AŞK MI? SEVGİ Mİ? MUTLU EVLİLİK İÇİN HANGİSİ ?
Reklam
Dr.Ertaş Sofuoğlu

Dr.Ertaş Sofuoğlu

[email protected]

AŞK MI? SEVGİ Mİ? MUTLU EVLİLİK İÇİN HANGİSİ ?

25 Nisan 2024 - 13:16


 
Beş Sevgi Dilinin yazarı Chopman (1996) aşkı ve sevgiyi ayırt eder. Ona göre evliliklerin büyük bir çoğunluğu aşkla başlar. Duygusal coşku vardır, gece gündüz birbirlerini düşünürler. Her şey sonsuza dek güzel, mutlu ve doyumlu geçecektir. Birbirlerinin gözleri ve sözlerinde dünyanın tüm coşkusu vardır.
Aşk belirli bir zaman sürer. Bir çok hallerde evliliğin ilk haftasında son bulur. Sabah susmuş gözler fazla yemekten kaynaklanan mide şişkinliği, yıkanmamış bulaşıklar bazı zamanlar ayak kokusu, beraber yaşamanın gerçekleri olarak evlilik yaşamında kendini göstermeye başlar. Bu devrede aşkı sevgiye dönüştüremeyenler büyük bir hayal kırıklığı bu monotonluk içinde yaşamayı kabullenerek beraberliklerini sürdürürler ya da ilişkiyi bitirir ve ayrılırlar.
Dr Tenno aşkla sevginin aynı şey olmadığını belirtir ki bunun için üç neden sayıyor.

  1. Aşk iradeye bağlı veya bilinçli bir tercih değildir. Kişi ne kadar aşık olmak isterse de bunu isteyerek gerçekleştiremez. Diğer yandan aşkla karşılaştırdığımızda aşk arayışında da olmayabiliriz. Gerçek şu ki genellikle umulmadık insanlara ve umulmadık zamanlarda âşık oluruz.
  2. Aşk gerçek sevgi değildir. Çünkü yaşanması için çaba gerekmez. Aşk davranışlarında disiplin veya bilinçli bir çabaya ihtiyaç duyulmaz. Uzun masraflı telefon konuşmaları karşılıklı verilen hediyeler ve mesleki projeler önemsizdir. Tıpkı bir kişinin yuvasını yaparken sadece güdüsel olarak hareket etmesi gibi aşk da bizi tamamen güdüsel olan tuhaf bir mantıksız şeyler yapmaya iter.
  3. Âşık olan kişi karşısındakinin kişisel gelişimine katkıda bulunup bulunmadığını sorgulamaz. Âşık olduğumuzda kendi gelişimimize veya karşımızdaki kişinin gelişimine pek fazla önem vermeyiz, sadece istenilen noktaya ulaştığımızı ve daha fazla gelişmeye ihtiyacımız olmadığını hissederiz. Âşık olduğumuzda hayatımızdaki tek amaç kendi yalnızlığımızı sona erdirmek ve bu sonucu evlilikle garantilemeye çalışmak olabilir.
Aşk evliliğin başlangıcıdır, esas olan mantıklı, akılcı, iradeli çaba gerektiren sevgidir. Sevginin amacı istediğimizi elde etmek değil sevdiğin kişiyi mutlu edecek şeyler yapmaktır.
Krıhnamorti (1989) gerçek sevgiyi şöyle tanımlıyor ‘’Sevgi hiçbir karşılık beklemeden karşındakinin tüm potansiyelini geliştirmesine kendini adamaktır’’.
Evlilikte beklentilerin gerçekçi olup olmadığı ve kadın ile erkeğin beklentilerinin birbiriyle örtüşüp örtüşmediği evlilikteki uyumun kalitesini belirler. Beklentiler birbirine ne kadar yakın olursa uyum da o kadar kolay gerçekleşir. 
Evlilikte çiftlerin kişiliğinin uyumlu olması önemlidir, ancak bu konuda yapılan araştırmalar çiftlerin ortak amaç ve hedeflere sahip olması kişilik uyumundan daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Eş adaylarının birbirleriyle sağlıklı ilişki kurabilmesi için aşkı ikinci plana aşk ve mantığı birinci plana almaları gerekir. Aşk ve sevgi evliliğin ya da ilişkinin nedeni gibi görülür. Aslında iyi ilişki varsa eşler arasında aşk ve sevgi ortaya çıkar. Bu iki duygu iyi ilişkinin başlangıcı değil sonucudur.
Evlilikte ideal olan hem sevginin hem de iyi ilişkinin beraber yürümesidir. İyi ilişki varsa sevgi çoğalır yoksa azalır.
Evlenen çiftler birbirini çok iyi tanımalı ve anlamalı. Kişi eşinin duygularını anlamaya çalışmalı öfkelendiği, üzüldüğü, endişelendiği, hoşlandığı durumların farkına varması eşini mutlu edecektir. Seni anlıyorum, umursuyorum daima yanındayım, sana destek olabilirim mesajı verebilmek çok önemlidir. Bu iletişimi, uyumu dolayısıyla sağlıklı birlikteliği sağlar.
 
                            İLETİŞİMDE KADIN ERKEK FARKI

            Kadınların erkeklerden farklı olarak psikolojik ihtiyacı paylaşmaktır. Kadın – erkek ilişkilerinde bir sorun olduğu zaman kadın bunun hakkında konuşmayı problemleri ifade etmeyi ister, erkekler ise konuşmamayı tercih eder, meseleleri hasıraltı eder. Problemler konuşulmayıp hasıraltı edilince gittikçe büyür ve telafisi zor sorunlar çıkar. Onun için sağlıklı bir iletişim kurulmalı, problemler anında konuşulup çözüme kavuşturulmalıdır. Konuşma kırıcı olmadan birbirini anlamaya dönük, eleştirmeden, öğüt vermeden çözüm odaklı olmalıdır.
            Erkekler ailede güç ve kontrolün kendisinde olduğunu hissetmek ister. Bunun için eşinin kendisini ‘’ iyi ki varsın’’ diyerek yakınlaşmasını bekler. Bu duyguyu alamadığı zaman güç ve kontrol bende diyebilmek için sürekli eşini eleştirmeye başlar. Eşi de eleştirileri haksız bulup karşılık verdiğinde çatışma çıkar ve erkek beni kimse ciddiye almıyor moduna girer.
            Eşler genellikle eleştiriyi kişiliklerine yapılmış bir saldırı olarak algılar. Eleştirilen taraf ‘’Eşim beni sevmiyor, aşağılıyor, küçük görüyor’’ diye düşünür. Onun için eleştiriden kaçınmalı karşındakini etkin dinleyip anlamaya çalışmalı. Eleştiri olsa bile şahsiyet değil yapılan harekete olmalı. Eve geç gelen eşe ‘’ sen hep böyle yapıyorsun senin yüzünden uyuyamadım’’ demek yerine; geç kaldığın için endişelendim ve uyuyamadım demeli. Ben dili kullanmalı.
            Debarah Tannen’in ‘’Hiç Anlamıyorsun’’ adlı kitabında kadın ve erkeğin farklı bakış açısı olduğunu bunun sebebinin de konuşma sırasında birbirlerinden farklı şeyler istemesi ve beklemesinden kaynaklandığını belirtiyor.
            Yani erkeler ‘’ çeşitli şeylerden söz etmekle yetinirler, kadınlar duygusal bağ ararlar (Varlık Yay.).
            Kısacası duygusal öğrenmedeki bu ayrıcalıklar çok farklı becerilerin oluşmasına yol açar, yani kadınlar sözlü, sonsuz, duygusal işaretleri okumakla hislerini ifade etmek ve iletmekle ustalaşırken erkekler incinebilirlik, suçluluk, korku ve acıyla ilgili duygularını en aza indirmekte beceri sahibi olurlar.
            Kadınlar erkeklerden daha fazla oranda ve sürede göz teması kurarlar. Kadınlar daha ayrıntıcıdır. Genellikle düşüncelerini ya da yaşadıklarını örneklemelerle ifade etmeye çalışırlar. Erkeklerin iletişim tarzları daha ziyade kontrole baskın olmaya, güç gösterisine ve meydan okumaya yöneliktir, erkeklerin iletişim kurarken daha kendini ispatlamaya yönelik bir tutum takındıkları söylenebilir. Bunun yanında çözüm üretmeye, öğütler vermeye, doğruları göstermeye ve stratejiler üretmeye yöneliktir. Kurgular yerine gerçeklere, planlara programlara ve sonuçlara odaklıdır. Erkeklerin iletişim tarzları daha çok yargılamaya yöneliktir. (Çok sıkıcısın) nicelikseldir, iyi- kötü veya doğru – yanlışa yöneliktir, direktiftir ve ben odaklıdır.
            Kadınlar ise sıfatlara ve duygulara odaklıdır belirgin bir bakış açısı içerir, belirsizliğe şans tanır. Soru sormaya ve daha uzun cümlelerle iletişim kurmaya yöneliktir. İlişkilerdeki memnuniyet düzeyini ölçmek için 264 çift üzerinde yapılmış bir araştırmada, kadınlar için önemli öğenin aralarındaki iyi iletişim hissi olduğu görülmüştür. (Kadınlar için iletişimin öneminden Journal Of Personality and Social Psychology sayı, say. 3 1987 397 410).
