ASLI HU NESLİ HU
Reklam
Reklam
Recep Bayraktaroğlu

Recep Bayraktaroğlu

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

ASLI HU NESLİ HU

22 Nisan 2021 - 10:08



Eski zamanlarda bir Sultan yaşarmış. Sultanın en büyük zevklerinden bir tanesi de yakın dostları ve yardımcıları ile birlikte ava çıkmakmış.

Av dönüşlerinde uğradığı diyarlarda sultana çeşitli hediyeler sunulur, o da bu hediyeleri sarayında muhafaza edermiş.

Bu hediyeler arasında asil, soylu hayvanlar da bulunmaktaymış, ancak sultanın iyi bir hayvan bakıcısı yokmuş.

Uzak bir beldede namı yayılan bilge bir bahçıvanın haberini alan sultan vakit kaybetmeden o zatı ziyarete gitmiş ve sarayında çalışmak için davet etmiştir.

Bu daveti bir onur kabul eden zat seve seve sultanın sarayına gitmiş ve işe başlamıştır.

Bir sabah sultan bendeleriyle ava çıkmış ve av dönüşü geçtiği beldelerin birinde sultana asil bir tay hediye edilmiştir.

Saraya varınca sultan tayı bahçıvana teslim edip; “Bahçıvan efendi bu tay asil mi asil bir tay, onu tımarlayıp güzelce bak” diye tembihlemiştir.

Diğer günün sabahında bahçıvan bahçe işleriyle uğraşırken sultan yanına varıp; “Bahçıvan efendi nasıl bizim tay” diye sorunca, bahçıvan; “İyi iyi olmasına sultanım da aslı hu nesli hu” cevabını vermiştir.

Sultan; “Nasıl yani bir problem mi var tayla ilgili” deyince, bahçıvan sultana; “Sultanım, asil bir atın sırtına sinek, böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar ancak bizim tay adeta bir öküz ve inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor”.

Buna şaşıran padişah merakını gidermek için av dönüşü gider tayı hediye eden adamı bulur ve tay hakkında birkaç sual eder. Tayı hediye eden adam şunları anlatır; “Bey, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldü ve tayı bizim inek emzirdi, yani tay buzağılarla büyüdü” deyince, meselenin sırrı çözülmüş olur.

Sultan bahçıvanın bu bilgeliğini ödüllendirmek ister ve saraya döndüğünde; “Aferin sana bahçıvan efendi!” der ve adamlarına; “Götürün bahçıvana iki tas fazla yemek verin” diye emreder.
Başka bir gün sultana av dönüşü, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye ederler ve sultan hindiyi bahçıvana teslim eder.

Bunun çok güzel ve soylu bir hindi olduğunu, ona çok iyi bakmasını söyler bahçıvan efendiye. Bahçıvan hindiyi alır yerine koyar ve bakımını yapar.

Bir müddet sonra yine sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar, bizim bahçıvan; “İyi iyi olmasına da sultanım aslı hu nesli hu” cevabını verir.
Sultan biraz gergin bir şekilde; “Bahçıvan efendi hadi tayda bir sıkıntı vardı bunun neyi var” diye sual edince; “Sultanım asil olan bir hindi öteceği zaman, kabarır kabarır, ibibiği masmavi olunca başlar ötmeye, bizim hindi kabarıyor kabarıyor ibibiği masmavi oluyor tam ötecek, kafasını suya daldırıyor ,anlayacağınız bunun da soyunda bir bozukluk var.”
Buna çok şaşıran padişah işin aslını öğrenmek için atlayıp soluğu hindiyi hediye eden hanede alır, hanenin sahibi hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır.
Padişah büyük bir şaşkınlık içindedir, bir yandan bahçıvanın bilgeliğine hayran kalır, öteki yandan da başına gelen bu olaya hayıflanır. Saraya döndüğünde; “Bahçıvan efendi gel gel” diye seslenir, adamlarına; “Götürün bahçıvan efendiye üç tas en güzel yemeklerden verin” diyerek ödüllendirir.

Güzel bir günün sabahında sultan bahçede yalnız başına dolaşırken, bahçıvanın düzenleyip mükemmel hale getirdiği bahçeyi seyre dalmıştır. İleride çalışan bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşır. “Nasıl keyifler bahçıvan efendi” diye sorunca, bahçıvan; “Aslı hu nesli hu efendim” der.

Bahçıvanın bilgeliğine kesin kanaat getiren sultan bir an afallayarak düşünmeye başlar, acaba bahçıvan niye kendisine böyle demişti. Merakını dizginleyemeyen sultan bahçıvana yanaşır ve sessizce; “Efendi açık konuş yoksa bizde de mi bir problem gördün?” diye sorar.

Bahçıvan sultana dönerek; “Olur mu efendim, siz bizim haşmetli sultanımızsınız ama, fakat, zira, velakin bu sırrı gidin annenize sorunuz” deyince, sultanın içinde fırtınalar kopar. Gidip yaşlı annesine bu soruyu nasıl sorsun?
Onu incitirse, peki ya bahçıvan yanılıyorsa, ama bu kadar bilge bir insan ya söylediği doğru çıkarsa halim nice olur diye düşünürken cesaretini toplar ve gider artık son demlerini yaşayan annesine, durumu nazikçe anlatır.
“Anneciğim inan sana kırılıp küsmem, kızmam da bende bir sıkıntı var mı?” deyince,
Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya; “Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15 – 16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim ama kimsenin bir haberi olmadı, sen bizim sarayının aşçısının oğlusun… deyince sultanın dizlerinin bağı çözülür, eğilir annesiyle birlikte hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.
Hakikati öğrenen sultan döner bahçıvana gider ve seslenir; “Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan, nasıl oldu da tay, hindi hakkındaki gizli sıra erdin, sonrasında benim de gizli sırrımı açığa çıkardın, bu nasıl bir bilgeliktir söyle bana”…
Bahçıvan sultana dönerek; “Ey yüce sultan, sultan olmuşsun iyi, hoştur ama, sultanlık cömertlik ister, sultan dediğin bol bol dağıtır ki etrafındakileri kendine bağlasın, insanlar ona muti birer nefer olsun.
Ben her hakikati ortaya çıkardığımda; “Götürün bahçıvana iki tas aş daha verin dedin durdun.
Asil, Soylu Sultan dediğin; “Al sana iki kese altın” der. Bir şeyin aslı ne ise neslinden neşet eden de ona benzer… bu meselde burada biter.

Bu yazı 1275 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Günan karabulut
    2 yıl önce
  • Muzaffer Yiğit
    2 yıl önce
    Güzel kalpli kardeşim güldüm:) lafi gediğine koymuşsun. Yüreğine sağlık

Son Yazılar