* Süreyya Özcanım
Var olduğu günden bu yana insanın vazgeçemediği iki temel besinden biridir buğday.
En eski yerleşim yerleri ve toplumlar Anadolu’da kurulduğu için ; buğdayın tarihi atalarımızın Türklüğün tarihi olmuş...
İki taş arasında sürterek parçaladıkları tahılı ,suyla karıştırdıklarında oluşan şeyin yüzlerce yıllık ekmeğin anası olacağını bilebilirler miydi?
Buğdayın hasatını beklerken yerleşik hayata geçip, kendinde olmayan tohumlarla takas etmişler.Bu sayede birbirinden korkan insan toplulukları birbiriyle iletişime geçmiş(bir çoğunuzun içinden geçeni duyar gibiyim gidişatımız)
Geleceği aydınlatsın diye de buldukları her yere resimsel çeteleler tutmuşlar. Böylece de buğday insanın ilk macerası olmaktan çıkıp uygarlığa geçiş süresi haline gelmiş..
Binlerce yıldır tokluğun simgesi olan buğday bir çok dinde ,kültürde gelenek ve göreneklerimizde de yerini almış.
Eve gelen gelinin başından buğday dökmek,kapı üstlerine koyulan buğday, bereketin ve zenginliğin sembolü olmuş tarih boyunca..
Peki ne oldu da ...tarihi binlerce yıl önceye dayanan öpüp başımıza koyduğumuz ekmeğin,zararlı olup olmadığı tartışılır oldu?
Bugün ki tartışmanın nedeni de aslında ekmek değil, biziz. yapısıyla oynayıp ekmeği ekmek olmaktan biz çıkardık..
Bugün ekmek yapımında kullandığımız buğday unu veya diğer unların esasını tahıl tanesinin içindeki nişasta bölümü oluşturuyor. kabuğu bol miktarda posa, tıksa B vitamini ile çok sayıda faydalı mineral içeriyor. Bir de bu tahılların embriyo dediğimiz en iç kısmında
ruşeym dediğimiz en faydalı kısım var Bu kısımda pek çok sağlığa faydalı yağ asidi, özellikle de E vitamini var.
Ama biz nedense bu faydalı yerlerini atıp nişasta ve gluten kalmış ekmeği yiyoruz. (İçine koyulan diğer zararlı maddelerden bahsetmiyorum bile..)
Gluten yapıştırıcı, sakız gibi bir madde. Hem bağırsağa zarar veriyor hem de vücuda girdiği zaman alerjik reaksiyonlara yol açıyor.Pek çok hastalığın sebebi ayrıca..
Evet sahne de gene biz...
Onca yıldır Atalarımızın karanlıktan çıkarttığı, buğdayımızı tarihimizi ,bir çok şeyde yaptığımız gibi kendimizle birlikte karanlığına gömüyoruz..
Kısacası;her gün soframızı süsleyen olmazsa olmazımız dediğimiz ekmeğin,dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar eskiye dayanan buğdayın ,bize bir armağan olduğunu unutmayalım..atalarımız bunun bilincinde olup ,kendi değerleriyle ekmeği bir tutarken “yere düşen ekmeği al öp başına koy” derken ne çok şeyi anlatmak istemişler oysaki...
ekşi mayalı, eski usul tam buğdaydan yapılmış, yani kabuğuna ruşeymine dokunulmamış köy ekmeği ..
Şükrümüz bol olsun...
YORUMLAR