Reklam
Reklam

MESUT YILMAZ 73 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ

Yazarımız Hüseyin GÖKÇE Bey, Mesut Yılmaz'ı yazdı: Allah rahmet eylesin. Geride kalanların başı sağ olsun… Sabahın ilk saatlerinde gitti… Eski başbakanımızdı. Tam adı Ahmet Mesut Yılmaz… Demirel’in Süleyman Sırrı, Ecevit’in Mustafa Bülent olduğu gibi onun da resmen ikinci ismi vardı, kullanılmazdı. Rizeli ama İstanbul doğumlu (6 Kasım 1947).

MESUT YILMAZ 73 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ

Yazarımız Hüseyin GÖKÇE Bey, Mesut Yılmaz'ı yazdı: Allah rahmet eylesin. Geride kalanların başı sağ olsun… Sabahın ilk saatlerinde gitti… Eski başbakanımızdı. Tam adı Ahmet Mesut Yılmaz… Demirel’in Süleyman Sırrı, Ecevit’in Mustafa Bülent olduğu gibi onun da resmen ikinci ismi vardı, kullanılmazdı. Rizeli ama İstanbul doğumlu (6 Kasım 1947).

MESUT YILMAZ 73 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ
31 Ekim 2020 - 09:54


Turgut Özal okulunun parlak bir öğrencisiydi önce… Hırslıydı, çalışkandı… Zaman ilerledi, devirler değişerek birbirine eklendi, göz doydu, ilhamlar ve sorular yoruldu; yılmaz denilen adam Mesut Yılmaz bir gün yoruluverdi…
Türkiye onu ilk tanıdığında kara bıyıklı, yağız bir delikanlıydı… Sonra bıyıklar gitti, imaj değişti ve Turizm Bakanı oldu. Derken kudretli bir ANAP Genel Başkanı ve başbakan…
Daha sonra hayatının hatasını yaptı ve hocası vesile-i nimeti, kudret ve varlık sebebi Turgut Özal’a ters yönde yürümeye başladı.
Anlamadı ki, yürüdüğü yol çıkmaz sokaktı. Ve o sokak onu sattı. Hem de yok pahasına…
Unvansız, yorgun, mağlup, gizliden gizliye mahcup dolaştı.
Bezgin olmasına bezgindi ama aileden zengindi… Başlarda bunun kendisini teselliye yeteceğini sanıyordu ama bilmem ki sonra ne düşündü.
Anadolu’nun yetiştirdiği büyük bilgelerden Erzurumlu İbrahim Hakkı, insan anatomisi üzerine yazılmış en önemli kitap “İlm-i Kıyafet” te şöyle der: “Alt dudağı büyük ve etli olanlar ten ve dünya zevklerine çok düşkündür. Onlardan sakınmak gerekir. Çünkü iştahları muazzamdır…”
İLK KARŞILAŞMAM…
Mesut Yılmaz’la karşı karşıya geldiğim ilk günü unutamam: Yıl, 1989…
O, Dışişleri Bakanı ben çok satan bir gazetenin genel yayın koordinatörü ve yazarı. Bulgaristan’dan soydaşlarımızın büyük gruplar halinde Türkiye’ye taşındıkları dönem… Yazdığım üst üste yazılarla ciddi ve köklü göçmenlik, yurda kabul politikaları üretilemediğini, günlük kararlar verildiğini söyleyip duruyorum. Tabii, ilk hedef, Dışişleri Bakanı oluyor bu durumda.
Bir gün Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yazı alıyorum. Yazıda, Libya Dışişleri Bakanı’nın İstanbul’a geleceği, Mesut Yılmaz’ın onun onuruna özel bir lokantada akşam yemeği vereceği, yemekte ben de bulunursam sayın bakanın memnun olacağı belirtiliyordu.
Birazcık ürktüm bu davet karşısında. Yılmaz, yazılarımdan rahatsız oldu da yemek vesilesiyle sitemlerini mi iletecek diye geçti aklımdan.
Florya’da Beyti Restoran’da verilen akşam yemeğine gittim. Oturmam için ayrılan yer ona yakındı.
Yemek boyunca, Mesut Yılmaz’dan bir sitem bekledimse de böyle bir şey olmadı.
Daha sonraki yıllarda anlayacaktım ki, Ahmet Mesut Yılmaz’ın en büyük özelliklerinden biri, konuşacağı yer ve zamanı çok iyi bilmesi, kelimeleri iki kere tartmadan konuşmamasıdır. Kelime aralarına reklam alınacak kadar yavaş konuşması da bu yüzdendir.
22 Temmuz 2007’de kendini adeta küllerinden yeniden yaratırcasına tekrar TBMM’ne tek başına bile olsa girmesi kimilerine göre başarı, kimilerine göre yeni bir başlangıç, bazılarına göre attan inip eşeğe binmek...
Mesut beyin Macaristan’da yediği tuhaf bir yumruk vardı ki hiç unutulmadı. Ahir ömründe oğlunun intiharı belki de en büyük yumruktu hayat maçında yediği.
Bana göre, aslında o, ne tam mesut, ne sanıldığı kadar yılmazdı…
Her fâni gibi geldi, yaşadı ve aramızdan ayrıldı gitti. Hesabını sadece Allah görür. Bize rahmet dilemek düşer. Allah hepimizin sonunu hayra çıkarsın…

H. GÖKÇE

Bu haber 7339 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum