Reklam

Yediğimiz ekmeği ithal ediyoruz!

Sayın Mustafa Balbay'ın www.cumhuriyet.com.tr deki yazısını okurlarımız için sitemize aldık: Türkiye nasıl bu hale geldi?

Yediğimiz ekmeği ithal ediyoruz!

Sayın Mustafa Balbay'ın www.cumhuriyet.com.tr deki yazısını okurlarımız için sitemize aldık: Türkiye nasıl bu hale geldi?

Yediğimiz ekmeği ithal ediyoruz!
24 Şubat 2021 - 09:47

Geldiğimiz noktanın özeti bu:

Artık sofradaki ekmeğimizde de ithalatın payı var!

Son iki yıldır ürettiğimiz kadar buğday ithal ediyoruz. 

Dünya rekortmeniyiz! Çin’i de geçtik...

İktidarın buna karşılığı şu:

“Evet, ithalat yüksek ama yurtdışına makarna ve un ihraç ediyoruz...”

İki yıl öncesine kadar bunda bir nebze gerçek payı vardı. Resmi verilere göre 2018’e dek 5 milyon ton buğday ithal ediyor, 7 milyon ton da un ve makarna ihraç ediyorduk.

Son iki yılın tablosu ise şöyle: 

10 milyon ton buğday ithal ediyoruz, 7 milyon ton un ve makarna ihraç ediyoruz.

Gerçek şu ki ithal edilen buğdayın 3 milyon tonu içeride tüketiliyor!

Bu durumda sofradaki ekmeğimizin, makarnamızın bir bölümü ithal buğdaydan üretiliyor!

***

Türkiye nasıl bu hale geldi?

Üretici bile tüketici oldu. 2012’de çıkarılan yasayla 30 büyükşehirde 16 bin 220 köy, 1052 belde bir anda mahalle oldu. Bu sadece idari yapının değişmesi anlamına gelmiyordu. Köylerin bütün ortak mallarına el kondu. Köylüleri birbirine bağlayan ortak değerler bitirildi. Köylerde üretim için kullanılan suyla büyük kentlerde merkezi bir semtin içme suyu aynı şekilde fiyatlandırıldı. Ödemiş’te 7 bin lira su borcu gelen çiftçiler oldu. 

Böylece üretici üretimden soğutuldu. 

Köylerde yaş ortalaması 55. Bu, köylünün üretici olmaktan çok tüketici haline gelmesi anlamı taşıyor.

Yapılan hatayı anlayan iktidar, köy statüsüne geri dönüyoruz diyemediği için geçen aylardaki torba yasanın içine bir madde ekledi:

“Kırsal mahalle statüsü getiriyoruz!”

Türkiye bu ayrıntıyı Dünya gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’dan öğrendi!

Şimdi kırsal kesimdekiler bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyor.

Bu adım atıldı ama köylerdeki ortak mallara el kondu, taşınmazlar peşkeş çekildi, çoğu satılıp çarçur edildi...

Basra harap olduktan sonra...

2012’de çıkarılan yasanın böyle sonuçlar doğuracağını o günlerde söyledik, yazdık... İktidarın yaptığı reform, bizimki tutuculuktu!

Şimdi geri adım atmaya çalışıyorlar. 

***

Yukarıda vurguladıklarımız konunun bir boyutu. İşin özü, bu iktidarın üretici diye bir derdinin olmaması. Ne diyordu Tarım Bakanı:

“Paramız var ki ithal ediyoruz!”

Gün gelir paranla da ithal edemeyeceğin durum oluşur. Nitekim Rusya pandeminin ilk aylarında buğday ihracını yasakladı.

Gübre, yem ve akaryakıt fiyatlarını alt alta koyunca üreticinin kârını sıfırla çarpmış oluyorsunuz. Yata 2 liraya, traktöre 7 liraya mazot veren başka bir ülke var mıdır?

Sonra da soruyorlar:

“Gıda fiyatları neden bu kadar yüksek?”

“Tarlada şu kadar, tezgâhta neden bu kadar?”

Örneğin, Trakya’dan ayçiçeği yükleyen bir TIR şoförü İzmir’e gelinceye dek 1200 lira köprü ve otoyol parası ödüyor!

Bir başka gerçek de şu:

Zincir marketler üreticiyi ve tüketiciyi zincirliyor!

Kendine bağımlı hale getiriyor. 2010’da çıkan hal yasasına göre marketler doğrudan üreticiden alım yapıyor. Piyasayı belirleme gücüne sahipler. 

İktidarzadeler, üreticiyle bütünleşmiş Et ve Süt Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi gibi kuruluşlara ithalat işi verdi. Üretici kooperatiflerini de birbir etkisizleştirdi. Şimdi talimat veriyor:

“Üretici kooperatifleri daha çok mağaza açsın!”

Bu güçte, senin ithalat politikana direnebilen kaç kooperatif kaldı?

Bütün bunların üstüne iktidar, gıda zamlarının nedenini arıyor.

Kaza yapan şoför yolculara dönüp tehdit ediyor:

-Suçlu ayağa kalksın, yoksa fena olur!

Mustafa Balbay

Bu haber 1210 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum