DIŞ POLİTİKA DERİNLİK İSTER
Reklam
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

DIŞ POLİTİKA DERİNLİK İSTER

20 Mayıs 2020 - 00:17

Suriye’de meydana gelen olayları tartışmak, ormana girip ağaca takılıp kalmak gibidir. Sağlıklı karar verebilmek için, ormanın geneline bakmak gerekir. Yani büyük resmi görebilmek çok önemlidir. Suriye olayları öncesinde benzeri durumlar Irak’da da meydana gelmiştir. Irak’da Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi’nin yok edilmesini birbirinden bağımsız olaylar olarak görmemek gerekir.
Saddam Hüseyin sonrasında Irak’ın Şiiler, Sünni Arap’lar ve Kürtler olmak üzere üçe bölünmesi planlanmıştı. Ancak Kürtlere alan açılması çözülmesi zor bir sorun olarak görülüyordu. Çünkü Kürtler Mesut Barzani güçleri, Celal Talabani güçleri ve Abdullah Öcalan’ın lideri olduğu PKK olarak dağınık bir yapı gösteriyordu.
O dönemde Türkiye Başbakanı rahmetli Turgut Özal idi. Devlete rağmen Ortadoğu’da savaşa katılıp, bir koyup üç almak hevesindeydi. Ancak ordu maceracı değildi. Genelkumay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay istifa ederek tepki göstermişti. Saddam Hüseyin döneminde Kürtler merkezi hükümetin sarin gazlı zulmüne maruz kalmış, bir kısmı Türkiye’deki kamplara sığınmıştı. Bu vahşet Saddam Hüseyin’in bacanağı Kimyasal Ali lakaplı komutan tarafından işlenmişti.
Dış politika ve diplomasi derinlik ister. Maalesef Türk dış politikası o günlerde bu derinliği gösterememiştir. Rahmetli Turgut Özal 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi konusunda koalisyon güçleri ile mutabakata varmıştı. Yıllarca bu yasak bölgede Kürtlere huzur operasyonu uygulandı. Saddam Hüseyin devrildikten sonra Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı yapıldı. Abdullah Öcalan da Kenya’da paketlenerek Türkiye’ye teslim edildi.
O dönem Türkiye’nin Başbakanı olan rahmetli Bülent Ecevit ABD Öcalan’ı neden bize teslim etti anlayabilmiş değilim deme şaşkınlığını göstermiştir. Halbuki projeyi yürüten üst akıl, koalisyon güçlerini kullanarak, Celal Talabani’yi Cumhurbaşkanı yapıp, Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmekle, Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin lideri olarak Mesut Barzani’nin önünü açmıştı. İşte Türkiye dış politikasının anlayamadığı stratejik ayrıntı bu idi. Türkiye’de iktidara gelen her iktidar ABD’nin güdümünde Mesut Barzani yönetimindeki Kuzey Irak Bölgesel yönetimine kol kanat germiştir.
Türkiye’yi yönetenler o tarihlerde Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin kurulmasına karşı çıkmadıkları ve engel olmadıkları için bu gün Suriye’deki olaylar ile mücadele etmek zorunda kalınmıştır. Türkiye bütün komşuları ile sıfır sorun politikası izlediği bir dönemde sebebi anlaşılamayan bir şekilde Suriye ile sorun yaşamaya başlamıştır. Türkiye Beşar Esat yönetimine karşı Suriye muhalefetini desteklemiştir. Esat zor durumda kalınca, Rusya ve İran’ı ülkesine davet etmiştir. Şii olan İran, Irak’daki ve Suriye’deki Şii’ler üzerinden İsrail’e uzanmayı hedeflemiştir. Rusya Akdeniz’deki ve Ortadoğu’daki alan hakimiyetini kaybetmemek için Suriye’de önemli bir yer tutmuştur.
Türkiye ise İran’ın Şii kuşağı oluşturma tavrına karşı, Suriye muhalefetine ABD ile birlikte destek vermiştir. Bu aynı zamanda Suriye’de çoğunlukta bulunan Sünni nüfusun iktidara gelmesini desteklemek anlamına geliyordu. Suriye de Şiiler azınlıkta olmasına rağmen iktidarda, Sünniler çoğunlukta oldukları halde hep muhalefette kalmışlardır. Irak da ise azınlıkta olan Sünniler iktidarda, çoğunlukta olan Şiiler hep muhalefette kalmışlardır. Her iki devlet de halklar,  yıllarca Baas Partisi yönetimlerinde ızdırap içinde yaşamak zorunda kalmışlardır.
Türkiye’nin Sünni iktidar oluşmasını destekleme hamlesine karşı, Beşar Esat da karşı hamle yaparak, Suriye’nin kuzeyini Irak’ta yuvalanan Kürt unsurlara terk etmiştir. Böylece PKK, PYD ve YPG örgütleri Suriye’nin kuzeyde boşalttığı alana yayılmışlardır. Bu arada beklenmeyen bir şekilde, Suriye içinde kafa kesen ve hilafet peşinde olan DEAŞ diye radikal dinci bir örgüt ortaya çıkmıştır. ABD bu örgütü kontrol altına almak için, yerel unsurlar olarak görülen YPG, PKK ve PYD ile işbirliği yapma gereğini duymuştur. DEAŞ kontrol altına alındıktan sonra PYD, YPG ve PKK dan oluşan örgüt Türkiye sınırı boyunca batıya doğru yayılma göstererek Akdeniz’e çıkış kapısı elde etme girişiminde bulunmuştur. Türkiye bu örgütün Fırat’ın batısına geçmesini Cereblus ve Afrin’e operasyon yaparak engellemiştir.
Suriye de meydana gelen bu çatışmalar sonucunda 3.6 milyon Suriyeli kontrolsüz bir şekilde Türkiye’nin her yerine yayılmışlardır. Türkiye bu insanları barındırabilmek için 40 milyar dolar harcama yapmıştır. Ayrıca Türkiye Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO)  kurulması için destek sağlamış onları operasyonlarında kullanmıştır. Son dönemde bu ordu çeşitli takviye ve birleşmelerle Suriye milli ordusu olarak organize edilmiştir.
Geride kalan yıllar bize, Suriye’de yaşayan Sünni halkın bombalandıkları için Türkiye’ye kaçmadıkları, Türkiye’ye kaçmaları için bombalandıklarını göstermiştir. Suriye bilinçli bir şekilde insandan arındırılma operasyonuna tabi tutulmuştur. Türkiye’ye gelmeleri için zorlanan Suriye’li mülteciler ise mülteci statüsünde kamplarda tutulmamış, Ülke sathında dağılmışlardır. Son zamanlarda Covid-19 gündemi meşgul ettiği için, Suriye konusu konuşulmamaktadır. Corona günleri gündemden düşünce, ne kaybettik, ne kazandık tartışmaları devam edecektir. Suriye sorununun daha çok uzun yıllar Türkiye’nin gündeminde olacağı düşünülmektedir.
 

Bu yazı 899 defa okunmuştur .