Hasan Cemal'in yazısı:
Erdoğan devleti bu, burada her şey olur, deyip geçecek miyiz?
Can Dündarın Cumhuriyetteki yazı dizisini okuyorum iki gündür.
Soru aklıma takılıyor:
Öylesine bir dönem yaşanıyor ki, Erdoğan devleti bu, burada her şey olur! deyip geçecek miyiz?..
Bilemiyorum.
10 Ağustosta sandıktan çıkacak oylarla, Alman Der Spiegel dergisinin kapağı yoksa gerçek mi olacak:
Erdoğan devleti!
Bir de sorgulayan alt başlık atmış Der Spiegel:
Türkiye özgür kalacak mı?..
Şu satırlar dikkat çekiyor:
Yeni padişah:
Erdoğan demokratik reformlarla çıktı yola.
Ancak eski dönemin seçkinleri ve Gezi Parkı
direnişçileriyle mücadelesinde hükümdara
dönüştü.
Şimdi kendisini cumhurbaşkanı seçtirmek
niyetinde.
Despot mu olacak bu sefer de?..
Der Spiegel'den: Erdoğan demokratik reformlarla çıktı yola. Ancak hükümdara dönüştü
Erdoğanın bir sivil despot olma yolunda kararlı adımlarla yürüdüğü konusunda herhangi bir kuşkum yok.
Askeri vesayetin yerini artık Erdoğanın sivil vesayeti alıyor.
Demokrasiye aykırı olarak tüm yetkileri Çankaya Köşkünde toplamak ve tek adam olmak ve Türkiyenin tepesine lök gibi çöreklenmek istiyor..
Nedenleri artık malum.
Demokrasiden korktuğu için öyle, tek adam olmak istiyor.
Hukuktan korktuğu için öyle, tek adam olmak istiyor.
Demokrasi ve hukuk kapıyı çaldığı vakit, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarının açılacağını bildiği için öyle, tek adam olmak istiyor.
Bunun içindir ki Erdoğan:
Demokrasi ve hukukun bu ülkedeki bütün kanallarını tıkamak için elinden geleni yapıyor.
Kısacası:
Erdoğan hesap vermekten kaçıyor!
yakalanan Erdoğan'ı okuyunCan DündarNeden kaçtığını, demokrasi ve hukuk korkusunun nerelerden kaynaklandığını anlamak için Can Dündarın Cumhuriyet gazetesinde başlayan dizisini okuyun lütfen.
Suçüstü yakalanmanın ne demek olduğunu anlamak için okuyun lütfen...
Hiç beklenmedik bir anda yakayı ele vermenin telaşıyla, suçluların telaşı ile hukukun nasıl çiğnendiğini anlamak için okuyun lütfen...
Suçüstü yakalanmanın verdiği kör cesaretle, ancak bir polis devletinde olabilecek adımların nasıl atılabildiğini öğrenmek için okuyun lütfen...
Eskinin Bolşevik taktikleri ve Nazi manevralarına taş çıkartacak bir kıvraklık içinde, paralel darbe çığlıklarıyla soruşturma dosyalarının nasıl gözlerden uzaklaştırılmak istendiğini anlamak için okuyun lütfen...
Yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını gün ışığına çıkarmak isteyenleri, eskinin totaliter taktikleriyle şeytanlaştırıp düşmanlaştırarak üste çıkmanın ne demek olduğunu yerli yerine oturmak için okuyun lütfen...17 Aralık 2013, saat 06:30
Erdoğan'ın korkusunun kaynaklarını, suçüstü yakalanmanın ne demek olduğunu anlamak için Can Dündarın yazı dizisini okuyun lütfen
Sevgili Canın ilk günkü dizisi şöyle başlıyor:
17 Aralık sabahı
Saat 06.30
Türkiyenin en büyük yolsuzluk operasyonlarından biri için düğmeye basıldı.
Evi aranacaklar arasında bazı bakanların çocukları da vardı. Ve biri, İçişleri Bakanının oğluydu.
Mali Şube, soruşturmayı büyük gizlilik içinde sürdürmüştü.
O kadar ki, operasyondan İstanbul Emniyet Müdürünün bile haberi yoktu.
Evlerin ve işyerlerinin basılmasından dakikalar önce Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç ile Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakub Saygılı, amirleri Hüseyin Çapkının kapısını çaldı.
Emniyet müdürü, mesai arkadaşlarını şaşkınlıkla karşıladı.
Sarraf'a kefil olan İçişleri Bakanı
İki Müdür, birazdan başlayacak operasyonu ayrıntısıyla anlattı.
İş, bir İranlı işadamının Türkiyeye milyonlarca dolar döviz sokmasından kuşkulanılmasıyla başlamış, giderek dal budak salmıştı.
2012de mahkemeden 3 ay süreyle dinleme izni almışlardı.
Tam 20 ay, bu dosya üzerinde çalışmışlardı.
Ve suç zincirinin ucunda, kendilerinin bağlı olduğu Bakana ulaşmışlardı.
Çapkın, anlatılanları hayretler içinde dinledi.
Neden bana haber vermediniz diye sordu.
Yakub Saygılı, Hatırlıyor musunuz diyerek devam etti:
İçişleri Bakanı Muammer Güler bir seferinde Emniyete ziyaretinize gelmiş ve Rıza Sarrafa kefil olduğunu söylemişti. Size söylesek, operasyonu Bakana haber vermek zorunda kalacaktınız. O da engelleyecekti.
Haklılardı.
Çapkın, için yapacak bir şey kalmamıştı.
Ankara dağılmıştı.
İlk şaşkınlığı üzerinden atması, 24 saat sürdü.
Başbakan, 18 Aralıktaki karşı darbeyle, üstüne doğru gelen hukuki süreci durdurttu.
Kendisi hakkındaki bütün evraka el koydurdu.
Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, 18 Aralık sabaha karşı iki buçukta Valiyi arayıp operasyonu yürüten şube müdürlerinin görevden alınmasını istedi.
Ama geç kalmışlardı.
O süre içinde, yolsuzlukla suçlananların
baskın sırasında birbirleriyle yaptıkları telefon görüşmeleri de
kaydedilebildi ve örgüte dair yeni kanıtlar olarak dosyaya eklendi.
Ve 18 Aralık sabahı 7de, fezlekede suçlanan bakanlarla ilgili 309 sayfalık rapor savcılığa ulaştırıldı.
Meclise gidecek fezlekeye esas teşkil eden rapor buydu.
Erdoğan, kendi Susurluk'unun üstüne çizgi çekmenin nafile çabası içinde
Can Dündarın satırları şöyle devam ediyor:
Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelikin Fezlekeler vatandaştan kaçırılmıyor. İnternette hepsi var dediği 25 Aralık dosyasının kapağını kaldırıyoruz.
17 Aralık operasyonundan çok kısa süre önce İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaşa sunulan 25 Aralık Soruşturma Dosyası, kovuşturulan suçları alt alta sıralıyor:
Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak
Rüşvet
Sahtecilik
İhaleye fesat karıştırmak
Suçtan kaynaklanan mal varlığını aklama
Dosyada 52 şüphelinin adı var:
1 numara: Yasin El Kadı
2 numara: Bilal Erdoğan
3 numara: Latif Topbaş
Liste, Orhan Cemal Kalyoncu, Ömer
Faruk Kalyoncu, Hasan Doğan, Fatih Saraç, Ömer Sertbaş, Abdullah
Tivnikli, Usame Kutub, Avni Çelik, Muaz Kadıoğlu, Cengiz Aktürk, Mehmet
Cengiz
diye uzayıp gidiyor.
Dizinin dünkü bölümünün başlığı ve bazı spotları şöyleydi:
İşadamı Cengiz Aktürk, Yasin el Kadı ilişkisinin Başbakan Erdoğanı sıkıntıya sokacağını tahmin etmiş ve skandal patlayınca atılacak başlığı da kendisi seçmiş:
AKPnin Susurluku!
Son söz:
Tayyip Erdoğan, kendi Susurlukunun üstüne bir çizgi çekmenin nafile çabası içinde
YORUMLAR