BEN SİZE SAVAŞMAYI DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

BEN SİZE SAVAŞMAYI DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM

28 Haziran 2020 - 23:57

Türk Ordusu’nun tarihi zaferler ile doludur. Bu Ordu, savaşlarını daima hukuki meşruiyet çerçevesinde yapmıştır. Savaşın siyasi ve askeri hedefleri tespit edilir. Ordu bu hedefleri gerçekleştirmek amacı ile gerekli planları yapar ve uygular. Türk Silahlı Kuvvetleri tarih boyunca çok emirler almış ve başarmıştır. Ancak bazı emirler var ki, özellikleri itibarıyla diğerlerinden farklıdır. Bunlara sırasıyla değinmek isterim.
 
Bunlardan birincisi Enver Paşa komutasındaki Sarıkamış harekatıdır. O tarihte Ordu, Alman subaylar tarafından komuta ediliyordu. Mevsim kış ve iklim şartları çok ağırdı. Ağır kış koşullarına rağmen Ordu’nun Allahuekber Dağlarını aşması emredilmişti. Bu emir savaşmayı değil ölmeyi emrediyordu. Söz konusu Vatan savunması olunca, asker bu emri canı pahasına yerine getirmektedir. Sarıkamış Harekatında o zor kış şartlarında dağlar aşılamamış ve yaklaşık 90 bin askerimiz donarak şehit olmuştur.
 
İkinci olarak Çanakkale Savaşları çok büyük önem taşımaktadır. Çok güçlü düşman kuvvetlerine karşı verilmiş destan yaratan bir mücadeledir. Bu savaşta Yarbay Mustafa Kemal, mevzilerini terk eden askerleri görür. Neden kaçtıklarını sorar. Asker cephanemiz bitti diye cevap verir. Cephaneniz bittiyse süngü takıp savaşırsınız. Süngü tak emrini verir. Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum der. Tarih savaşın kırılma noktasının bu an olduğunu kaydetmektedir.
 
Üçüncü olarak, birinci Körfez Savaşında rahmetli Turgut Özal, Irak’a müdahale eden Koalisyon Güçlerine asker vererek katılmayı düşünmüştü. Meşhur, bir koyup üç alma sözü bu dönemde söylenmiştir. Bu siyasi kararın vatan savunmasını hedefleyen bir meşruiyetinin olmadığı görüşü hakimdi. Türk Silahlı Kuvvetleri de hukuki meşruiyet arıyordu. Bu temin edilemeyince, dönemin Genel Kurmay başkanı Orgeneral Sayın Necip Torumtay istifa etmişti. Bunun anlamı meşruiyet içermeyen bir emre hayır demek anlamına geldiği yorumlanmıştı.
 
Son yıllarda meydana gelen Suriye olayında, Siyasi Otoritenin emri doğrultusunda, Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’ye üç harekat icra etmiştir. Bunlardan ikisi Fırat’ın batısına yapılan Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatları, üçüncüsü de Fırat’ın doğusuna yapılan Barış Pınarı Harekatıdır. Gelinen son noktada İdlip’de oluşturulan askeri kontrol noktalarının güvenliğinin tehlikeye düşmesi, sivil halkın göçe zorlanması gibi sebeplerle Siyasi Otorite mevcut askeri kontrol noktalarını güçlendirmek amacıyla asker göndermiştir. Suriye Rejim güçleri, Rusya ve İran ile birlikte hareket etmektedirler.
 
Suriye’nin hava savunması, Rusya tarafından kontrol edilmektedir. Soçi anlaşmasında alınan kararlara Rusya uymadığı için, Suriye hava sahasını Türkiye’ye karşı kapatmıştır. Bu durumda bir çatışma olduğu takdirde, birliklerimizin hava desteğinden mahrum kalması söz konusudur. Tek taraflı hava desteğinden mahrum kalan kuvvetlerin fazla kayıp vermesi riski bulunmaktadır.
 
Türkiye’nin ABD’nin kışkırtmalarına kapılarak Rusya ile çatışmaya girmemesi en içten dileğimdir. Rusya’nın da bu oyuna gelmeyeceğini ümit ediyorum. Devlet aklı buna izin vermez diye düşünüyorum. Şayet aksi olursa o tarihi emirler tekerrür etmiş olur. Hava desteğinden yoksun birliklere verilen çatışma emri ‘’Savaşmayı değil, ölmeyi emretmek’’ anlamına gelir.
 
Türkiye ve Rusya arasında Moskova’da yapılan görüşmelerde İdlip konusunda bazı kararlar alınmıştır. Alınan kararlardan tarafların müşterek devriye atmaları dışında gerçekleşen bir husus bulunmamaktadır. İdlip’in Türkiye tarafından terörden arındırılması konusunda bazı zorluklar bulunmaktadır. Bu zorlukların aşılması oldukça zordur. Bu aşamada olay kilitlenmiştir. Umudumuz yeni bir silahlı çatışma olmadan sorunun çözülmesidir.
 
Bütün kalbimle ortak akıl, sağduyu ve soğukkanlılıkla bu çıkmazdan kurtulacağımızı ümit ediyorum. Tarih, yukarıda yazdığımız olayları nasıl değerlendirmişse, gelecekte de bu olup bitenlerin hukuki yönünü ve meşruiyetini değerlendirecektir. Gelecek nesiller bizim tam olarak bilemediğimiz tarihi gerçekleri ileriki yıllarda öğrenebileceklerdir.
 

Bu yazı 972 defa okunmuştur .