını: (… Şayet tolerans denen şık kabul edilmek niyetinde ise, o zaman terazinin ibresi Nevin Demirdöven, Muzaffer Akgün gibi hakikaten kıymetli sanatkârlar topluluğuna yönelmelidir. Yoksa bedava sandalye takdim eden tiyatrolara değil…) esprisi İle yazısını bitirmiştir.

 

İşte Cumhuriyet Savcılığı bilhassa bu son cümleyi nazarı itibara alarak müvekkilim aleyhinde mahkemenizde neşren hakaret davasını açmış bulunmaktadır. Şahitlerin ifadesine göre hadise şöyle olmuştur. O tarihte şehrimize gelen Muzaffer Akgün ve Nevin Demirdöven, grubu 25 Ekim 1955 tarihinde verdikleri istida ile aldıkları müsaadeye göre, saat 24 e kadar Millet Sinemasında konser vereceklerdi. Saatinde başlayan konser, hadisesiz ve sakin olarak devam ederken salona arkadaşı ile birlikte gelen Emniyet Müdürü en ön sırada iki tane sandalye istemiş, bunun mümkün olmadığı kendisine söylendiğinde asabileşmiş ve arka sıralarda bir yer gösterilmiş ise de oturmak istememiştir.

Bu hadise devam ede dursun. Saat 23 sularına gelmişti. Sahneden ayrılmak isteyen okuyucuya yapılan tezahürat ve ısrar üzerine, bütün dinleyicilere hitaben Muzaffer Akgün saatine bakarak, (…Emniyetin müsaadesi bu kadar… Yoksa sizlere sabana kadar okurdum…) demek suretiyle vilayetçe saat 24 e kadar yapılan müsaadenin sebepsiz olarak Emniyetçe 23 e indirildiği ifade ediliyordu. 

Hatta, dinleyenler arasından şiddetli itirazlara sebep olan bu cevap, şahit Murat Çebi’nin de ifade ettiği gibi, seyircilerden birinin (… Örfi idare yok… Devam, et…) gibi çok şiddetli bir müdahalesini dahi gerektirmiştir. Bu şekilde o geceki konser sona erdi. Birkaç akşam sonra, Zafer Sinemasında temsillerine başlayan ve Emniyet Müdürünün de locada hazır bulunduğu gecede, Melike El Cemali grubu saat 24 ü geçene kadar temsiller verdiği yine şahitlerin ifadesinden anlaşılmıştır.

İşte Gazeteci müvekkilim, şahit olduğu bu iki hadiseyi en sade bir üslup ve yerinde bir espri ile gazetesin de fıkra mevzu yapmıştır. Gazeteci, gerçekten umumi hayata katılan kimse, bu fiili ile kendini amme efkârının (Kamuoyu) sansürüne terk etmiştir. Böyle bir kimse, umumi menfaate yararlı bir konuda beyanda bulunduğu takdirde, kamu oyunca nasıl alkışlanıyorsa, bu menfaate uygun olmayan bir fiil işlediği zaman da o surette tenkit edilmektedir. Bu çeşit sansürlerin ve tenkitlerin, mesul sandalyelerde oturanları biraz daha çekimser ve biraz daha kanun ve mevzuata bağlı, kılmak ve hatta yanlış hareketlerin tekerrürüne mani olmak bakımından da faydası inkâr edilebilir mi?

 

Müdafaalardan ve önceki davalarda dinlenen şahitler ile bilirkişilerin raporları doğrultusunda toplanan hakimler heyeti; “Farklı Muamele” başlıklı yazı ile Emniyet müdürünün şahsına hakaret edilmediği için ittifakla temyiz yolu açık olmak özere Gürses gazetesi Neşriyat Müdürü Uğur Gürsoy’un beraatına karar vermişti. 

Günümüzde ise; yazılı olsun veya sanal dünyada olsun, sosyal medyada olsun, havada uçuşan, en ağır ve galiz küfürlü hakaretlerle, iftiralarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. 66 yıl önce de gazetesindeki köşesinde bir yazarın, kentin bir kamu yöneticisinin yaptığı farklı muamele karşısında en seviyeli biçimde, isim vermeden kullandığı eleştiri hakkına o zamanlarda bile tahammül edilemediği görülüyor… Ama dava da beraatla sonuçlanıp yüce adalet yerini de buluyor…Avukatlarımıza kolaylıklar temenni ediyorum…

 

Naim Güney

fikrikadim.com/ 

Bu yazı 2073 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum