Siyanürle altın madenciliğini de... bunun propagandasını, savunmasını da profesyonelleştirmiş şirketler ve onların işbirlikçilerine ait...
Yusuf beye “işbirlikçi” demiyorum...
Şimdilik demiyorum...
Bu sözleri ile ilgili söyleyeceğim şu; o şirketlerin, o para babalarının, o profesyonellerin propagandalarının etkisinde kalmış...
Çünkü tam da onların ağzı ile konuşuyor...
“Altın madenciliğinde kullanılan siyanürden dolayı dünyada tek bir tane ölen yok” sözünü Tokat’ta ilk ne zaman duyduk?
MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, bu tehlikeyi meclise taşıdığında...
Sayın Bulut bunu meclise taşıdığında Tokat’taki işbirlikçi bir gazete nereden icap ettiyse... nereden talimat ya da başka bir şey aldıysa... İstanbul’da bir maden şirketinin mühendisinin görüşlerini almış ve yayınlamıştı...
Sözüm ona o uzman da milletvekilimizi, “siyanürden ölen yok” gibi... “siyanür altın çıkarmada kullanılmıyor.. ayrıştırmada kullanılıyor” gibi kelime oyunları ile ezmeye çalışmıştı...
Evet, “madencilikte kullanılan siyanürden dolayı dünyada ölen tek insan yok” savunması, propagandası bu şirketler ve işbirlikçilerinin kullandığı argüman...
-Siyanürlü altın madenciliğinden dünyada tek kişinin ölmediğini araştırdı da mı söylüyor Yusuf bey...?
-Hayır tabi ki...
-Ya neye göre söylüyor?
-Çünkü birileri ona öyle söylemiş...
Muhtemelen; Yusuf bey de bu şirketlerin yöneticileri veya sözcüleri ile bir araya gelmiş...
Bir sunum ya da brifing almış....
Ondan sebep, onların ağzı ile konuşuyor...
İyi de Erbaa’da kurulan platformun bilim masasını neden dinleme ihtiyacı hissetmemiş...?
Neden oradan da görüş almamış.. oranın bilimsel raporlarını da incelememiş...?
TEMA Vakfı’nın Tokat temsilcisinden de neden görüş almamış mesela..?
Öyle ya..; neden Tokat’ta barım-barım bağıran uzmanları... Rapor üzerine rapor yayınlayan uzmanları... Doğa ile ilgili adeta otorite olan TEMA Vakfı’nı değil de, kan emici şirketlerin propaganda uzmanlarını dinlemekle yetinmiş...?
Neden memleketinin bilim insanları kadar, tarım yapanlarını, hayvancılık yapanlarını da dinlememiş...?
Lafa gelince, “biz hesabı halka veririz... sadece halkımızdan akıl, icazet alırız”
Bu sözlerinizde halk nerede.. halkın aklı nerede sayın Beyazıt...?
Aklı da, icazeti de şirketten almış gibi konuşuyorsunuz...
Sonra neymiş efendim; bu şirket maden çıkarma ruhsatı değil, maden araştırma ruhsatı almış...
Yahu kusura bakmayın da sayın vekilim, buna halk arasında, “laf cambazlığı” denir...
Maden arama ruhsatı alan şirketin amacı ne ola ki...?
Maden bulduğunda ne yapacak...? Çiçek mi ekecek oraya...?
Bulursa basacak siyanürü, basacak kimyasalı ayrıştırıp çıkarmaya çalışacak işte...
Var mı ötesi...?
Ha bu arada...; televizyonda iki ilahiyatçı profesör tartışmış...
“Deve sidiği şifadır” diyen profesöre diğeri, yanında getirdiği deve sidiğini uzatarak, “öyleyse buyur iç” demişti....
Ben de o örnekten hareketle bizim işbirlikçi gazetecilere, ve o sözüm ona uzmana, “siyanür öldürmüyorsa buyurun için” demiştim...
Hala bir dönüş olmadı...
Siz de siyanür öldürmüyor diyenlere, bir çay bardağı siyanür ikram edin sayın vekilim...
Siyanürün insana, doğaya zararlı olup olmadığının, en basit ve en bilimsel, en somut ve ikna edici sağlaması budur...
Bir insanın gözünün içine bakarak, “Madencilikte kullanılan siyanürden ölen insan yok” demek.. kusura bakmayın da o insan ya da insanları geri zekalı yerine koymakla eş değerdir...
Hiç bir aklı evvel... biz “siyanür zararlı “derken... sanki, “madencilikte kullanılmaya başladığının ertesi günü toplu insan ölümleri olacak” diyormuşuz gibi davranmasınlar bize...
O zaman bu gerzeklere göre egzoz gazı da zararsız...
Öyle ya Erbaa, Niksar, Tokat her yerde binlerce araçtan egzoz gazı çıkıyor ama, bugüne kadar hiç bir insanın ölüm raporuna, “egzoz gazından öldü” diye yazılmadı...
“Termik santrallerin bacasından saçtığı gazdan dolayı öldü” diye yazan da yok...
Ne yazıyorlar..; “akciğer kanseri, KOAH” falan fişmekan...
Kemal Vanlı
Tohum & Toprak Dostluğu
YORUMLAR