SEÇİLMİŞ YALNIZLIK
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

SEÇİLMİŞ YALNIZLIK

31 Ekim 2022 - 01:49


Necdet Topçuoğlu

Çok fazla okuyan ve kendisini geliştiren insanlar gittikçe çevrelerinden uzaklaşarak yalnızlaşmaktadırlar. Yetişmiş insanlar dünyanın gelişmiş ülkelerinde değer görmekte ve baş tacı edilmektedirler. Böyle insanlar Türkiye gibi entelektüel açıdan sığ toplumlarda yalnızlaşmaktadırlar. Bu durum karakteristik “aydın yalnızlığı” olarak adlandırılmaktadır. Aydınlar kalabalıklar içinde yalnız yaşarlar ve yalnız ölürler. Öldükten sonra da ya sırma saçlı, ya da badem gözlü olurlar.

Aydınlar, bilimin, sanatın, kitapların prim yapmadığı, farklı düşüncelerin yaşama şansı bulamadığı toplumlarda ezilmektedirler. Gittikçe topluma yabancılaşarak karamsar bir ruh haline bürünmektedirler. Bu nedenle kendilerini izole ederek yaşamaya çalışmaktadırlar. İmkanı olanlar başka ülkelerde yaşamayı tercih etmektedirler. İmkanı olmayanlar ise sakin bir kıyı kasabasında birkaç yakın dostuyla birlikte yaşamayı sürdürmektedirler. Seçilmiş yalnızlık, kalabalıklar içinde yalnız olduğunu hissetme duygusudur.

Eğitimsizliğin prim yaptığı, taassubun hakim olduğu, niteliğin niceliğe kurban edildiği bir toplumsal düzende yaşamak, aydınlar için oldukça zordur. Aydınlar, okurlar, öğrenirler, sorgularlar ancak fikir ve görüşlerini paylaşacak insanları bulamazlar. Tartışacak kimseleri yoktur. Bilim insanları buna ’’kare içinde daire’’ demektedirler. Toplumlar bireylerin kendi şeklini almasını isterler. Kendisine benzemeyenleri eleştirir ve dışlarlar. Halbuki aydın toplumda kare içinde daire olmak zorundadır.

Aydınların kaderinde, aydınlanma sürecini yaşamayan toplumların hormonlu gelişmişliğinde “anlaşılamamak” vardır. Böyle bir durum onların ötekileşmesine ve dışlanmasına yol açmaktadır. Toplumlar bütün bireylerin sürü içindeki koyunlar gibi sürünün birer parçası olmasını istemektedirler. Ancak aydınlar daima özgürlüğe kanat çırpmak isterler. Bu imkanı bulamayınca kendilerini yalnızlaşarak korumayı düşünmektedirler.


Evrensel değerlere yabancı bir toplumda aydın olmak Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzemektedir. Aydınlar, kendi doğrularıyla baş başa kalarak, erdemlerini cam fanus içinde korumaya çalışmaktadır. Toplumdan izole olup uzaklaştıkça, cahil çoğunluk inadına üzerlerine gelmeye çalışmaktadır. Aydınlar ne kadar başkalarının haklarına saygılı olmaya çalışsalar da, toplum kuzunun kurdun suyunu bulandırması gibi bahaneler aramaktadır. Kurallara uyulmayan toplumlarda, kurallara uyan aydınlar hep aptal yerine konulmaktadırlar.

Bir aydının aile bireylerinden birisi olmak da aynı muameleye tabi olmayı zorunlu kılmaktadır. Bu durum aydın yaşamını zorlaştıran önemli bir husustur. Aydınlar evlatlarını yetiştirirken aşılamaya çalıştıkları erdemlerin nasıl erozyona uğradığını gördükçe üzülürler. Olması gereken ile “olan”, yapılması gereken ile “yapılan” ikilemi arasına sıkışır kalırlar. En iyi eğitimi almasını sağladığı, yüksek lisansını hatta doktorasını tamamlamış çocuğunun iş bulamaması gerçeğiyle yüz yüze kaldığında, kendi doğrularını sorgulamaya başlarlar. Sığlığın, eğitimsizliğin, sıradanlığın prim yaptığını görürler ve kendilerini eleştirmeye başlarlar.

Aydınlar kör gözlere ışığını, sağır kulaklara sesini duyurmak zorundadır. Sorumluluk duygusu ile yaptıkları uyarılar he zaman tehditle karşılık bulmaktadır. Sığ toplumlar aydınlarına sahip çıkmamaktadırlar. Herkesin futbol konuştuğu bir ortamda Sokrates’in felsefesini anlatırsanız sizi kim dinler. Televizyon başında evlilik programlarına kilitlenmiş insanlara belgesel seyrettirmenin imkansızlığı ortadadır. Toplum “bırak beni, uyumak istiyorum” diyorsa, dürtüldüğünde dişlerini gösteriyorsa, kimi nasıl uyandıracaksınız?

Dünyanın her yerinde eğitimsiz, aydınlanamamış kitleler ezilmektedir. Çaresizlik içindedirler ve seslerini çıkartamazlar. Halbuki Türkiye de çelişkili bir durum yaşanmakta olup, aydınlar ezilmektedirler. Aydınlar çaresizdir ve baskı altındadırlar. İşte bu ortamda yalnızlığı seçmek tek kurtuluş yolu olarak görülmektedir. Anlamlı bir yalnızlık, aydınların ötekileştirilen ruh hallerini içi boş dostluklardan daha çok beslemektedir. Kimse onları anlamıyorsa farklı dilden susmayı tercih etmektedirler. Aydınlara böyle bir yaşam içinde özgürce nefes alabilecekleri, kendi doğrularıyla birlikte yaşayabilecekleri bir parantez açmak düşmektedir. Bunun adı ‘’seçilmiş yalnızlık’’ tır.

Bu satırları okuduktan sonra benzer duyguları taşıyan dostlarımın birer aydın olduklarını düşünüyorum. Netice olarak aydın olmak kolay değildir. Aydin olmak yürek ister, sorumluluk ister, kısacası adam gibi adam olmak ister. Maddi bir getirisi yoktur. Ancak yaşanılan zorluklar kadar, manevi zenginlikler kazandırmaktadır. Bu vesile ile onurlu bir yaşam mücadelesi veren aydınlarımızı kutluyor, ebediyete irtihal edenleri minnet ve şükranla anıyorum.

Bu yazı 418 defa okunmuştur .