SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ VE SİYANÜR
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ VE SİYANÜR

14 Şubat 2024 - 20:01



Necdet Topçuoğlu

Sömürge madenciliği, Afrika ve Üçüncü Dünya Ülkelerinde uygulanan, denetimsiz, kuralsız, çevre sorunları yaratan ve hukuki altyapıdan yoksun bir madencilik şeklidir. Dünya da hukuk devleti olan ülkelerde siyanürle altın ayrıştırılmasına izin verilmemektedir. Türkiye de ise 20'nin üstünde maden bölgesinde siyanürle altın ayrıştırılmasına ruhsat verilmiştir. Söz konusu olan sadece altın değildir. Mermer başta olmak üzere her türlü vahşi maden işletmeciliğine ruhsat verilerek, yabancı şirketlerin Türkiye'yi talan etmesine göz yumulmaktadır.

Siyanür, pek çok metalle kolaylıkla birleşebilme özelliğine sahiptir. Bu da altın gibi metallerin cevherinden ayrıştırılmasında Siyanürü kullanışlı bir kimyasal yapmaktadır. Altının cevherden ayrıştırılması için yaygın olarak kullanılan çözelti, Sodyum Siyanür çözeltisidir. Bu yöntem oldukça ucuz maliyetli olduğu için bundan vaz geçilmemektedir. Altın çok değerli bir maden olduğu için, dünya genelindeki lobiler altın ayrıştırılmasında siyanür kullanılmasının yasaklanmasına yanaşmamaktadırlar. Altın madenciliğinde kullanılan iki tip ayrıştırma yöntemi söz konusudur.

1- Yığın liçi yöntemi
Yığın liçi olarak bilinen yöntem, açık olarak yapılan ve dev toplama pedleri üzerine serpilmiş devasa yığınlardaki cevher üzerine siyanür solüsyonu püskürtülerek uygulanmaktadır. Siyanür, altını cevherden çözerek çözeltiye dahil etmektedir. Çözünen Altın yığın üzerinden akıp gitmektedir. Pedler altından ayrılmış metal çözeltiyi toplar ve bu durum, cevher tamamen tükeninceye kadar devam etmektedir.

2- Tank liçi yöntemi
Tank liçi ayrıştırma olarak bilinen yöntemde cevher, geniş tanklar içerisindeki siyanür solüsyonuyla karıştırılır. Dökülme olasılığı bulunan bu sürecin son derece kontrollü yapılması zorunludur. Çünkü, cevher artığı olarak ortaya çıkan atık,  barajların arkasında depolanır. Sızma olması halinde işlemin felaketle sonuçlanması kaçınılmazdır. Altın elde edildikten sonra atık havuzuna atılacak siyanürlü su, kontrol edilmeli ve doğaya deşarjı önlenmelidir. 

Bunun için yapılacak atık barajının imalatında en küçük bir hataya yer verilmemelidir. Burada asıl önemli olan, tank liçi ayrıştırma yönteminde kullanılan sodyum siyanürün (NaCN), pH değerinin sürekli olarak 10-11 aralığın da tutulmasıdır. Çünkü düşük pH’da NaCN bozulur ve hidrojen siyanüre (HCN) dönüşür. Bu gaz son derece öldürücüdür. Canlıların yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.

Siyanür, çevreye yayıldığında tüm canlı yaşamı için ölümcül tehlike oluşturan bir kimyasaldır. Siyanür dökülmeleri, içme suyu kaynaklarının kirlenmesine, çok sayıda balık türünün yaşamını kaybetmesine ve tarım alanlarının zarar görmesine neden olmaktadır. Her türlü yasal ve teknik tedbirler alınmış olsa bile, siyanür kullanımıyla ilgili risk ve kaza olma ihtimali mevcuttur. Ülkelerin siyanür ya da tehlikeli maddeleri aynı oranda denetlemeleri mümkün değildir. Yakın tarihte yaşanan bazı facialar çok sayıda insan ve diğer canlı türlerinin hayatına mal olmuştur. Bunların bazıları hakkında bilgi verilmesinin faydalı olacağına inanıyorum.