            Çiftler üzerinde derinlemesine araştırma yapan Texas Üniversitesi Psikolog Ted Huston’un gözlemlerine göre kadınlar için bir şeyler yapmak demek ilişkinin kendisi hakkında konuşabilmek demektir. Kocalar ise genelde eşlerinin kendilerinden ne istediğini anlayamazlar. Ben onunla bir şeyler yapmak istiyorum ama onun tek yapmak istediği şey konuşmak.
            Huston’un bulgularına göre erkelerin flört dönemlerinde eş adaylarıyla onların isteklerine uygun sohbetlere vakit ayırdıkları ancak evlendikten sonra ve biraz zaman geçtikten sonra eşleriyle konuşmaya daha az vakit ayırır ve yakınlık hissini bir şeyler konuşmak yerine başka şeylerle oluşturmaya çalışır.
            Evlilikle ilgili bir araştırmada erkeklerin ilişkilerindeki hemen her şey cinsellik, mali durum, kadınlarla ilişkiler, hatalarının önem derecesi gibi konularla ilgilendikleri ortaya çıkmıştır. Özellikle mutsuz çiftlerde kadınlar şikâyetlerini eşlerinden daha fazla dile getirebilmektedir.
            Aslında bir evliliği kurtaran ya da yıkan çiftlerin ne kadar birlikte oldukları, çocuklarına nasıl terbiye vermeleri gerektiği, ne kadar borç ve tasarruf yapmaları gibi konular değil. Daha çok bu konuların çiftler tarafından nasıl tartışıldığıdır.
            Gottman’a göre evliliğin tehlikede olduğunu haber veren bir erken uyarı işareti olumsuz eleştirilerdir. Sağlıklı bir evlilikte eşler birbirlerine problemlerini dile getirmekte kendilerini özgür hissederler. Ancak problemler zamanında konuşulup halledilmediğinde öfkeli eleştiriler genelde eşin karakterine yıkıcı bir saldırı şeklinde dile getirilir.
            Sen hep böylesin!
            Bıktım senin sorumsuzluğundan! Gibi kırıcı genellemeler yapılır.
            Martin Seligman tarafından ortaya atılmış iki bakış açısı vardır.
  1. İyimsel Bakış Açısı
  2. Kötümsel Bakış Açısı
Kötümser görüş eşin doğuştan gelen değişmez ve mutsuzluğa yol açması kaçınılmaz bir kusuru olduğu inancıdır.
Eşim bencil ve kendine dönük büyütülmüş ve hep öyle olacak, önünde el pençe divan durmamı bekliyor, benim ne hissettiğim umurunda değil.
Indiana Üniversitesinde psikologların şiddete başvuran kocalar üzerinde yaptığı bir çalışmada bu erkeklerin okul bahçesindeki kabadayı çocuklar gibi düşündüklerini saptamıştır. Eşlerin sıradan hareketlerine bile bir art niyet atfeder ve bu yanlış anlamayı şiddete başvurmalarını kendi kendilerine haklı çıkarmak için kullanırlar. Bu tür erkek eşleri tarafından küçük düşürüldüklerini, reddedildiklerini ya da tolum önünde mahcup edildiklerini algıladıklarında kendilerini özellikle tehdit altında hissederler.
İyi bir iletişim için erkeler sorundan kaçmamalı eşlerin bir üzüntü konusunu ya da anlaşmazlığı gündeme getirdiğinde bunu ilişkilerinin sağlıklı gitmesini amaçlayan bir adım olarak yaptıklarını düşünmelidir. Erkelerin fark etmesi gereken öfke ve hoşnutsuzluğun kişisel saldırıyla eş anlamlı olmadığıdır. Kadın için önemli olan eşinin şikayetini duyduğunu hissetmesi ve konu hakkında hissettikleriyle aynı fikirde olmasa bile empati gösterebilmesidir. Kadınlar eşlerine şikayetlerini söylemeli ama aşağılamaktan, genelleme yapmaktan ve kişiliklerine saldırıdan kaçınmalıdır.
Haim Girott bir şikâyetin en iyi formülünün ‘’XYZ’’olduğunu öne sürüyor.
Sen X’i yapınca bu buna Y’i hissettirdi. Oysa ben Z’yi yapmanı isterdim.
Öfkeli bir kişisel saldırı çiftleri savunmaya geçirir. Bu da ilişkileri açmana sokar çatışma çıkarır.
 
 

Bu yazı 690 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 6 Yorum
  • Ertaş Sofuoğlu
    1 hafta önce
    Yorumlarınız için çok teşekkür ederim
  • İbrahim Tarkan KAHRAMAN
    1 hafta önce
    Harika bir tesbit elinize emeğinize sağlık Hocam
  • Erhan Alemdar
    1 hafta önce
    Ertaş Hocam iyi günler; yazılarınızın okuma kolaylığı, anlama kolaylığı benim hoşuma gidiyor. Günlük yaşantıdan örnekler yazmanız, yazıyı daha da güzel hale getiriyor. Okurken bunlar nerede yaşanıyor diye düşünmüyorum. Bilgiler için teşekkür ediyorum. Yazılarınızın devamını bekliyorum.
  • Kaya
    1 hafta önce
    Teşekkür ederiz Dr.Ertaş Sofuoğlu! Allah herkese hayırlı huzurlu evlilikler nasib eylesin İnsanımızın yüzde sekseni mutluluğu aile içerisinde görmektedir. Kadın, erkek, çocuk kim varsa huzuru ve mutluluğu ailede buluyor. Bu çok güzel bir şeydir. Aile içerisinde problemlerimiz var ama aile bizim halen en güçlü kurumumuzdur, bununla ne kadar gurur duysak azdır. Aile, sosyolojik olarak devletlerin örgütlenme modeli olarak kabul edildiği için aile ile ilgili sorunlar, toplumun bütün kesimlerini çok etkiliyor. Her bir aile devlet içinde küçük devletlerdir. Birbirleri ile ilişkilidir. O yüzden aile iyi veya kötü ise o toplumun tamamını ilgilendiriyor. Eğer bir aile boşanmış ise bu sadece karı-kocayı değil çocukları, komşuları, herkesi ilgilendiriyor. Muhabbet gönüldeki sevgidir, meveddet bunun dışa yansıması ve karşılıksız olanıdır. Eğer sevgi karşılıksız ise bunda sekinet vardır. Sekinet ise mutluluk demektir. Rahmet, merhamet sekinetin belirlediği aile ortamında tavır olmaz. saygılarimla.k
  • İlkin
    1 hafta önce
    Maşallah, güzel ifade olunmuş!
  • Arif Seis
    1 hafta önce
    Çok güzel anlatmışsınız kaleminize sağlık teşekkür ediyorum yazılarınızın devamını diliyorum.