Paris (Romantizmin Başkenti)
Reklam
Zehra IŞIK

Zehra IŞIK

Gizemli Gezgin

Paris (Romantizmin Başkenti)

12 Nisan 2021 - 13:16


 
Henüz vakit varken gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
Henüz vakit varken gülüm,
Yüreğimin dalındayken henüz,
Sonra dönüp yüzümüzü Notre Dame’a
Çiçeğini seyretmeliyiz onun

Nazım Hikmet Ran

Paris’i gezip gördükten sonra buranın büyüsüne kapılmayan, hakkında şiir ve yazı yazmayan edebiyatçı yok gibi. Nazım Hikmet, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet gibi pek çok sanatçının başını döndürmüştür. İçinde birçok sanatsal ve tarihi yapı barındıran modanın başkenti elbette bir sanat tarihçi olarak beni de ziyadesiyle etkilemiştir.
Fransızlar kendi kültürüne özellikle de dillerine sıkı sıkıya bağlı bir millettir. İngilizce konuşmaya direnir, her yere kendi kültürlerini ve dillerini yaymak isterler.
Gezimize başlamadan önce burada en çok dikkatimizi çeken, turistlerin şehrin mimarisini tam olarak görebilmek için üstü açık sarı otobüslerde şehir turuna çıkmalarıydı.
Gezimize bizi tarihi, sanatı, mimarisi ve hikâyesiyle derinden etkileyen Notre Dame Katedrali’nden başladık. Notre Dame adı Meryem anamıza ithafen seçilmiştir. 1163 yılında şehrin piskoposu Sully’nin hayali olan, 3. Alexander tarafından desteklenen kilisenin yapımı 170 yıl sürmüştür. Gotik Mimarinin en güzel örneklerinden olan bu muhteşem yapı Fransız İhtilali’nden sonra oldukça tahrip olmuştur. Victor Hugo buranın değerini kazanmak için “Notre Dame’in Kamburu” eserini yazarak tekrardan bütün dikkatleri kiliseye çevirmiştir. Siz değerli okuyuculara naçizane tavsiyem burayı ziyaret etmeden önce buranın kültürünü, sanatını, mimarisini ve insanları arasındaki sınıfsal farklılıkları anlamak için bu eseri okumanızdır.  Hikâyeye ruh veren; bu katedralde zil sesinden sağır olmuş, sureti ve sireti farklı, kambur zangoç Quasimado’yu kilisenin her köşesinde hissediyor gibiydik. Katedrali zengin freskler, gül pencereler, tütsü kokuları eşliğinde ve loş ortamıyla gezdik.
En büyük şansımız mimarisiyle bizi kendine hayran bırakan bu katedrali görmemizdir. Maalesef 16 Nisan 2019’da herkes büyük bir üzüntüyle bu kilisenin yanışına seyirci kaldı.
Daha sonra, asıl adı “Pont des Arts (sanat köprüsü)” olan fakat günümüzde âşıkların astığı kilitler yüzünden  “Pont des Amoureux (âşıklar köprüsü)”olarak anılan Seine Nehri üzerindeki köprüye gittik.  Âşıklar buralara gelip üzerlerinde isimlerini yazılı olduğu kilitleri köprüye kilitlerler, anahtarlarını da nehre atarlar ki aşkları kilit kadar sağlam olsun.
Paris’in ünlü Père Lachaise Mezarlığı’ndan (Cimetière du Père Lachaise) bahsetmeden geçmek olmazdı. Oscar Wilde, Chopin, Balzac, Molière, La Fontaine, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi birçok sanatçının son uykularını uyudukları yer olan bu mezarlıkta binlerce heykel ve anıt muntazam bir şekilde dizilmiş, adeta bir park havası veriyor. Nitekim Ahmet Mithat Efendi “Avrupa’da Bir Cevalan” adlı eserinde “Paris’te en ziyade nazar-ı hayretime çarpan şey Père Lachaise Mezarlığı olmuştur. Mezarlık denildiğinde hatıra gelebilecek şekl ü suret orada asla yoktur. O da başlıca bir şehirdir ki sokaklarının, yollarının intizamı bizim daire-i belediye numune-i imtisal olmaya şayandır” diyerek mezarlığın muntazamlığını ve özgünlüğünü özetliyor. 
Nihayet Paris denince akla gelen Eyfel Kulesine geldik ama itiraf etmeliyim ki Notre Dame kadar beni etkilemedi. 28 Ocak 1887’de yapımına başlanan kule 31 Mart 1889’da tamamlanmıştır. Eyfel kulesine çıkamadık ama herkes gibi yanında da meşhur pozumuzu vermeyi unutmadık.
Bir sanat tarihçi olarak Louvre Müzesi’nde sergilenen “Mona Lisa” tablosunu, “Venüs de Milano” yu, “Hermes” heykeli gibi pek çok eseri çıplak gözle görmek isterdim. Maalesef süremiz kısıtlı olduğu için bu eserleri göremeden geri dönmek zorunda kaldık.
Paris’te en fazla ziyaret edilen yerlerden biri de Zafer Takı’dır. Tasvirleri, sönmeyen ateşi ve terasıyla oldukça ilgi çeken bu yapının terasında hem güneşin batışını hem de pek çok ünlü markanın yer aldığı, moda ve sanatın kalbi ünlü Şanzelize Caddesini izleyebilirsiniz. Bu meşhur caddede hediyelik eşyalar alıp romantizmin başkentinden ayrılmak zorunda kaldık.
Paris çok renkli ve eser bakımından o kadar zengin ki iki üç günde gezmek mümkün değil. Paris’i doya doya gezmek için en az bir iki hafta ayırmak gerekir.
Paris’i gezmek için daha fazla vaktiniz varsa mutlaka “Versay Sarayı ve Bahçeleri” , “Disneyland”, “Orsay Müzesi” ve “Montmarte” ’ye gitmelisiniz.
 
 
 

Bu yazı 2443 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum