Bugünlerde Doğu
ve Güneydoğuda yaşananlara itiraz edenlerin karşılaştıkları en büyük soru
başlıkta; Çözüm karşıtı mısın? Bir kaç gündür ülkede yaşanan olaylar
dolayısıyla aynı soruyu ben de kendime sormaya başladım. Çünkü, Güneydoğuda
PKKnın çeşitli silahlı/silahsız güçler vasıtasıyla egemenlik kurma çabasından
ciddi bir rahatsızlık duyuyordum. Çünkü, PKKnın yol kesip, devletin güçlerine
karşı asilik yapmasını, hükümetin ise buna göz yummasını içime sindiremiyordum.
Çünkü, PKKnın dağa ikna ettiği çocuklar dolayısıyla ağlayan anaların gözyaşını
dindirmek için kendi gücünü kullanamayan hükümetten rahatsızlık duyuyordum.
Peki, ben çözüm karşıtı bir insan mıyım? Bence değilim, gerekçelerimi
açıklayayım.
Geçen yıl Kasım
ayında Polis Akademisinin düzenlediği Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar
Sempozyumunda Doç. Dr. Mahmut Akpınar hocamızın da katkılarıyla bir sunum
gerçekleştirdim. Sunumun konusu PKKnın uyuşturucu ticaretinin Çözüm Süreci ile
yaşadığı etkileşim idi. Bildirinin hazırlığı sürecinde ulaştığımız bilgiler,
uyuşturucu ticareti hakkındaki rakamlar beklenen bir senaryo ortaya koyuyordu.
PKK varoluşundan beri inkar ettiği uyuşturucu ekimi ve satımı işini bölgedeki
ekimi yapanlar vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Çözüm sürecinin öncesinde PKKnın
giriştiği özerklik çabası ve devamında gelen çözüm süreci ile birlikte ekim
yapan insanlar daha rahat bir ortam beklediklerinden dolayı ekimi 2 katına
taşımışlardı[1]. Ancak
emniyet ve askeri güçlerin çabası, bölgedeki PKK tacizinin olmayışı ekim
alanlarının ortadan kaldırılmasına ve yakalanan uyuşturucu miktarının artmasını
sağlamıştı. Öyle ki, 2011 ve 2012 yılında bölgede yakalanan Hint Keneviri
miktarı 36 milyon kök iken, 2013 yılının ilk çeyreğinde bu rakam 70 milyon köke
ulaşmıştı. Teröre kaynaklık eden bu kadar büyük bir ekonomik güce darbe
vurulması doğaldır ki örgütün tüm organlarını rahatsız etmiştir. Ne kadar
ilginçtir ki, uyuşturucu ekiminin en çok yaygın olduğu bölge olan Licede geçen
yaz-uyuşturucu operasyonlarının en yoğun olduğu zaman diliminde-Karakol
inşaatları bahane edilerek bir kalkışma yaşanmış ve olay Gezi Parkı ile bağdaştırılmıştır.
Yaşanan olaylarda hatırlanacağı üzere bir kişi vefat etmiştir.
Gelelim
günümüze; son bir aydır PKK farklı güçler vasıtasıyla Diyarbakır-Bingöl yolunda
hendekler açıyor ve yolda çok rahat bir şekilde kimlik kontrolü yapıyor.
Terörün ekonomisine başkentlik eden Diyarbakır ve Liceyi devlet güçlerinden arındırmak
için yapılanlar, akla PKKnın art niyetinden başka birşeyi getirmiyor. Yine
aynı bölgede başlatılan eylemlerde kalekol inşaatlarına tepki gösterildiği
iddia ediliyor. Dün yaşanan olaylar neticesi iki can yitirildi ve bu iki can
PKK için bir propaganda vesilesi oldu[2].
Örgütün yayın organları vasıtasıyla katliam olarak sunulan olaylar, sosyal medyada
bölgeyi bilmeyen bir çok insanda devlet katliam yapıyor algısına sebep oldu.
Devletin vatandaşa sıktığı her kurşunda canımız yanmakta, ancak yakın zamanda
bölgede yaşananları farklı bir perspektiften okumakta fayda var. 30 Mart
seçimleri sürecinde BDP-HDPnin dile getirdiği propaganda malzemesi ise
özerklik idi. Şunu kabullenmekte fayda var, demokratikleşme çabaları üzerinden
bakıldığında, Doğuda Kürtlere teslim edilmesi gereken bir hak ise, kabulümüzdür.
Eğer kurulacak olan özerk yönetim, siyasi anlaşmalar üzerinden gerçekleşecek ve
bölge halkının da rızası üzerinden yapılacak ise hükümetin bu durumu ciddi
ciddi Kürt halklarını temsil edecek bir heyet ile müzakere etmesi gerekmektedir.
BDPnin dahi Kürt halkını temsil etmediği göz önünde bulundurulduğunda bugün
özerklik PKK üzerinden tamamlanmaya çalışılmaktadır. PKKnın Kürt, Türk,
Ermeni, Süryani, Laz, Alevi ya da ırkı, soyu ne olursa olsun on binlerce
vatandaşımızın vefatına sebep olmasına rağmen çözüm sürecinin işleyişinde
özerkliğin teminatı olarak görülmesi bu ülke evlatları için kan dondurucu!Devlet, terörle mücadelede bugüne kadar yaptıklarından/yapmadıklarından elbette
ki sorumludur ancak Kürt halkını hakiki olarak temsil ettiği soru işareti olan
bir terör örgütü suçsuz görülemez! Devletin kaçırılan çocuklar için kesilen
yollar için çekilen silahlar için atılan taşlar ve vurulan insanlar için hiç
bir şey yapmadığı düşünüldüğünde, PKKnın halen silahlı örgüt hükmünü
sürdürmesi kabul edilemez. Devletin alenen bu silahlı örgüte teslim olması,
örgütün ekonomisini sürdürmesine ve insan kaynağı için eşkıyalık yapmasına göz
yumması bir çözüm süreci tablosu olarak resmedilemez.
AKP hükümeti PKK
sorunu ve çözüm sürecinin yürütülmesinde çaresiz kalmıştır. Kürt sorununu
çözmeye yönelik attığı adımlar yapmacık kalmış ve kendi ülkesinin halkını
kucaklamayı becerememiştir. Dolayısıyla sosyo-kültürel olarak kucaklayamadığı
halkı kanlı bir terör örgütünün eline teslim etmiştir. Şimdi tekrar soruyorum;
böyle bir çözüm sürecinin karşısında olmak çok mu anormal?
[1] 2012
yılında tespit edilen kenevir ekim sahası 5 bin dönüm iken, 2013 yılında bu
alan 10 bin dönüme ulaşmıştır. Yapılan tespitte Emniyet ve askeri güçlerin
çabası önemli rol oynamıştır. [2] http://www.firatnews.com/news/guncel/lice-de-katliamin-ayrintilari-netlesiyor.htm
Bu yazı: SEMİH KILIÇ Bey'in FİKİR SAĞANAĞI blogundan alınmıştır.
Çözüm Karşıtlığı mı Yoksa PKK Karşıtlığı mı?
Çözüm Karşıtlığı mı Yoksa PKK Karşıtlığı mı?
02 Eylül 2014 - 15:36
Bu haber 457 defa okunmuştur.
YORUMLAR