KADIŞEHRİ KABALI HAVZASI MEYVECİLİK PROJESİ
Reklam
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

KADIŞEHRİ KABALI HAVZASI MEYVECİLİK PROJESİ

21 Ağustos 2020 - 00:30

İhtiyaçlar icatları doğurur diye güzel bir özdeyişimiz vardır. İstanbul’da yaş meyve sebze ihracatı ile uğraşan bir firma Almanya’ya Napolyon kiraz ihraç etmektedir. Ancak üreticilerden kirazı dökme olarak satın aldığı için çeşit karışımı söz konusudur. Almanya’daki firmalar, Avrupa Birliği normlarına göre ithal ettikleri sebze ve meyvelerde standart aramaktadırlar. Kiraz ihraç eden Türk firması zorunlu olarak dökme aldığı kirazların içinden Napolyon kirazları el ile seçtirmektedir. Bu sebeple satış maliyeti 11 Avroya yükselmektedir. Satışları 13 Avro olduğundan, kilo da 2 avro kazançları olmaktadır.
 
 
Bu kazancı yeterli görmeyen firma, standart Napolyon kiraz üretebilmenin çarelerini aramaya başlamıştır. Bunun için oldukça büyük bir arazi, uygun iklim şartları gerekmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda, Yozgat İli, Kadışehri İlçesi’nde Kabalı Havzası’nın uygun olduğuna karar verilir. Ancak bu yörede araziler miras ilişkileri sebebiyle küçük parçalara bölünmüştür. Firma yetkilileri düşüncelerini İlçenin Kaymakamına açarlar. Kaymakam genç olduğu kadar, ufku açık bir bürokrattır. Durumun önemini kavrar ve projenin uygulanmasına öncülük eder.
 
 
Bölge yoksulluk sebebiyle göç veren bir bölgedir. İnsanlar topraktan geçimlerini sağlayamadıkları için, topraklarını ekip dikmekten vazgeçmişlerdir. Birçoğu çalışmak için ya yurt dışına, ya da büyük şehirlere gitmişlerdir. Kaymakam ve firma uzmanları köylüleri projenin faydalarına ikna etmek için çalışmaya başlarlar. Köyde 450 ailenin 480 tapusu bulunmaktadır. Mülkiyeti köylülerin üzerinde kalmak üzere arazilerinin kiralanıp, toplulaştırılması yapılmıştır.
 
 
Böylece 6445 dekar arazi toplulaştırılmıştır. Sınırların ortadan kaldırılması ile 645 dekar arazi tarıma kazandırılmıştır. Projenin uygulanmasına Maliye Bakanlığı 10 milyon TL, firma 10 milyon TL olmak üzere, toplam 20 milyon TL ile başlanmıştır. Üzücü olan Tarım Bakanlığı projenin hiçbir yerinde yoktur. Tapu sahipleri ile teker teker uzun vadeli sözleşmeler yapılmıştır. Arazilerin dekarına 350 TL kira ödenmesi, her aileden iki kişinin asgari ücretle firma da işe alınması sözleşmede yer almıştır.
 
 
Projenin uygulanmasına arazi düzenlemesi ve tesviye çalışmaları ile başlanmıştır. Eğimli olan arazinin üst tarafına üç adet her birisi 50 bin tonluk su havuzu yapılarak, havzadaki dereden bu havuzlara su basılmıştır. Su tasarrufu sağlanması için, damlama sulama tesisi döşenmiştir. Arazinin 1100 dekarlık kısmına kapama Napolyon kiraz bahçesi tesis edilmiştir. Geri kalan kısmına armut, elma, vişne, kayısı ve şeftali tesisleri kurulmuştur. Arazinin çevresi aşılı ceviz fidanları ile çevrilmiştir.
 
 
Dikilen meyve fidanları verime geçinceye kadar, sıra aralarında sebze tarımı yapılarak, üretilen pembe domatesler hamburger firmalarına satılmıştır. Kavun, karpuz, salatalık ve fasulye gibi sebzeler ise çeşitli AVM’lerde pazarlanmıştır. Proje öncesinde göç veren Kabalı Havzası tersine göç almaya başlamıştır. Büyük işletmecilikle alet ve ekipmanlarda da büyük tasarruf sağlanmıştır. Bölgede 420 adet olan traktör sayısı 20 adede düşmüştür. Bu durum bize küçük işletmecilikteki makine gücü israfını göstermektedir. Kurulan tesisler 15 yaşına gelmiştir. Oldukça verimli ve başarılı bir uygulama gerçekleştirilmiştir.
 
 
Daha sonra projeye öncülük eden Kaymakamın Diyarbakır’ın Hani ilçesine tayin edildiğini öğrendim. Doğrusu çok üzüldüm. Bu ülkede hiçbir başarı cezasız, başarısızlık ise mükafatsız kalmıyordu. Dönemin Ordu’lu İçişleri Bakanına mektup yazdım. Bu durumu bütün ayrıntısı ile anlattım. Böyle kaymakamları devamlı sürgün edin ki, gittikleri yerde böyle projeleri uygulasınlar diye sitem ettim. Geri dönüş olmadı.
 
 
Ancak ben projeyi, Sayıştay’ın KİT Raporuna alarak, KİT Komisyonunda açıklama imkanı buldum. Bütün Milletvekilleri projeyi takdirle karşıladılar. Tarım Bakanı Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba görüşme yapmak üzere beni makamına davet ettiğinde bu projeyi kendisine ayrıntılı olarak sundum. Kendisi baba adamdır, çok ilgi gösterdi ve ekibi ile birlikte projeyi yerinde inceledi. Hatta bana neden siyasete girip bu düşüncelerini hayata geçirmek istemiyorsun diye sordu. Sayın Bakanım, sizlerin durumunu gördükçe siyasete girmemekle ne kadar doğru yaptığımı anlıyorum dedim. Yemek bile yiyemediniz, aç çalışıyorsunuz deyince, haklısın dedi. Kaymakamın nerede olduğunu araştırdı ve Rize Pazar da kaymakamlık yaptığı ortaya çıktı.
 
 
Sayın Fakıbaba, bir süre sonra Kaymakamı TİGEM Genel Müdürü yaptı. Kendisini telefonla arayarak, Kaymakamın aslında Bakanlık da Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürü yapılması gerektiğini anlattım. Bu projelerin her İlde bölgenin ürün deseni dikkate alınarak yapılması gerekir dedim. Böyle bir atama gerçekleşmeden Bakan değişti. Daha sonra da ben emekli oldum. Bu tür proje uygulamalarının Türk Tarımının kurtuluşu olacağına inanıyorum. Kırsal kesimin köylü ve çiftçi olarak tasnif edilmesi, küçük üretici olan köylülerin sosyal projeler ile fonlanması, büyük işletmeciliğinde kooperatif modellerle teşvik edilmesi gerekmektedir.
 
 
Tarımsal kalkınma parçalı politikalarla sağlanamaz. Politikaların mimari bir bütünlüğünün sağlanması gerekir. Halen böyle bir tarım politikamız olduğunu söylemek mümkün değildir. Tarımın farklı disiplinlerinde yetişmiş çok değerli umanlarımız vardır. Ancak tutarlı bir politika oluşturabilmeleri için birlikte çalışma imkanı bulamamaktadırlar. Tarımda çözüme, altyapı çalışmaları ve nitelikli uzmanları bir araya getirerek başlanmalıdır. Açık söylemek gerekirse bilimsel çözümün hiçbir aşamasında bulunmadığımızı düşünüyorum. Nedenlerini bir başka makalede yazarım.
 
 

Bu yazı 754 defa okunmuştur .