MADENCİLİK DOĞA İLE YAPILAN SAVAŞTIR
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

MADENCİLİK DOĞA İLE YAPILAN SAVAŞTIR

15 Ekim 2022 - 14:35


Necdet Topçuoğlu

Maden işletmeciliği, insanoğlunun doğa ile yapmakta olduğu bir savaştır. Savaşın tarafları kendilerini savunmak zorundadırlar. İnsan kömürü çıkarmak için doğanın bağrını delip, kömürü çıkarmaya çalışmaktadır. Doğa insanoğlunun kendisine yaptığı müdahalelere itiraz ederek kendisini savunmaya çalışmaktadır. Örneğin grizu patlaması bunlardan bir tanesidir. Bartın’ın Amasra İlçesinde meydana gelen maden kazasında kaybeden taraf insanlar olmuşlardır. Bunun bir kaza mı, hata mı, yoksa cinayete teşebbüs mü olduğu, incelemeler sonucunda ortaya çıkarılmalıdır. Ancak gerçek hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktır. Maden sahalarında meydana gelen olaylar da gerçekler ortaya çıkmış olsaydı zaten olayları önlemek mümkün olurdu.

Ne zaman bu tür bir afet meydana gelse ilk akla gelen Sayıştay raporları olmaktadır. Bartın olayında da 2019 yılında hazırlanmış olan Sayıştay raporundan söz edilmektedir. Ancak söz konusu raporun tarihi eskidir. Bunun sebebi son yıllarda hazırlanan Sayıştay raporlarından bu teknik ayrıntılar çıkarılmıştır. Sayıştay kamu denetimi yapan bir yüksek denetim organıdır. Yüksek denetim ise TBMM adına yapılan denetim demektir. Bu nedenle, KİT’lerin denetimi konusunda hazırlanan raporlar TBMM, KİT Komisyonunda görüşülerek, alınması gerekli görülen tedbirler konusunda, Hükumete tavsiyelerde bulunulmaktadır. Maalesef 27 yıllık denetçilik yaşamımda hiçbir Hükumetin bu tavsiyeleri dikkate aldığına şahit olmadım.

Maden işletmeciliği bir mühendislik işidir. İşletmeciliğin bir plan ve programının yapılması gerekir. Buna göre bir ocağa inmesi gereken personel sayısı bellidir. Söz konusu personel sayısının ihtiyaç duyduğu oksijen ocağa verilmek zorundadır. Personel sayısı olması gerekenden fazla olduğu takdirde, oksijen miktarı da artırılmaktadır. Verilen oksijen miktarı teknik olarak kabul edilen miktarın üstüne çıkması halinde, meydana gelen basınçla oksijen ocaktaki kömür damarlarına sızmaktadır. Bu durum oksijenle buluşan kömürün içten içe yanmasına, yanma sonucu meydana çıkan Karbon Monoksit gazı patlama ve zehirlenmelere sebep olmaktadır. Buradan şu sonuca varılması zorunludur. Bir kömür madeni ocağına teknik olarak planlanan miktarın üstünde personel sokulmamalıdır.

Bartın’daki maden ocağına 2018 yılında eksi 200 metre koda kadar inmiştim. O tarihte TRT Bozkurt TV FM vericisini denetliyordum. Sayıştay’ın Bartın’da denetim görevi yapan kömür ekibinin şefi rahmetli Hüseyin Torun üstat bizi, işiniz bitince Ankara’ya dönüşü buradan yapın diye davet etmişti. Kömürü denetleyen ekip Bartın da denetim tamamlanıncaya kadar kalıyordu. Ben de bu davete icabet etmiştim. Maden ocağının deneyimli maden Mühendisi, Hüseyin Torun üstat ile bana özel elbiselerimizi giydirdi. Ocağın giriş kapısından içeri girerken elektronik giriş kapısı ötmüştü. Ne olduğunu sordum, elbisemizde bir chip olduğunu, bu chip sayesinde ocağa kaç kişinin girdiğini, hangi galerilerde çalıştığını bildiklerini ifade etmişti.
Ocak içinde grizu ve metan gazı patlamalarına karşı gaz ölçümü yapan sensörler bulunmaktadır. Gaz ölçümleri sürekli incelenmektedir. İçeri de ölçümler kontrol edilmeden dinamitle patlatma yapılmamaktadır. Ocak içindeki sıcaklık ölçümü de sürekli kontrol edilmektedir. Sıcaklık optimal değerlerin üstüne çıktığında gizli yanmalar olduğu dikkate alınarak soğutma çalışmalarına başlanmaktadır. Kamu işletmeciliğinde bu tedbirler eksiksiz alınmaktadır. Maden mühendisi arkadaşımız bizi 200 metre koddan aşağıya götürmedi. Nedenini sordum, buradan aşağısı riskli diye söyledi. Madem riskli buradan bir sürü işçi geçip aşağıya neden indi diye sordum. Açıklama yapmak istemedi. Sizi buraya sorumluluk alarak indirdim, sağ salim yukarıya çıkarmak zorundayım dedi.

Yukarıya çıkınca yemek sırasında denetçi meslektaşlarıma ocak da mevcut riskler nelerdir diye sordum. Rödovans sözleşmesi ile yapılan işletmeciliğin vahşi bir üretime yol açtığı, kâr hırsı nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliğinin ihmal edildiği ifade edildi. Hatta Maden Mühendisi olan teknik denetçi arkadaşlarım, ‘’bu şartlar altında kömür madeni ocaklarında kazaların olması tesadüf değil, olmaması tesadüftür’’ diye çok acı bir tespitte bulundular. Maden kazası olunca, Günyüzü görmeyen raporlar gündeme gelmektedir. Raporlarda önerilen çözümler dikkate alınmadığı gibi, bu tedbirleri öneren denetçilere günah keçisi muamelesi yapılmaktadır. Paranın soysuzlaştırdığı her yer kokuşmuş ve çürümüştür.

Sömürünün olduğu her alanda olduğu gibi, maden ocaklarında da alın teri sömürülmektedir. Maden işçileri ocağa giren madenciye uğurlar ola, ocaktan dönene geçmiş olsun demektedirler. Ölüm her zaman beklenen bir durumdur. Kazalardan sonra yetkililer timsah gözyaşları dökmektedirler. Ölümleri sayı ile ifade etmenin ne önemi vardır. Ha bir olmuş, ha bin olmuş ne fark eder. Sonunda ateş düştüğü yeri yakmakta, ocaklar sönmektedir. Madencilik sektöründe kölelik devam ettiği sürece, acı olayların devam etmesi kaçınılmazdır. Aşırı kâr amacıyla işçi ve iş güvenliğinin ihmal edilmesi cinayete teşebbüstür. Maalesef Kanunlarımız kazalarda sorumluluğu bulunanlara gerekli cezaların verilmesi için yeterli değildir. Soma faciası bunun en belirgin örneğidir.
 

Bu yazı 369 defa okunmuştur .