Meksika 2014: Yoğun yağışlar sonrası, 500.000 galon siyanür çözeltisi, Proyecto Magistral madenindeki istinat havuzundan dışarıya taşmış ve çevre felaketine yol açmıştır. Sel potansiyeli olan çok yağış alan bölgelerde bu tehlike mevcuttur.

Kırgızistan Kumtor Altın Madeni 1998: 2 ton sodyum siyanür taşıyan bir kamyon Barskoon nehrine düşmüş, böylece 2.000’den fazla insan tıbbi yardıma muhtaç kalmıştır.

Romanya Aural Gold 2000: Bir atık barajı patlamış, Tisza ve Tuna Nehirlerine 3,5 milyon metreküp siyanürlü atık dökülmüştür. Macaristan ve Yugoslavya’ya doğru yaklaşık 400 kilometre boyunca bulunan su kaynakları zehirlenmiş ve binlerce balık türü yok olmuştur. Bu olayın Çernobil Nükleer Santral patlamasından sonra meydana gelen en büyük felaket olduğu ifade edilmektedir.

Birleşik Devletler Zortman-Landusky Madeni, Montana, 1982: 52.000 galon siyanür çözeltisi, Zortman kasabasına içme suyu sağlayan su havzasını zehirlemiştir. Kaza, bir maden çalışanının evdeki musluk suyunda siyanür kokusu olduğunu fark etmesiyle ortaya çıkmıştır.

Aynı olayların Türkiye’deki maden işletmeciliğinde olmamasının bir güvencesi yoktur. Özellikle Ordu-Ulubey çevresi ele alınırsa, Altın madeni işletmeciliği yapılacak bölgenin su havzasında bulunduğu görülmektedir. Alınacak bütün önlemlere rağmen siyanür atıklarının depolandığı barajda kaçak meydana gelmesi veya sel sebebiyle taşması halinde, bölgeden Karadeniz sahiline kadar alanda canlı hayatının sona ermesi söz konusudur. Dünyanın hiçbir değerli madeni, canlıların yaşama hakkından daha önemli değildir.

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan-İliç Altın madeni sahasında, siyanürle ayrıştırma atığı toprak istif sahasında heyelan meydana gelmiştir. İçinde 29 civarında zehirli madde bulunan toprak yığını kontrolden çıkarak çevreye yayılmış, 9 işçi de altında kalmıştır. Maden sahasının Fırat nehrine yakın olması, bu nehir üzerindeki barajların siyanür tehdidi altında olduğunu göstermektedir. Acilen dağılan toprağın önüne baraj kurularak kontrol altına alınmalı, altı madeni işletmesi kapatılmalıdır. Çok yazdık ve uyardık ama sonuç alamadık. Umarım bu musibet nasihatlerden daha etkili olur.

Siyanür zehirlenmesi dünyadaki bütün zehirlenmelerin en tehlikelisidir. İnsanlarla birlikte, siyanüre maruz kalabilme ihtimali olan üç temel hayvan grubu vardır. Birinci grup kara hayvanlarıdır. İkinci grup kuşlar, üçüncü grup ise suda yaşayan canlılardır. Birinci gruptaki hayvanların, siyanürle karşılaşma olasılığı, insanlar için alınan önlemlerden dolayı kısmen de olsa azdır. Asıl risk gurubunda olanlar ise su canlılarıdır. Bu canlılar siyanür zehrine en duyarlı canlılardır. Diğer yandan oluşacak zehirli gazlar sebebiyle bitkilerin zarar görmeleri de söz konusudur. Siyanür suya karışırsa, söz konusu canlıların zarar görmeleri kaçınılmazdır. Siyanürle altın elde etmeye karşı çıkarken bu tavrın altının bilgi ve örneklerle doldurulmuş olması gerekir. Bu açıklamaları yapmanın vicdani bir görev olduğunu düşünüyorum.

(14, Şubat, 2024-Ankara)

Bu yazı 449 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum