Reklam
Reklam

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve SEÇİM SONRASI SENARYOLARI!....

Sn. Turan Ateş Bey'in "ANAYASA DEİŞİLİKLİĞ ve SEÇİM SONRASI SENARYOLARI!...." başlıklı makalelerini siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve SEÇİM SONRASI SENARYOLARI!....

Sn. Turan Ateş Bey'in "ANAYASA DEİŞİLİKLİĞ ve SEÇİM SONRASI SENARYOLARI!...." başlıklı makalelerini siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve SEÇİM SONRASI SENARYOLARI!....
29 Ekim 2022 - 12:45


    Türkiye 2023 Haziran ayı içinde; Cumhurbaşkanlığı ve TBMM. Üyelerini -MİLLETVEKİLİ- Belirlemek için sandık da oylarını kullanacaklar...
     Ülkeyi 5 Yıl Yönetecek CUMHURBAŞKANINI  ve TBMM. Üyelerini belirleyecekler....Bu Tasarruf Anayasa gereğidir.
     Ama; bu günlerde bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDEN Söz edilmeye başlandı...
     Anayasanın; Değiştirilmesi mümkün olan bazı Maddelerindeki düzenlemeleri TBMM. değiştirebilir.
      Anayasanın  TBMM.ce  Değiştirilmesi  düzenlemesi; Anayasanın 175. Maddesinde kapsamlı olarak da  düzenlenmiştir.
       Anayasanın Değiştirilmesi için;
    - TBMM. Üye sayısının en az 1/3 ünün Yazılı  Önerisi gerekir.
    -Değişiklik Önerileri TBMM.de iki kez görüşülür.
    -Değiştirme Önerisinin kabulü; TBMM Üye Tam Sayısının  3/ 5  ünün GİZLİ OY Çoğunluğu  gerekir. Görüşülme de; Kanunların oluşumu ile hükümler uygulanır.
      -Cumhurbaşkanı; Anayasa değiştirilmesi ile ilgili Düzenlemeyi; Bir daha GÖRÜŞÜLMEK Üzere TBMM.ne  geri gönderebilir.
      -TBMM.geri gönderilen  Düzenlemeyi, ÜYE Sayısının 2/ 3 ÇOĞUNLUĞU ile AYNEN KABÜL EDERSE, Cumhurbaşkanı, bu kez HALKOYUNA Sunabilir...
     -TBMM.ce,Üye Sayısının 3/5 ile ,veya 2/3 ün altında bir oyçokluğu ile Kabül edilmesi halinde; Cumhurbaşkanınca  TBMM.ne İADE edilmediği takdirde HALKOYUNA Sunulmak üzere Resmi Gazeteden yayınlanır.
    -Doğrudan veya Cumhurbaşkanın  iadesi üzerine ; TBMM Üye Tam sayısının  2/ 3 Çoğunluğu ile kabül edilen Anayasa değişikliğine
ilişkin kanun  veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından  HALKOYUNA sunulabilir.
    -Halkoyuna  sunulmayan Anayasa değişikliğine  ilişkin Kanun veya ilgili Maddeler Resmi Gazeteden yayımlanır. 
     -Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin Kanunların yürürlüğe girmesi için, Halkoylamasında kullanılan  OYLARIN YARISINDA  ÇOĞUNUN KABÜL  OYU olması gerekir.
       Anayasamızın; Değiştirilmesi mümkün olan Maddeleri ile ilğili DEĞİŞTİRME  ve tüm Yetkilerinde TBMM.de olduğu düzenleme bundan ibarettir.
        Yalnız ANAYASAMIZIN; 1.Maddesindeki Devletin şeklinin  CUMHURİYET olduğu hakkındaki DÜZENLEME ile 2. Maddesindeki CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ ve 3. Maddesi HÜKÜMLERİ DEĞİŞTİRİLEMEZ....Ve Değiştirilmesi de Önerilemez...
      Özellikle de; LAİKLİK....DEMOKRATİKLİK...Ve SOSYAL HUKUK DEVLETİ....İlkeleri....
      Mevcut Anayasamızın getirdiği, Anayasa DEĞİŞİKLİĞİ ile ilgili Düzenlemeler bunlardan ibarettir.
                                      XXXXXXXX

     Toplumların ANAYASALARINI KİM ve KİMLER Hazırlar?
     Yeni Bir ANAYASA HAZIRLAYIP; HALKOYUNA SUNMAK; KURULU MECLİSLERİN  DEĞİL.....KURUCU MECLİSLERİN GÖREVİDİR...
      Kurulu Meclis; Anayasa gereği Halkoyu ile belirli süre ile yetkilendirilmiş Meclistir. Yani TBMM....
        KURUCU  MECLİS ise; Halkın Belirlediği Temsilcilerin yanında, Anayasal Kurumların, Sivil Toplum Kuruluşlarının, Üniversitelerin, Sendikaların, Basının,  Siyasi Partilerin ve Yazarlar-Çizerler ve Sanatçıların Temsilcilerinin  Katılımı ile oluşan BİR MECLİS....
     Görevi ise; SADECE  ANAYASA TASLAĞINI HAZIRLAYIP; HALK OYUNA SUNULMASINI Sağlamaktır.
         xxxxxxxxx
      Yüksek YARGI.... Anayasa Mahkemesi.. .Danıştay... Yargıtay.... Sayıştay....Bugün ne durumda?...İlkderece Mahkemeleri.....Ve Özellikle de Hakimlerin Özlük ve Atama sorunlarını  yöneten HSK. ne durumda?
       Anayasa Taslağını Hazırlayan Komisyon  ve Kurucu Meclis Buna hazır mı?
        Kılık-Kıyafet  takıntısı ile de Anayasa DEĞİŞİMİNE hiç de gerek yok...
       Artık ANAYASADA Köklü bir DEĞİŞİM Gereklidir.
      Nedir bu Köklü DEĞİŞİM?  Sorusunu gündem yapanlar olabilir...
    " Güçlü-BAĞIMSIZ  bir YARGI DENETİMİ Olan KLASİK PARLAMENTER SİSTEM...."
       -Halkın Seçtiği, belirli  sayıda  bir TBMM....
       -TBMM içinde Seçilen Vasıflı  ve Yetkileri sınırlı; TEMSİL Yetkisi olan bir CUMHURBAŞKANI....
         -TBMM.de Çoğunluğa Dayanan ve DENETİME Açık  ve İdari Yargı Denetimine  bir Başbakan ve Bakanlar ,,,,
         - Gensoru...Meclis Araştırması...Güvenoyu  sistemi...
        - YASAMA ve YÜRÜTMEDEN UZAK; bir YARGI....Yasama ve Yürütmeyi SINIRLAYAN  bir YARGI....
        -Hakimler-Savcılar Kurulunun birbirinden  Ayrıldığı   İki ayrı Kurul...Hakimler Kurulu...Savcılar Kurulu...
        Kıdem Esasına DAYALI olarak ; Kendiliğinden oluşan ve  Oluşturulan SEÇİM KURULLARI....
         xxxxxx
      Üniversitelerin ÖZERK ve BİLİMSEL Çalışma yapan Eğitim Kurumlarına dönüştürülmesi daha başka bir sorundur.
     Bilime dayanmayan EĞİTİM ve bu EĞİTİMLERİ Veren; Bilim ile ilgisi olmayan Hurafeci Eğitimcilerin Üniversitelerden uzaklaştırılması da önemli bir sorundur.
     Üniversiteler; Yönetim kadrolarını kendi bünyelerinde SEÇİM ile belirleme sistemi yeniden oluşturulmalıdır...
      Ben, kendi mesleğim gereği görüştüğüm Üniversitede ki Öğretim Görevlilerinden; Dünya Hukuk Literatüründe yerini almış; Akademik bilgiler göremiyorum...
      xxxxxx
       Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki  SENED-İ İTTİFAK, Osmanlı Döneminin ve Tarihinin  önemli bir dönüm noktasıdır.
      1808 li yıllarda Sadrazam Alemdar MUSTAFA  PAŞA'nın  çağrısı üzerine silahlı adamları ile beraber İstanbul yakınlarında  çadır kuran AYAN ve BEYLER; daha önce hazırladıkları ve " İTTİFAKNAME " adını verdikleri bir metni;  PADİŞAH 2. MAHMUT'un  Görevlilerine kabül ettirmişlerdir. Ve beraber imza etmişlerdir.
      PADİŞAH Tarafı; her türlü ENTRİKA ve  RÜŞVETTEN  uzak bir YÖNETİM  vaat etmiştir.  AYAN ve BEYLER de; DEVLETİN İŞLERİNDE  PADİŞAH'a yardımcı olma sözünü vermiştir.
     Osmanlı'da ilk kez PADİŞAH OTORİTESİ Sınırlandırılmıştır. Padişaha ait olan yetkilerin KEYFİ Kullanımları SENED-İ İTTİFAK ile sınırlandırılmıştır.
     SENED-İ İTTİFAK'ın önemli olan yönü; AYAN'a bir çeşit "DİRENME HAKKI "  tanınmış olmasıdır. AYAN, Padişah ve çevresindekilerin KEYFİ İŞLEMLERİNE karşı çıkabilecek, haksızlığa uğramış olanlar diğer AYANLARDAN da yardım görebilmiştir.
       Batı-AVRUPA -Toplumunda, FEODAL DÜZEN çok önceleri tarihe karışıp yerini BURJJUVAZİ  bir düzen alırken; Osmanlı Toplumu ise her yerde  boyun eğdiren merkezci bir DEVLET Yapısına kavuşamamıştır. Aksine DEREBEYLERİN, EGEMEN oldukları bir düzene kaymıştır.
     xxxxx
   Osmanlı Dönemindeki İSLAHAT Hareketlerine gelince;
    Bu dönemde ise;" MEŞVERET " Usulü ortaya çıktı. Devletin Kuruluş yıllarında sık sık  başvurulmuş bir usül idi.
     MEŞVERET; Padişahlarca alınacak kararlarda Devletin ileri gelenlerine DANIŞILMASI anlamına geliyordu. Padişah II. Mahmut; Adli İşlere bakmak üzere kurduğu " MECLİS-İ AHKAM-I ADLİYE " yasama işini de görüyordu. Padişahın iradesi olarak belirecek  YASA niteliğindeki DÜZENLEYİCİ  Kuralların hazırlanmasına da  katılmakta idi...
     Yönetim ve Askerlik İşleri bakımından "DAR-I ŞURAY-I BABIALİ " ve DAR-I ŞURAY-I ASKERİ " adlarla  oluşturulan  kuruluşlarda ; PADİŞAHIN MUTLAK Otoritesi yanında yer alan YARDIMCI ORGANLAR olmaktaydılar.
      III.SELİM  ve II. MAHMUT  Dönemlerinde  hazırlanan  bu gelişmeler tam anlamı ile " İKTİDARI SINIRLANDIRMAK " özelliğini de taşımıyordu. Bu durum en fazla  MUTLAK OTORİTENİN ; İŞLERİ İYİ BİLENLERE  DANIŞILARAK UYGULANMASI oluyordu.
    3 Kasım 1839 günlü HATT-I HÜMAYUNU da  mutlak otoriteye  karşı dışarıdan getirilmiş bir SINIRLAMA da olamaz. Padişah ABDÜLMECİT;MUSTAFA REŞİT PAŞANIN Etkisi ile  Yayınladığı bir FERMAN ile " İMPARATORLUĞUN UYRUKLARINA EŞİT HAKLAR ..." tanımaktaydı. Fermanda; " MAL,CAN,IRZ, NAMUS ve MAL " güvenliğinden söz edilmiştir.
       TANZİMAT Döneminin diğer FERMANLARI da, GÜLHANE HATTINDAN farklı değil idi... 1856 İSLAHAT FERMANI, 1861 deki HATT-I HUMAYUN'u da aynı nitelikteydi. ISLAHAT FERMANI, özellikle de Hıristiyan  uyruklulara tanınan  eğitim ve yönetim hakları ve eşitlik ilkesi dikkat çekiciydi.
       Bu gelişmelerin sonunda; Osmanlı da;  İSLAHAT ÖNLEMLERİ gibi gözükse de; Yabancı Sermaye  öne çıkmıştır. Ve Osmanlıda BURJUVAZİ Yaratılmaya da adım atılmıştır.
        xxxxxx
       Avrupa'da; Parlamenter nitelikte MEŞRU Düzenlere geçişler yeni bir sınıfın doğmasına etken olmuştur.
      Osmanlı İmparatorluğundaki  Meşrutiyet hareketlerinde  sınıfsal bir zorlama yoktur. Birinci MEŞRUTİYETİ; Yeni OSAMNLILAR, yani JÖN TÜRKLER  adı ile anılan küçük bir grup kurmuştur.
      BİRİNCİ MEŞRUTİYET; Osmanlı Devlet sisteminde tam anlamı ile  PARLAMENTER bir  nitelik taşımamaktadır.
     Yalnız PARLAMENTER Sistem ile  DEMOKRATİK Rejim, zaman zaman birbiri ile karıştırılır.
       PARLAMENTER Sistem; demokratik rejimlerde görülen  yönetim şekillerinden birisidir. Böyle bir sistemde; tüm YETKİLERİ  elinde bulunduran PARLAMENTOYA dayanan  " MECLİS HÜKÜMETİ " veya  Meclisten ayrı olarak SEÇİLMİŞ  bir Yönetimin ağır bastığı                   " BAŞKANLIK SİSTEMİ " gibi bir yönetim sistemi vardır.
       Hukuk kuralları yönünden , Parlamenter Hükümet  sistemi için önemli olan nokta , YASAMA YETKİSİNİN gerçek olarak Hükümdarın elinden  çıkmış olması ve Bakanların bu YASAMA Yetkisini kullanan  MECLİSE karşı sorumlu  sayılmasıdır. Bu açıdan baktığımızda; Osmanlı da  Birinci MEŞRUTİYETLE gelen Yönetim şekli  kağıt üzerinde kalmıştır.
        1876 yılında Padişah II. ABDÜLHAMİT bir fermanla  ilan edilen   "1293 KANUN-U ESASISİ" İLK OSMANLI ANAYASASIDIR...
      MECLİS-İ MEBUSAN adını taşıyan iki meclisli bir Parlamento kurmuştur. Bu Meclisler; HEYEET-İ AYAN ve HEYET-İ MEBUSAN olarak Anayasada yerini almıştır. İşte OSMANLI da ANAYASACILIK Sistemi bu şekilde başlamıştır.
      Birinci MEŞRUTİYET; 19 Mart 1987  de kuruldu ve 28 Haziran 1877 de Padişah emri ile de dağıtıldı.
       ll. ABDÜLHAMİT,23.07.1908 de Seçim Yapılması ile de  İKİNCİ MEŞRUTİYETİ  ilan etti. Osmanlı  Devlet yönetimi PARLAMENTER Sisteme doğru kaymaya başladı. Bunun karşısında tepkiler doğdu ve 31 MART VAKASI çıktı...
      Normal olan bir parlamenter sistemde ; Hükümetler Çoğunluk Partisinin ileri gelenlerinden oluşur. II. Meşrutiyette durum farklıydı. Mutlakiyet Yönetimini deviren  İTTİHAT ve TERAKKİ'nin yönetim kadrosu genel olarak, Hükümette sorumluluk yüklenmediler. Düzgün bildiği kişileri İŞBAŞINA getirdi.
        xxxx
      Kurtuluş Savaşı sırasındaki DEVLET Yapısının  temel özelliği  MECLİS HÜKÜMET Sistemidir. Bu sistem 1789 Fransız İhtilali ile doğmuştur.
      Yasama - yürütme ve yargılama sistemi Mecliste toplanıyordu. Adı da CONVANSİYON  sistem idi....
      Bizde de KURTULUŞ Savaşı döneminde; Yasama-Yürütme ve hatta Yargı yetkisi de bir kuruluş olan gücün elindeydi.
     Yeni Türk Devleti CUMHURİYETİN İlanı öncesi 1921 Anayasasına kavuştu.
        Yeni Türk Devleti 29.Ekim 1923  de CUMHURİYETİ İlan etti. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu oluşturuldu. Ve Anayasadaki MECLİS Üstünlüğü ortadan kaldırıldı. 1924 Anayasası da yürürlüğe girdi. MECLİS HÜKÜMETİ Sistemi yerine artık  Parlamenter sisteme geçişe başlatıldı...
        xxxx
    1924 Anayasası ile TEK DERECELİ Genel Oy Sistemi çok Partili  yaşam  düzeninde  uygulanışı başlamıştır.
     Çok Partili Siyasi Yaşama geçiş; 21 Temmuz 1946 Milletvekili Seçimlerinde oldu. Çok Tartışmaları olmuştur.
     14 Mayıs 1950 de Yapılan  Milletvekili Seçimlerinde  Doğrudan İKTİDAR DEĞİŞİMİ Oldu. Tabi ki SEÇİM Sonuçlarını etkileyen 2.Dünya Savaşı sonrası çıkan krizler ve Ülkedeki TOPRAK Ağalığı sistemi de etkiliydi.
       Bu Dönemde Türkiye'de; çok partili düzenin ve önemlisi de  bu dönemdeki tartışmaların ve siyasi tartışmaların git gide bir ANAYASA Sorunları üzerinde toplandı. Ve bir POLİTİK Atmosfer doğdu.
      Siyasetçilerin yetersizliği ve 1924 Anayasasına  bir işlerlik de kazandıramadılar. Ve bir ARAYIŞ İçine girildi...Bu ARAYIŞIN öncülüğünü de Merhum OSMAN BÖLÜKBAŞI yaptı.
     12. Mart 1954 de "YENİ ANAYASA TEDVİNİ " adlı bir bildiri yayınladı... Ve Muhalefet Partileri de  destek verdiler bu Bildiriye...
      -Acil Anayasa değişikliği, Yurttaşların Hak ve Özgürlükleri ile ilgili Anayasa Hükümlerinin sarih olmasını , Bağımsız Mahkemeler ve Hakim Teminatı getirilmesini, Çift Meclis Sistemini, Meclisin Yargısal Denetimi yanında İdarenin de Denetimi  öneriyordu.
      Ben 1963 lü yıllarda Merhum BÖLÜKBAŞININ ;                               " MP. Fikren İktidar olmuştur....Yargı Bağımsızlaştırılmış ve C. Senatosu da oluşturularak Çift Meclis sistemi gerçekleşmiştir...."
      xxxx                                                                                                                                   27 Mayıs ve  1961 Anayasası...
     27 Mayıs  Hareketine  yol açan olaylar zinciri ;1957 Seçimlerin den  hemen sonra  DP İktidarının  Basın ve Parlamentodaki eleştirileri hoş karşılayamayıp; Meclis Üstünlüğü ilkesine dayanarak  SERT Önlemler almasıdır. MECLİS TAHKİKAT Komisyonları bunu örneğidir.
      27 Mayıs; Asker-sivil Bürokrasinin bir tepkisidir.
      27 Mayıs'tan hemen sonrada  belirlenen  YENİ BİR  ANAYASA Yapma   isteğinin en belirli Özelliğidir. Harekette sonra düşünülen ilk şey; YENİ BİR ANAYASA...
       Tüm  SORUNLARIN YENİ BİR ANAYASA ile Çözümleneceğine  İNANMIŞ bir Toplum, tüm sorunlarının cevabını da bu Anayasada  görmek isteğindeydi.
       1961 Anayasası, İktidarı sınırlayabilmek için, Yurttaşların haklarını ve özgürlüklerini ayrıntılı olarak sınırlamıştır. GÜÇLER AYRILIĞI İlkesini benimsemiştir. İktidarı bölerek  denğelendirmek  amacına gitmiştir. GÜÇLER ATRILIĞI İlkesini yerleştirmeye  yönelik çalışmalar yapmıştır. ORGANLARIN Çalışmaları üzerinde de  etkin bir YARGI DENETİMİNİ Kurmuştur.
      YASAMAYI-TBMM- Anayasa Mahkemesi; YÜRÜTMEYİ-BAKANLAR KURULUNU- Danıştay'ın Denetlemesini benimsemiştir.
        1961 Anayasası sonraki dönemlerde  olumsuz çok eleştiriler aldı...
       -Anayasadaki Özgürlükler, Batı Toplumundan kopya edilerek alındığı...Ve Türk Toplumunun da bunu içine sindiremeyeceği...
       -Getirilen Özgürlükleri  kötüye kullananlar; Anayasanın getirdiği  DÜZENİ de yıkabilecek özgürlüğe sahip oldukları...
        -Yasaları yapılması işlemlerinin Çift Meclis nedeni ile de uzadığı...
        - YASAMA ve YÜRÜTME Üzerinde kurulan YARGI Denetiminin; İktidarları iş yapamaz konuma getireceğini...
         -Özerk ve Bağımsız Kurumların ,Devlet içinde Devlet  olduğu görüşü...
         Ağır eleştiri konusu olmuşlardır. TBMM.nin Çıkardığı Yasaların Anayasa Mahkemesince İPTAL Edilmesi hazmedilememiştir.
        Ana doğrultusu Türk insanın maddi-manevi  varlığının geliştirilmesi ve Kişi Özgürlüğünü  sınırlayan ;" Siyasi, ekonomik ve sosyal  tüm engellerin kaldırılması " olan bir ANAYASA, Türkiye için LÜX sayılamazdı.
        Tam tersine kendi egemenliğini sağlam temellere oturtmak amacı ile  tüm bu engellerin kaldırılmasına  herhangi bir Batı Toplumundan daha çok ihtiyaç duyan TÜRK Halkı açısından  Anayasayla  Yasama  ve Yürütme  Organlarına  getirilen  SINIRLAMALAR  bir LÜXÜN Değil; bir ZORUNLULUĞUN  Belirtisidir.
          12 Mart öncesinin yaratılmasında 1961 Anayasasının uygulanması değil; UYGULANMAMASI  büyük ölçüde etkili olmuştur.
       1961 Anayasasının "Türk toplumunca  sindirilemeyecek  aşırı özgürlük  düzeni " getirdiğini ve bu nedenle de 12.. mart Muhtırasına yol açıldığı söylenmektedir.
       Aksine; Özgürlükler 1961 Anayasası yıkımı için kullanılmıştır. 1961 Anayasası sorumlu tutulmuştur.
        "Biz bu ülkeyi HUKUK DEVLETİ İlkeleri  sınırları içinde yönetmek istemiyoruz...Bizim gibi düşünmeyenleri veya  davranmayanları ezmek istiyoruz..." görüşü yaratıldı.
      12 Mart sonrası Anayasada yapılan ilk değişiklik; Siyasi Partilere Hazine yardımı ve Parlamenterler Maaş artımının hemen uygulanması ve bir sonraki Milletvekili Seçiminin beklenmemesi düzenlemesidir.
      1961 Anayasasında Temel Hak ve Özgürlükler serbest iken; Sınırlılık getirildi. Sınırlılık ASIL oldu...Sınırsızlık tali oldu...
       Hakların KÖTÜYE Kullanılmaması, HUKUKUN ANA İLKESİDİR. Hukuk  kötüye kullanılan hakkı koruyamaz....
       Özgürlükleri; Özgürlükçü demokratik  temel düzene  karşı  mücadele için  kötüye kullananlar bu TEMEL HAKLARI kaybederler...
      Kişi hakları, genellikle kişiyi Devlete karşı koruyan haklardır. 1961 Anayasasında 1971 yılında yapılan değişiklik ile; DEVLETİ kişiye karşı koruyan haklar oldu...
      Anayasamıza ilk kez LAİKLİK İlkesi  1924 Anayasasına 1937 de yapılan bir ekleme ile  girdi.
      1961 Anayasasının getirdiği "DİRENME HAKKI ";Bir Devlet içindeki  üstün gücün halka ait olduğu , halkın bunu Yasama ve Yürütme  organlarına devredebileceği, ancak devrettiği yetkiler kötüye kullananlara karşı  AYAKLANABİLECEĞİ İnancına dayanmaktadır.
      Direnme sözü;  Anayasayı çiğnemeye kalkışacak Yöneticiler için bir UYARMA Özelliği taşımaktadır.
        xxxxxx
       ÖZGÜRLÜKLERIN SINIRI ve  SINIRLANDIRILMASI......
      Ne tür sebeplerle olursa olsun; getirilecek olan SINIRLANDIRMALAR; bir HAKKIN veya  ÖZGÜRLÜĞÜN  hiç bir zaman ÖZÜNE dokunamaz.
       Yasalar , Kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi nedenlerle de olsa,  bir hakkın ve özgürlüğün  ÖZÜNE DOKUNAMAZ....Yani SINIRLAMA ile HAKKIN ÖZÜ yarış içindedir.
      Anayasa Mahkemesi bir Kararında;   
        " Bir hakkın yada özgürlüğün kullanılmasını açıkça yasaklayıcı veya örtülü bir şekilde  kullanılamaz hale koyucu veya ciddi suretle  güçleştirici ve amacına ulaşmasını önleyici ve etkisini ortadan kaldırıcı  nitelikte olmayan hükümler bir hak ve  hürriyetin özüne dokunmuyor sayılamazlar."
     Yüksek Mahkeme bu Kararını 4 Ocak 1963 yılında "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri" yasası düzenlemesi gereği vermiştir.
     - DÜŞÜNCE ÖZĞÜRLÜĞÜ  Sınırlanabilir mi?
     Bu düzenleme karşısında; Hiç bir DÜŞÜNCE Sınırlanamaz.
      Herkes, düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahiptir. Düşünce ve kanaatleri söz, yazı resim ile veya  başka yollarla  tek başına veya toplu olarak açıklayabiliriz - Yayabiliriz.
      Kimse; düşünce ve kanaatlerini açıklamaya da zorlanamaz...
      Düşünce ya vardır. Yada yoktur. " Bazı düşünceler açıklanabilir ve bazıları açıklanamaz." görüşü; DÜŞÜNCE ÖZĞÜRLÜĞÜNÜN özü ile beraber ortadan kaldırılmış  olduğu anlamını taşır.
     Düşüncenin Açıklanmasını ÖNLEMEK; Bir SUÇUN önlemesi ile olabilir.
      Önlenmesi gereken DÜŞÜNCE değil; SUÇTUR. Yani Düşünce tek başına SUÇ Olamaz... SUÇ için KAST gereklidir.
      KAST; suç sayılan eylemi, sonuçlarını bilmek ve isteyerek işlemek iradesidir.
       -LAİK  DEVLET.....
      Luğat anlamı; "Kilise yada Dine ait olmayan " anlamını taşımaktadır.
    Laiklik , Avrupa  Toplumlarında aşamalardan geçmiştir. İlk aşamada Devlet  organlarınca güdülen  Mezhep yobazlığının kaldırılmasını, dinsel  inançların  insanlara eşit  davranılmasını engellememesini sağlamıştır. Bu rağmen bir süre  Devlet Kurumları ile  din Kurumları arasındaki kargaşa devam etmiştir. Devletler; Remi dine sahip olmuşlardır.
     Bizde: 1921 Anayasasında TC. Devletinin DİNİ İSLAMDIR... Düzenlemesi konmuştur.
      Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması sonucu; Din Kişilerin  serbest inançlarına bırakılmıştır.
      Efendim, LAİK Bir Devlette; DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ  Genel idare içinde yer alması, Türk devriminin özelliklerine uygun bir LAİKLİĞİN , yani dini toplum işlerinden kişisel vicdanlara yönelme işinin  daha sağlam ve emin yollardan gerçekleştirilmesi dışında bir anlamda vermez.
         -SOSYAL DEVLET......
      Yurttaşların  sosyal durumları, refahları ile ilgilenen ,onlara asgari  bir YAŞAM DÜZEYİ  sağlamayı görev kabül eden  devlettir.
       Sosyalist Devlet ile arasındaki fark;
        SOSYALIST  Devlet; üretim araçlarının, insanları  sömürmek olanağı vermeyecek ölçüde  kamulaştırdığı  ve  egemenliğin  emekçiler elinde  bulunduğu DEVLET...
      SOSYAL Devlet ise; Üretim araçlarının kamulaştırılmadığı ve yönetiminde EMEKÇİLER elinde olmadığı DEVLET...
       1961 Anayasasını SOSYAL DEVLET ilkesi; hiçbir zaman SOSYALİST Devlet anlamına da gelmez...
      Devlet; Halkın eğitim işlerini karşılamak zorundadır. Ama, bu görevi de olanakları oranında yerine getirir...
       -HUKUK  DEVLETİ....
        Polis Devletinin karşıtı olan devlettir. Hukuk Devleti, Yurttaşların  HUKUK GÜVENLİĞİNİ  sağlayan devlet; anlamına gelir.
      Temel Hakların Güvence alınması gerekir. Yasalarda da ; Anayasaya uygunluk gerekir... Yönetimde her zaman HUKUK İÇİNDE Kalacaktır.
       En önemlisi de; YARGI KURUMLARININ  BAĞIMSIZLIĞINI ve GÜVENİRLİĞİNİ SAĞLAYACAK  KOŞULLARIN YERLEŞMESİ ve BENİMSENMESİ GEREKİR.
       -ANAYASAYA UYGUNLUĞUN  YARGISAL DENETİMİ...
        TBMM.de çıkarılan  YASALARIN ANAYASAYA UYGUNLUĞUNUN DENETİDİR. Anayasa Mahkemesinin Görevidir...
        Anayasa  Mahkemesinin verdiği HÜKÜM niteliğindeki KARAR Gereği; Düzenleme Yürürlükten KALKAR. Anayasa Mahkemesi; İPTAL ettiği Hükmün yerine yeni bir hüküm de koyamaz. Ancak; hukuk düzeninde  bir boşluğun ortaya çıkmasını önlemek için; İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜK TARİHİNİ de Belirleyebilir.
        Anayasa Mahkemesinin verdiği İPTAL KARARI da GERİYE Yürümez....İPTAL olunan Düzenleme de  Yürürlükten kalkar. TBMM. Yeni bir düzenleme ile oluşan  boşluğu doldurur. Genel olarak bu süre BİR yıldır. Ama daha da bu süreyi kısaltabilir. Ama uzatamaz...
         -Anayasa Mahkemesi İPTAL Kararı sonrası yeni bir Düzenleme amaçlı Hükümde koyamaz. Yani ; " YENİ BİR KURAL KOYMA..." yetkisi yoktur.
         Anayasa Mahkemesi; 1968 li yıllarda; Seçimlerde uygulanmış MİLLİ BAKİYE SİSTEMİNİ; BARAJLI d' Hondt  Sistemini getiren TBMM .Kararında ki-YASA- BARAJI İPTAL Etti. Çünkü Anayasa çok partili sistemi benimsemiştir. Baraj olayı küçük partilerin TBMM.ne girmesini engelliyordu.
       Anayasa Mahkemesinin bu Kararında; Mahkeme TBMM.nin Yasama Yetkisini elinden alarak; Yeni bir DÜZENLEME getirmiş gibi görünmekte...Ancak; İptal Sonrası Yasadaki; Barajı  kaldırmıştır.
      -ANAYASA Mahkemesi, başka Mahkemelerde gelen ANAYASAYA Aykırı gördüğü Yasayı da İPTAL ETME Görevi de bulunmaktadır. Bu tür düzenlemeler, çok eski tarihli veya bu konuda Yargı Denetiminden geçmemiş  düzenlemelerdir.
       -ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI KESİNDİR.... Bu Kararı değiştirecek bir makam da yoktur.
       - ANAYASA  MAHKEMESİ; ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİ ;ANAYASAYA UYGUNLUK YÖNÜNDEN DENETLEYEBİLİR Mİ?
      Evet....Denetleyebilir... 1971 deki Değişiklikle bu yetki; USUL Yönünden olarak değiştirildi. Mahkemenin yetkisi sınırlandırıldı.
       Yalnız 1975- veya 1976 lı yıllarda; ben HUKUK Öğrencisi iken; 12. Mart 1971 de Anayasa da KAMULAŞTIRMA ile ilgili Madde değişime uğradı.  "Kamulaştırma Bedeli VERĞİ BEYANINI geçemez " Düzenlemesi geldi. İlkderece Mahkemesindeki Bedel Artırım Davası sırasında Maliklerden birisinin İTİRAZINI Asliye Hukuk Mahkemesi Ciddi gördü ve ANAYASA Mahkemesine taşıdı.
      Yüksek Mahkeme bir oy farkı ile;" Bu düzenleme MÜLKİYET HAKKININ ÖZÜNE DOKUNUYOR...Bir Hak ,bir Hakkı sınırlandırabilir. Ama özüne dokunamaz. KAMULAŞTIRMA; Mülkiyet Hakkını yok ediyor..." düşüncesi ile bu kararı verdi. Ve Kamulaştırma BEDELLERİĞ; Gerçek bedele dönüştü...
       2010 lı Yıllarda Anayasanın DEĞİŞTİRİLEMEYECEK Maddelerinde değişiklik yapıldı. Ve  Mahkeme bu değişikliği de İPTAL ETTİ...
         - ANAYASAYA AYKIRILIK ve ANAYASAYI  İHLAL  KAVRAMLARI....
      Anayasaya aykırılık; bir HUKUK Kuralının konulması nedeni ile  ortaya çıkar. Ama Anayasa Mahkemesi KARARI İle de DÜZELTİLEBİLİR. Kuralı koyanlarda cezalandırılamazlar...
       ANAYASAYI İHLAL ise; TCK. açısından Anayasayı tanımamak ve suç işlemektir. Müeyyidesi de CEZADIR. Terör suçu bunun örneğidir.
        Bazı Toplantı ve Gösteri hareketleri ve Protestoları bu kapsama alamayız. Bu eylemler TEPKİDİR...Anayasayı İHLAL Değildir.
          xxxxxxx

          ARTIK BİZ GELELİM; ANAYASAYA  GÖRE DEVLET  SİSTEMİNE....
          
                Bunun en güzel örneğini 1961 ANAYASASINDA Görüyoruz....
         "GÜÇLÜ BİR YARGI DENETİMİ İLE SINIRLANDIRILMIŞ KLASİK PARLAMENTER SİSTEM...."
          O  Zaman; YASAMA YETKİSİNİ KULLANAN  BİR PARLAMENTO-TBMM-,ONUN İÇİNDEKİ ÇOĞUNLUĞA DAYANARAK KURULAN ve ÇALIŞAN BİR HÜKÜMET....
           SEMBOLİK YETKİLERE SAHİP-SORUMSUZ BİR DEVLET BAŞKANI-CUMHURBAŞKAN-...
        Normal YARGI İŞLERİNİNİN  YANINDA ; HEM YÜRÜTMENİN (DANIŞTAY),HEMDE  YASAMANIN İŞLERİNİ DENETLEYEN (ANAYASA  MAHKEMESİ) düşünmek ve anlamak gerekir.
         ÇAĞRIM; 
               İSTANBUL BAROSUNUN ÇİCEĞİ BURNUNDA  KADIN BAŞKANI başta OLMAK ÜZERE... TÜM BAROLARA.....SİYASİ PARTİLERE....YARGI ORGANLARINA....TÜM ANAYASAL KURUMLARA....MEDYA ve BASINA...SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA...ÜNİVERSİTELERE....ÜNİVERSİTELERİMİZDEKİ GENÇ BEYİNLERİMİZE...ÖFKE İLE ÜLKEYİ TERK EDEREK YURTDIŞINDA BİLİMSEL ÇALIŞMA YAPAN HEKİMLERİMİZE...

         TC. DEVLETİ YAPISINI; CUMHURİYETİN KURULUŞUNUN  100. YILDÖNÜMÜNDE ; BU SİSTEME DÖNÜŞTÜRMEYE VAR MISINIZ?......
       BEN ŞEREF SÖZÜ VERİYORUM....
         " VARIMMMMMMMM!......"                                                                                                                                                                    
          Saygı ile.....

Bu haber 707 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum