KUL VE GÖZ HAKKINA RİAYET EDİLMELİ!
İnsanca yaşamanın bir zorunluluğu ve medeni toplum olmanın en belirgin özelliklerinden birisi ‘Kul hakkı’, modern tanımla ‘insan hakları’ hassasiyetidir.
Bu hassasiyetin toplumsallaşması ve kurumsallaşmasıyla ancak bir medeniyetten ve medeni bir toplumdan söz edilebilir.
Resul-ü Ekrem’in Veda Hutbesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de bu çerçeve de değerlendirilmelidir.İnsanoğlunun en büyük zaafı, kendi nefsânî arzularına göre kural tanımadan yaşama temâyülüdür.
Kul hakkı’ hassasiyetinin olmadığı toplumlarda İslam, ahlak ve insanlıktan söz edilemez. Dini eğitim veren kurumların, din adamlarının, dini grupların, cemaat ve camilerin fazlalığı bir toplum için dindarlık ve ahlak göstergesi olamaz.
Çünkü insanların bir dinin olması ya da dini bir grup veya partiye mensup olması, hatta din eğitimi alması onların ahlaklı olduğunu göstermez.
“İyi bir insan olmadan,iyi bir Müslüman ahlak sahibi olmadan da asla dindar olunmaz.
Ahlaklı olmanın en belirgin özelliği de Kul hakkına karşı hassasiyet göstermektir. Toplumsal olarak Müslümanların bu konuda hassas oluğunu iddia etmek gerçekçi olmadığı kadar çok gülünç ve trajikomik bir iddiadan başka bir şey değildir.
Müslümanların yaşadığı bir ülkede alın terinin karşılığı verilmeden haksızlık,hırsızlık,yolsuzluklar yapılıyorsa, bir de bunun yanında kamu ve kul hakkı yiyerek veya normalinde de olsa sağda solda bütün yediklerini içtiklerini sosyal mecralarda bunu bir maharetmiş gibi paylaşanlar varya işte bunlar onları alıpta yiyemeyenlerin tabii ki kul hakkına girmiş olurlar.
Bunu başka bir şekilde özetlersek!
Bir kimsenin, her ne şekilde olursa olsun kendisine ait olmayan bir şeyi haksız yoldan elde etmeye kalkışması "kul hakkına tecavüz"dür. Nitekim insanların;
- Hırsızlık, ölçü ve tartıda hile yapma, emanete hıyanet, kumar, tefecilik, zimmet, irtikâp vb. gayrimeşrû yollarla birbirlerinin mallarını yemeleridir.
Allah Rasûlü ashâbına: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb-ı kirâmdan bâzıları: “Bizim aramızda müflis, parasını ve malını kaybeden kimsedir” dediler. Bunu üzerine Rasûlüllah (s.a.) buyurdu ki: “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevaplarıyla gelir. Fakat ona buna sövmüş, kimilerine zinâ iftirâsı yapmıştır. Bâzı kimselerin malını yiyip bâzılarının kanını dökmüştür. Kimilerini de darbetmiştir. Böyle birinin iyiliklerinin sevapları hak sâhiplerine verilince üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biter. Bu sefer hak sâhiplerinin günahları kendisine yükletilerek cehenneme atılır. İşte müflis budur.
Bu durumu yaşanmış bir hikâye ile anlatmak istiyorum
Vakti zamanında,Almanya'da bir Müslüman, çalıştığı iş yerinden çıkarılır. Üstelik tazminatını da alamaz. Mağdur olan Müslüman, bir çıkar yol ararken, bu ani gelişmenin şokunu da atlatamamıştır.
Gel zaman git zaman, bu Müslüman bir kilisenin önünden geçerken aklına bir şey gelir. Kiliseye girip papazla dertleşecektir.
'Kendi memleketimde olsa hocaya/şeyhe giderdim herhalde' der kendi kendine...
Neyse, papazın yanına varıp yaşadıklarını anlatır.
Papaz çok etkilenir anlatılanlardan, adeta dehşete kapılmıştır, duyduklarına inanamaz.
Müslümana yardım etmek ister ve bir kâğıda birkaç kelime karalayıp, kâğıdı bir zarfa koyar ve kapatır.
- 'Al', der Müslümana. 'Bunu götür ve patronuna ver.'
Ne olup bittiğini anlamayan Müslüman, çaresiz ve biraz da umutsuzca papazın dediğini yapar.
Varır elindeki zarfla patronuna.
Patronu notun papazdan geldiğini görür ve ivedilikle okur.
Çok şaşkındır, yüz ifadesi değişir, çok rahatsız olmuştur okuduklarından. Derhal talimat verir ve Müslüman işi iade edilecektir.
Müslüman terfi ettirilir ve maaşına da zam yapılır. Müslüman, neler döndüğünü anlayamaz. İşine geri döner.
Bir gün papazın yanına gider ve ona yardımından ötürü teşekkür eder. Ancak bir şeyi çok merak etmektedir. Papazın işe dönmesini sağlayan, kâğıda yazdıklarını.
Bunu sorar ve papazdan şu cevabı alır:
- Kâğıtta ne mi yazıyordu?
Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun der.
-Hani biz de meşhur bir söz vardır:
Kul hakkının ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymak için söylenmiş bir sözdür!
Kaldıki bu ne ayet nede hadistir.
Bu sözü Allah’a affederler. Yarın mahşerde huzuruma kul hakkıyla gelmeden ne ile gelirsen gel sözü!
Peygamber sonrası yapılan bazı uygulamalarda Müslümanlar için ‘Kul hakkı’ sadece Müslüman olanlarla sınırlı bir anlayışa dönüşmüş, zamanla farklı meşrep ve mezhepte olanlar için ve en sonunda da muhalefet edenlerin tamamı için ‘Kul hakkı’ hassasiyeti ortadan kalkmıştır.
Üzümünü ye,bağını sorma,Devlet malı deniz yemeyen keriz, Haram, helal ver Allah’ım,bu garip kulun yer Allah’ım haline dönüşmüştür.
Araştırmacı ve ilahiyatçı yazar Hüseyin DENİZ
YORUMLAR