SIĞIRLAR AYNI YERDE OTLUYORLARDI

İdealist bir köy öğretmeninin yaşadığı gerçek bir hikayedir. Buyurun :

SIĞIRLAR AYNI YERDE OTLUYORLARDI

İdealist bir köy öğretmeninin yaşadığı gerçek bir hikayedir. Buyurun :

SIĞIRLAR AYNI YERDE OTLUYORLARDI
18 Nisan 2020 - 23:39



Daha yedi yaşlarında babamın çiftliğinde traktörle çift sürüyordum ve traktör makine ve ekipmanlarına merakım daha o yaşlarda başlamıştı . 

Öğretmen Okuluyla birlikte Çınarlı Meslek Lisesinin Radyo-Elektronik bölümünün gece eğitimini  bitirdim .

Öğretmen okulunda öğrenciyken müdürümüz Tevfik Elmas'ın teşvikiyle tarihte ilk defa Radyo-Elektronik kolunu kurdum .  

19 yaşımda bir dağ köyüne tayin olduğumda bilgilerimi hayata geçirmeye can atıyordum .

O yıllarda Grundig marka transistorlu radyolar dokuz yüz, öğretmen maaşı da dört yüz elli liraydı .

Yani bir transistorlu radyo iki öğretmen maaşına, bu günkü değeriyle altı bin liraya satılıyor, milletimiz düpedüz soyuluyordu .

İzmir Çankaya Caddesinde elektronik hurdacıları vardı . 

Atılmış radyo kondansatörleri radyonun kalbidir , gerisi kolay ! Hurdacıdan aldığım parçalarla bir radyo otuz liraya mal oluyordu .

Öğretmenlik yaptığım dağ köyünün elinden marangozluk da gelen muhtarı İrfan, muhtarlık binasında bana yer verip bir de çalışma masası yaptı .

İşe  koyulup radyo elemanlarını monte ettim .

 En sona hoparlörü kalınca , muhtara "Tut şu kablonun ucunu, hoparlörün dibine değdir" dedim.

Değdirdiği gibi oyun havaları patladı ! Ankara radyosu çalıyordu !

Muhtar radyoyu kapıp sevinçle dışarı fırladı  "Öğretmenimiz radyoyu icat ettiii !" diye bağırarak köy meydanındaki kahveye koştu. Köylü merakla kahveye doluştu .

"Üleen dokuz yüz gaymelik iş bu muymuş?" diyorlardı .

Onlar "Öğretmenimiz radyo icat etti" dedikçe "Ben değil başkası icat etti, ben imal ettim" diye uyarsam da onlar inatla "Sen icat ettin" diyorlardı .

Önce muhtara, sonra da köylülerime radyo yapmaya başladım. 

Muhtar radyolara  kutu yapıyor, hoparlör çıkışının deliklerini açıyordu. Kutunun yan tarafındaki kondansatör düğmesinden arama yapılıyor, skala olmasa da istasyonlar pekala bulunuyordu .

Kimseden para da almıyordum ama onlar da çeşit ikramla memnuniyetleri gösteriyordu .

Radyoya kavuşmaktan herkes çok mutluydu  .

Birgün bizim Uzun Memet radyosunu ağaca asmış tarlada çalışırken , devriyeye çıkan jandarma başçavuşu görüp yakalamasın mı  :

- Nedir ülen bu ?
- Radyo başefendi .

- Böyle radyo mu olur ülen ?
- Öğretmenimiz icat etti .
- Neee, kaçak radyo yapmış, tut onbaşı, zabıt tut !

Zaptı tutmuşlar .

O yıllarda öğretmenlerin milletvekili gibi dokunulmazlığı vardı. Jandarma ya da polis karakoluna çağıramazlar, milli eğitim müdürü ifade alır ve gerektiğinde savcılığa sevk ederdi .

Milli Eğitim müdürümüz  Ahmet bey "öğretmenimiz bana bir uğrasın" diyecek kadar kibardı .
Yanına varınca beni alıp kaymakama çıkardı  ve "O muhteşem mucit bu !" dedi ve  kaymakam da suçumu yüzüme tebliğ etti . 

Radyoların yıllık vergisi vardı ve vergi kaçakçılığı nedeniyle  radyo başına para cezası  kesiliyordu . İzinsiz radyo imal etmek de casusluk gibi bir şeydi , yani sonu hapis cezası .

Savcılığa sevk etmemek için önce takdir edip sonra bir sürgün cezası ile işi kapatarak Ödemiş Bozdağlar'daki Kızılkeçili köyüne sürgün ettiler !

Soruşturma kapanmış ama yurdumun  geri kalmışlığının yaraları kapanmamıştı .

Bahar aylarında Bozdağlar'a geldim, İsviçre gibi bir yer !
Bozdağların tepesinde son köy Karakeçili, buradan öteye sürülecek yer yok !

Köyü gezerken içinde alabalıkların oynaştığı dere boyunda  terk edilmiş üç su değirmeni gördüm . Elektriklisi çıkınca bunların pabucu dama atılmış ! Birinin suyu var, kapağı kapatınca  türbinden çıkan su insana çarpsa parçalar ! Yazık boşa akıyor  !

O  yıllarda hiç bir köyde elektrik yok .
Hafta sonunu dar ettim. İzmir Sanayi Bölgesinde Manisalı Ahmet Tütüncüoğlu'nu buldum. Derdimi anlatınca  yardımcı olup jeneratör için gerekli parçaları bulmamı sağladı : alternatör, voltaj aralığı sağlayan kolektör ve kondüktör, jeneratörün miline  monte edilecek kayış ve türbin kanatlarını kaynak yapacağım değirmen çarkı .

Ahmet bey, o iyi yürekli insan, hepsini köyüme kadar kendi cipi ile getirdi . Bir kaç günde montajı tamamladım. Köy kahvesine, okuluma, camiye ve köy meydanına kılavuz aydınlatma için kablolar çektim. Açılış için akşam karanlığını seçtim .

Köylü merakla toplanmış bakarken, suyun  kapağını açınca ortalık gündüz gibi aydınlık oldu. Suyun gücü neredeyse on beş köyü aydınlatacak elektriği üretebilirdi. Köylü sevinçten çığlık atıyordu .

 "Sakın öğretmenimiz  icat etti diye kimselere söylemeyin, başıma iş açarsınız !" diye hepsine tembih ettim .

O gece devreyi hiç kapatmadım, nasıl olsa bedavaydı !
Sabaha kadar efeler zeybek oynadı, kimi duayla , kimileri oynayarak karanlıktan kurtuluşu  kutladı .

İki gün sonra basıldık. Tüm ilçe jandarması köyü basmıştı .
- Emir aldık, sökün bunları yoksa fena olur !
Söktük .

Kasabaya indim ve "Sizin mevzuatınıza da, palavra eğitiminize ..... " diyerek istifamı verdim.

Oradan denizlere açıldım, Önce telsiz ve güverte vardiya zabitliği, ardından süper tanker süvariliği .

Yıllar sonra memlekete döndüğümde  gördüm ki ; değişen bir şey yoktu, sığırlar yine aynı yerde otluyorlardı .

NEDİM ÇAKMAK ...

Bu haber 1037 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum