Tokat; Bizim Bilmediğimiz Şehir!

Türkiye’de bir ili andığınızda çoğu insanın aklına ilk gelen şey ya kebabı, ya halısı, ya da oradan bir tanıdığım var cümlesidir.

Tokat; Bizim Bilmediğimiz Şehir!

Türkiye’de bir ili andığınızda çoğu insanın aklına ilk gelen şey ya kebabı, ya halısı, ya da oradan bir tanıdığım var cümlesidir.

Tokat; Bizim Bilmediğimiz Şehir!
14 Aralık 2025 - 00:33



Tokat deyince de genelde yaprak sarması ve Tokat kebabı öne çıkar.

 Oysa bu şehir, adeta tarihin unuttuğu bir hazine sandığıdır; açtıkça içinden Roma, Selçuklu, Danişmendli, Osmanlı ve hatta Frig kokuları çıkar.

Mesela çok az kişi bilir: Drakula olarak dünyaya nam salmış Kazıklı Voyvoda, çocukluğunun ve ilk gençliğinin en önemli beş yılını (1462-1467) Tokat Kalesi’nde tutsak olarak geçirmiştir. Evet, o Vlad Tepeş, Fatih’in misafiri (!) olarak Tokat’ta kalmış, belki de o karanlık dehlizlerde karakterinin en keskin hatlarını kazanmıştır.

Yine çok az kişi hatırlar: Mevlana, “Fih-i Mâ fih” adlı eserinde Tokat’ı överken “Tokat’a gitmek gerek, çünkü Tokat’ta insanlar da iklim de mutedildir” demiştir. Konya’dan sonra ikinci Mevlevi dergâhının Tokat’ta açılması da tesadüf değildir.

Biraz daha geriye gidelim: Anadolu’nun ilk medresesi Yağıbasan Medresesi’dir ve Tokat’tadır. 1071’den sonra yapılan en eski cami Garipler Camii’dir, o da Tokat’tadır. Selçuklu döneminde iki at arabasının yan yana geçebileceği büyüklükte kanaliz ızasyon sistemi yapılmışsa, o da Tokat’tadır. Cumhuriyet kurulduktan sonra bile bir süre bu kanalizasyon kullanılmıştır.

Osmanlı döneminde saray mensuplarının, valide sultanların giydiği ipekli kumaşlar Tokat’ta dokunmuş, en kaliteli deriler Tokat’ta tabaklanmış, en ağır bakır kalıplar Tokat’ta dövülmüştür. 17-18. yüzyılda “Tokat bezi” diye bir marka vardır ve Avrupa saraylarında bile talep görür.

Zile’ye geldiğimizde iş daha da ilginçleşir. Julius Caesar’ın “Veni, Vidi, Vici” sözünü söylediği yer Zile’dir. Evet, o ünlü cümle Pontus Kralı Pharnakes’e karşı zaferden sonra burada söylenmiştir. Yine Zile, MÖ 2000’lerde Ana Tanrıça Anahita’nın hac merkeziymiş; her yıl on binlerce kişi ekim ayında buraya akın edermiş. Bugünkü Zile Panayırı’nın kökeni o hac yolculuğudur.

1935’te Zileliler kendi aralarında para toplayıp Çekoslovakya’dan “Letov S-16T Smolik” tipi bir savaş uçağı almış, adını “Zile Tayyaresi” koyup Türk Hava Kuvvetleri’ne bağışlamıştır. Bu, Cumhuriyet tarihinin en güzel dayanışma hikâyelerinden biridir.

Tokat, üç farklı rakımda (220 m, 650 m, 1150 m) üç ayrı ova barındıran dünyadaki tek ildir. 

Dünyanın en kuzeyindeki Lübnan sedirleri burada, Erbaa-Niksar civarında hâlâ dimdik durur. İlk dikey milli su değirmenleri Niksar Çöreğibüyük’te çalışmıştır.

Ve belki de en çarpıcı detay, Dünyada günümüze ulaşmış en eski bağımsız tuvalet (Sıkdişini Helâsı) hâlâ Tokat’tadır, ayakta duruyor, gururla!

Bu şehir, 900 adımda 900 yıllık Türk-İslam tarihini bir arada görebileceğiniz tek yer olan Sulusokak’la, 600 yıldır cenaze namazlarının cami yerine çarşı ortasındaki musallada kılındığı Zile’siyle, kendi uçağını alan ilçesiyle, Drakula’sıyla, Mevlana’sıyla, Caesar’ıyla…

 Sessizce bekliyor.

Biz ise hâlâ Tokat’ta ne var ki? diye soruyoruz.

Oysa soru şu olmalı, Tokat’ta ne yok ki?

Bir gün yolunuz düşerse, kebabın ötesine bakın.  

Taşına, toprağına, insanına, tarihine…  

Çünkü Tokat, anlatılmayan Türkiye’dir.

Hüseyin Kömür

Bu haber 34 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum