MAHALLİ İDARELER REFORMU
Reklam
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

MAHALLİ İDARELER REFORMU

27 Eylül 2020 - 00:21

Türkiye’nin her şeyden önce geniş bir konsensüs ile hazırlanacak sivil bir anayasaya, hemen ardından bu anayasa çerçevesinde yeni bir idari ve hukuki yapılanmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Cumhuriyet dönemi boyunca rejim sık sık askeri müdahalelerle kesintiye uğramış ve her defasında da askeri rejim giderken geride kendi hukukunu bırakmıştır. İşte bu sebeple Türkiye, sivil ve demokratik olmayan hukuk sistemi nedeniyle her alanda yönetim zafiyeti içine düşmüştür.
 
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesi ile birlikte merkez ve yerel ilişkilerinde kamu hizmetinin verilmesi konusunda kavram karışıklığı meydana gelmiştir. Yerel yönetimler alanındaki reform çalışmaları ilk olarak mevzuat üzerinden ele alınmıştır. 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 5393 Sayılı Belediye Kanunu, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 6360 Sayılı Kanun ile birçok düzenlemeler yapılmıştır.
 
5302 Sayılı Kanun yetki ve görevlerden daha çok hizmet alanlarının belirlenmesini kapsamaktadır. Denetim alanındaki en önemli değişiklikler bu Kanun ile yapılmıştır. 5393 Sayılı Belediye Kanunu ile yerelleşme politikalarına uygun önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Yerel yönetimler alanında yapılan reform çalışmaları kapsamında 6360 Sayılı Kanun ise önemli bir yer tutmaktadır. Bu Kanun çerçevesinde büyükşehir olma şartında değişikliğe gidilmiş, Büyükşehir belediye sınırları il mülki sınırları ile çakıştırılmıştır. Söz konusu değişiklikler ile Büyükşehirlerde bulunan köylerin kamu tüzel kişiliği kaldırılmış ve statüleri mahalle düzeyine indirilmiştir. Aynı zamanda karar organı seçimle işbaşına gelen il özel idareleri kapatılmış, bunların görev ve yetkileri Büyükşehir Belediyeleri ve Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarına devredilmiştir.
 
 İç İşleri Bakanlığına bağlı olan Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları Valinin başkanlığında merkezi bir örgüt olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu durum yerelde yeni merkezi birimlerin oluşmasına neden olmuştur. Merkezi idarenin yükünü azaltmak amacıyla birtakım görev ve yetkilerin yerel yönetim kuruluşlarına aktarıldığı ifade edilmektedir. Ancak, diğer taraftan yapılan tüm reform çalışmalarına rağmen yetki ve görev paylaşımı açısından merkezi idarenin yerelde oldukça etkin olduğu görülmektedir. Mali açıdan yerel yönetimler merkezi idarenin kontrolündedir.
 
Her seçim öncesinde siyasi partilerin yerel yönetimlere daha fazla kaynak aktarılması ve bunların yetkilerinin yeniden düzenlenmesi söylemleri sürekli dile getirilmektedir. Ancak genel seçimlerde elde edilen sonuçların merkez-yerel ilişkisini doğrudan etkilediği görülmektedir. Kazanılan veya kaybedilen belediyeler yerelleşme ya da tam tersi merkezileşme politikalarını etkilemektedir. Seçimlerde iktidar bloku başarılı olduğu takdirde yerelleşme, tersi oldu takdirde merkezileşme eğilimi kendini göstermektedir. Son yerel seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo Merkezi Yönetim ile Belediye Başkanları arasında anlaşmazlıklara neden olmuştur. Bu olumsuzlukların önlenmesi için yasal düzenlemeye gidilmesi gerekli görülmektedir.
 
          Türkiye’nin idari yapılanması belli bir sisteme dayanmadığı için, nerede liyakatli bir kişi görev alırsa orası iyi yönetilmekte, nerede liyakatsiz bir kişi görev alırsa, o kurumda çöküntü meydana gelmektedir. Sağlıklı bir sistemin olmadığı ülkelerde bireysel kahramanlıkların ve bireysel hüsranların görülmesi çok olağan bir durumdur. Halbuki iyi işleyen idari bir sistemde insan faktörünün önemi çarkın bir dişlisi kadardır. Çarkın görev yapmayan dişlisi çıkarılıp, yerine yenisi konulduğu takdirde sorun çözülmektedir.
 
          İşte bu sebeple, mahalli idarelerdeki yönetim biçimini seçilen başkana göre değişen yapıdan kurtarıp, kim seçilirse seçilsin düzenli bir şekilde işleyen sisteme kavuşturulması gerekli görülmektedir. Bugün mahalli idarelerin en temel sorunlarının başında finansman kaynaklarının yetersizliği ve mevcut kaynakların iyi yönetilememesi gelmektedir. Yapılacak yeni bir düzenleme ile finansman kaynaklarının sağlam temellere oturtulması zorunlu görülmektedir. Partisi ne olursa olsun her ilin yerel yönetimi, hiçbir siyasi ve bürokratik engele takılmadan payına ayrılan kaynakları kullanabilmelidir.
 
           
          Yerel yönetimlerin kendi şirketlerine iş vermesi rekabet kuralları çerçevesinde olmalı ve bu yönetimlerin borçlanabilme kapasiteleri yasal kurallara bağlanmalıdır. Son yıllarda yerel yönetimlerin en çok tartışılan uygulamaları imar planı uygulamalarıdır. İmar planlamasının her aşaması halkın denetimine açık olmalıdır. Diğer taraftan imar planları üst ölçekli imar planlaması çerçevesinde uygulamaya konulmalı, askıda kalma süresi uzun tutularak halkın yeterince incelemesi sağlanmalıdır.
 
          Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenmesinde şeffaflığın çok önemli bir yeri vardır. Bu itibarla Belediye Meclisi ve encümen kararları halkın sürekli denetimine açık tutulmalı ve uygulamalarda halkın yönetime katılımı artırılmalıdır. Hatta halkın yönetime katılması demokratik örgütleri vasıtası ile olursa, bu durumun katılımcı demokrasi açısından çok faydalı olacağı düşünülmektedir.
 
         
          Aslında bir Başkanın ve yönetiminin yolsuzluk yapıp yapamayacağını seçim sürecinde anlamak mümkündür. Bir Başkanın beş yıllık görev süresi boyunca yasal olarak kazanacağı paranın hesaplanması mümkündür. Şayet söz konusu Başkan ve ekibi seçim kampanyası sırasında beş yılda elde edeceği yasal gelirin birkaç katı kadar masraf yapıyorsa herhalde bu harcamaları babasının hayrına yapmıyordur. Halkın bunu anlaması ve tercihini kullanırken bu hususu dikkate alması gerekir. Dikkate almıyorsa o takdirde yolsuzluktan şikayet etmeye hakkı yoktur.
 
          Belediyelerin ve iktisadi teşebbüslerinin dış denetimi, 6085 sayılı Kanuna göre görev yapan Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Denetimin tam anlamı ile yapılmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Gider harcamalarının kontrol altına alınabilmesi için TBMM adına yapılan dış denetimin sağlam bir yasal güvenceye kavuşturulması zorunlu görülmektedir. Bu reform çalışmalarının TBMM gündemine getirilmesi vatandaş olarak en içten dileğimdir.
 
 

Bu yazı 874 defa okunmuştur .