AKARYAKIT VE MÜLTECİ KAÇAKÇILIĞI
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

AKARYAKIT VE MÜLTECİ KAÇAKÇILIĞI

28 Ocak 2022 - 00:02


Necdet Topçuoğlu

Sınır bölgelerimizde akaryakıt, mülteci ve hayvan kaçakçılığı çok eski yıllara dayanmaktadır. 2000 yılında TİGEM’in Iğdır İli, Aralık ilçesinde bulunan Kazımkarabekir Tarım İşletmesini denetlemek için gitmiştik. Nahçivan’a açılan Dilucu Sınır Kapısına söz konusu İşletme arazisinden geçilerek ulaşılmaktadır. Türkiye, İran ve Ermenistan arasındaki sınır çizilirken, Ulu Önder Atatürk stratejik bir hamle yaparak Nahçivan’a geçiş kapımızın olması konusunda ısrar etmiştir. Sorun görüşmeler yolu ile çözülemeyince, Atatürk kendi parasıyla İran’dan ince şerit şeklinde 13 Kilometre uzunluğunda bir toprak parçasını satın almıştır. 1990 yılında SSCB dağılınca Ermenistan Nahçivan’a saldırmış, Türkiye Dilucu’nda satın alınan bu toprak parçası sayesinde Nahçivan’a yardım edebilmiştir. Rahmetli Atatürk’ün öngörüsüne hayran olmamak mümkün değildir.

Nahçivan Özerk Bölgesi Azerbaycan’a bağlıdır. Türkiye Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile bağlantısını Nahçivan üzerinden sağlamaktadır. İki ülke arasındaki Dilucu Sınır Kapısı 1992 yılında açılmıştır. Sınır ticareti libere edilmediği için, bu bölgeden Türkiye’ye yoğun bir şekilde kaçakçılık yapılıyordu. Diğer yandan İran’daki Humeyni rejiminden kaçan mültecilerin geçiş güzergahı da Küçük Ağrı Dağı eteklerinden geçekleşiyordu. Nahçivan’da mazot ucuz olduğu için tır şoförleri boş depo ile gidip, dolu depo ile dönüyorlardı. Dönemin, Bülent Ecevit Başbakanlığındaki Koalisyon Hükumeti vatandaşlara da ayda bir defa olmak üzere mazot getirme imkanı sağlamıştı. Bölge, Aralık İlçesinde bulunan Jandarma Sınır Tabur Komutanlığınca kontrol ediliyordu.

Sıcak bir yaz günüydü. İşletme arazisini gezmiş, öğle yemeği için İşletme merkezine dönmüştük. Misafirhanenin önüne çok sayıda askeri araç geldiğini gördük. Bölgede terör faaliyetleri yoğun olduğu için normal bir durum olarak değerlendirmiştik. Ancak misafir haneye girince öyle olmadığını anlamış olduk. Gelen Tabur Komutanı Binbaşıydı. İşletme müdürü bizi tanıştırınca Ordu Perşembe’li olduğunu öğrendim. Ne o komutan baskın mı var, bir sürü araçla gelmişsiniz dedim. Sayın Müsteşarım sizin Ordu’lu olduğunuzu duydum o nedenle hem tanışmak, hem de bir sorunu aktarmak için geldim dedi. Buyurun dedim, ancak özel görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine bize gösterilen bir oda da görüştük. Efendim bu işletmenin Müdürü mülteci kaçakçılığı yapıyor dedi. Ben de yapıyorsa tutuklarsın bana neden söylüyorsun diye cevap verdim. Sonra devam etti, İşletme de çalışanların mazot kaçakçılığı yapmalarına göz yumuyor diye şikayetini sürdürdü.

Ortam oldukça gergindi. Anladığım kadarıyla sınır bölgesindeki Kamu görevlileri arasında ciddi sorunlar vardı. Yemek saati olmasına rağmen İşletme Müdürü yemeği birlikte yiyelim teklifinde bulunmadı. Binbaşı gittikten sonra İşletme Müdürüne, komutan senin mülteci ve akaryakıt kaçakçılığının içinde olduğunu söylüyor dedim. Tahmin ettim efendim dedi. Aslında bu işleri, bölgedeki eski bir siyasetçi ile işbirliği yaparak gerçekleştiren kendisidir dedi. Bunu size bu gece ispat edeceğim diye söyledi. Bizi akşam saatlerinde Küçük Ağrı Dağı eteklerindeki Sultantop Sınır Karakolunun arkasındaki Huş Ormanına götürdü. O karakol 19 şehit vermiş bir karakolumuzdu. Bura da bir huş ağacına çıkıp, karanlık karışırken durumu gözleyin dedi ve bize bir telsiz bırakıp İşletmeye döndü.

Biz huş ağacına çıkıp etrafı gözlemeye başladık. İran tarafına sanki kuş bakışı havadan bakıyorduk. Anormal hiçbir durum görünmüyordu. İran tarafında büyük bir koyun sürüsü otluyor, akşam saatleri yaklaştıkça sınıra doğru yaklaşıyordu. Bir de ne görelim, alaca karanlıkta üstünden koyun postunu atanlar tellerin altından Türkiye tarafına geçmeye başladılar. Sürünün koyun sürüsü değil, koyun postuna bürünmüş mülteci sürüsü olduğunu anlamıştık. Şok olmuştuk, olayı her iki ülkenin nöbetçi kulelerindeki askerlerin görmemesi mümkün değildi. Bir süre sonra İşletme Müdürü bizi almak için geldi. Hiç konuşmadan, yorum bile yapmadan misafirhaneye döndük. İşin içinde Sınır Tabur Komutanının olduğu net olarak belliydi. Ertesi gün randevu aldık ve Iğdır Valisine gittik. Durumu bütün ayrıntısı ile görüştük. Vali bey bizden fazlasını biliyor ve bir şey yapamadığını itiraf ediyordu. İşin içinde ihanet, ticaret ve siyaset vardı.

Akaryakıt kaçakçılığını kontrol eden güvenlik kontrol noktası, İşletme girişine kurulduğu için, işletmede çalışanlar normal vatandaşlardan daha fazla Nahçivan’a gitme sırası alıyorlardı. Bunun önlenmesi için kontrol noktasının, işletmeden çıkanlarında kontrol edilecek şekilde, bir kilometre daha sınır tarafına kurulmasını önerdik. Bunu kabul etmediler. İşin içinde eski bir siyasetçi var, akaryakıt getirenler, tanklarını o zatın petrol istasyonuna boşaltıyor dediler. Ankara’ya dönüşümüzde akaryakıt ve mülteci kaçakçılığını yetkili muhataplarına anlattık. Sınır Tabur Komutanı kısa bir süre sonra açığa alınmıştı. Ancak başka bir değişiklik olmadı. İşin içinde para olunca herkes kulağının üstüne yatmıştı. Bu yazdıklarımı o günleri yaşayan arkadaşlar biliyorlar. Ben kimsenin isminden söz etmedim. İsterlerse düzeltme ve açıklama yapabilirler. Aslında bu yazdıklarım kaçakçılığın neden önlenemediğinin gerekçeleridir. Yarın da Van Muradiye üzerinden yapılan akaryakıt, mülteci ve hayvan kaçakçılığının nasıl yapıldığını yazacağım.

(28, Ocak, 2022-Ankara)
 

Bu yazı 280 defa okunmuştur .