ESKİDEN “DESTANCILAR” OLURDU…

1950’li yıllarda Ordu’nun meşhur Takıl Pazarı adeta panayır yerine dönerdi. Köyden gelenler, sebze meyve satmaya uğraşırken, seyyar satıcılar ise ellerindeki ürünlerini satmak için var gücüyle haykırırlardı. Ama tüm bu kargaşayı bir ses bastırırdı. Bu kemençeci Kör Osman hüzünlü bir kemençesiydi.

ESKİDEN “DESTANCILAR” OLURDU…

1950’li yıllarda Ordu’nun meşhur Takıl Pazarı adeta panayır yerine dönerdi. Köyden gelenler, sebze meyve satmaya uğraşırken, seyyar satıcılar ise ellerindeki ürünlerini satmak için var gücüyle haykırırlardı. Ama tüm bu kargaşayı bir ses bastırırdı. Bu kemençeci Kör Osman hüzünlü bir kemençesiydi.

ESKİDEN “DESTANCILAR” OLURDU…
20 Nisan 2020 - 14:01

Ordu köylerinde meydana gelen güncel olayları ,vurulup kahpece ölenleri kemençesi eşliğinde duygulu ve ağdalı bir dille türkü, ağıt karışımı okumaya başlayınca çevresine biriken herkes hüzünlenir, özellikle kadınlar ağlamaya başlardı ve Kemençeci Kör Osman oldukça şişkin bahşişleri peşinden toplardı.
Yıllar geçti, Takıl pazarında gelenek ve ananeler pek değişmedi, kemençecilerin yerine, siyah kılıf içinde teypler çıkmıştı. Boyna asılan bu teyplerle bozuk bir cümle yapısı ile ağır ağır tekrarlanan şiirsel sözlerin ardından ağlamaklı bir ses çıkartan âşık destancıları türemişlerdi. Halk bunlara “Destancı” adını vermişlerdi. Sonraki yıllarda kendine has bir musiki ile okunan bu destanlar eşliğinde herhangi bir saz pek kullanılmadı.
“Taze dalmış idim tatlı uykuma...
Zalim kocam girdi anam kanıma...
Kıydı göz önünde oğul ile kızıma...
Döktü al kanların insaf etmedi...
Aldı, canlarını heder eyledi... “
Âşık da denen destancılar böyle bir girişten sonra teyplerinin düğmelerine basar ve bir müddet sessizce dururlardı... Bu sözler bütün bir mahallenin yüreğini yakardı, şimdi âşık destancı sigarasını tüttürerek herkesin kapıya, pencereye, çıkmasını beklerdi... Gerçekten de bu sözler yeni gelininden, ninesine, hatta aklı eren çocuğuna varıncaya hepsini sokağa dökerdi... Herkesin yüreği bu sözlerle buz kesmiş, bütün yüzlere duygusal bir üzüntü çökerdi...
Aşık etrafı şöyle bir süzer , sonra destanın devamı için düğmeye dokunurdu. Daha sonraki kısım daha yürek paralayıcı idi. Teyp çalarken, âşık; çok adi bir saman kağıdına, berbat bir şekilde tabedilmiş, genellikle mavi veya kırmızı bir matbaa mürekkebiyle destanın sözleri, destana konu olan kişilerin belli belirsiz fotoğrafları ve sonuna da kendi fotoğrafı olan destan tomarını şöyle bir düzeltir ve destanın en acıklı bölümünde teybi kapatarak :"Evet hediyesi 25 kuruş!" derdi. Millet artık yeterince tahrik olmuş, üzüntüye gark olmuştu. Evlerden, pencerelerden 25 kuruşluklar uzanırdı. Sıra ile hiç acele etmeden 25'likler toplanır ve karşılığında bu adi saman kağıda çamur gibi basılı destanlar verilirdi.
Kadınlar bu destan kağıtlarında yazılan şeyleri kahırlanarak okur veya okuturlardı. Destanda geçen sözlere göre hikâyeyi tamamlarlar ve ortalığı bir gözyaşı seli alırdı. Okuma yazma bilmeyenler, okutacak birilerini bulur ve ağır ağır okumasını söyler, üzüntüyle dinledikleri bu destanlarda kötülere beddualar eder, zavallı insanlara ağlarlardı. Bir araya gelip destan okuyanlar "Allah kimseye vermesin!" gibi dualarla kurdukları bu hikâyeleri birbirlerine aktarırlardı. Herkes bu hikâyenin bir tarafını tamamlardı. Söz gelişi bir kelimeden adamın kumar da oynadığı çıkarılır, diğer bir kelimeden öldürülen kadının hem yetim hem öksüz olduğu belirtilirdi.
Destancı olarak bu işi yapan meslek sahiplerini herkes tanır ve büyük bir ilgi ile destan satıcıları destanın içinde geçen konuyu anlatır, destancıları dinleyenler ise, destandaki konuları anlatanın dilinden dinlemek suretiyle sanki destanın içinde bir tiyatro gibi konuları dinler kendisini olayın içinde yaşarmış gibi algılardı.
Destanlara konu olan olaylar toplumda yaşanmış olan hadiselere ajitasyon yaparak abartılı yorumlarla dinleyenleri ağlatır, destanı anlatan destancı ise anlattığı destanı hak dilinde konuşma şivesi ile anlatır, destanların basıldığı kağıtları ikinci hamur kağıt olması ve pembe veya mavi harflerle basılmış, kağıt üzerinde çerçeve destan üstünde destanın başlığı, destanın basılı alt tarafında yazan kişiye ait bilgiler, basan matbaanın ismi,destanın fiyatı ve tarihi bulunmaktaydı.
Bugün artık, hiçbiri kalmadı, ama biz yine o yaşanan geleneklerimizi bir kez daha saygıyla hayal ediyoruz, çünkü o eski kemençeciler ve destancılar, halen Takıl pazarında ağıtlar yakıyorlar, uzaktan duyulan, duygulu kemençe nağmeleri ile …

Fotoğraf açıklaması yok.
GÜZELORDU YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI
NAİM GÜNEY 

Bu haber 2620 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum