Ağaç ile insanın benzerliği bazen o kadar derindir ki, tabiatın içinden geçerken fark etmeden kendi hakikatimize dokunuruz. Bir ağacın toprağa aidiyeti neyse, insanın da hayata ve geçmişine aidiyeti odur. Ağaç köklerini toprağın derinliklerine salar; insan ise köklerini kendi geçmiş neslinde, atalarında, onların yaşanmışlıklarında taşır. Her insan, annesinin iç dünyasından getirdiği duygularla, atalarından aldığı DNA’nın izleriyle yaşar, büyür ve yaşatır.
Tıpkı bir ağacın gövdesi gibi, insan da hayatta duruşunu ve dengesini korumaya çalışır. Kökü güçlü olan bir ağaç rüzgârda savrulmaz; tıpkı kökleri sağlam bir insanın hayatın fırtınaları karşısında dik durduğu gibi. Karşılaştığı her imtihanda yalnızca kendi iradesine değil, ardında uzayıp giden geçmiş neslin hikâyelerine de bakar.
Geçmişte haksızlığa, kötülüğe, kul hakkına bulaşmış bir soyun torunları çoğu zaman hayatın dersleriyle sınanır. Çünkü her kötülük bir gölge bırakır. Aynı şekilde, neslinde iyilik rehberi olmuş, insanlara yol göstermiş büyüklerin torunları da ileride tıpkı ataları gibi topluma ışık olurlar. Kök ne kadar temiz, ne kadar derin ve ne kadar sağlam olursa; gövde o kadar güçlü, nesil o kadar berrak olur.
Peki ya ağacın dalları ve budakları? Onlar kökten beslenen yeni nesillerdir. Bir dal, toprağın derinliklerinden gelen kuvvetle çiçek açar; tıpkı yeni bir neslin, atalarının değerleriyle beslenerek büyümesi gibi. Bir kız çocuğunun etrafa güzellik, zarafet ve huzur saçması; ona hem maddi hem manevi destek veren bir babanın varlığıyla mümkündür. Bir erkek çocuğunun güven veren bir “adam” oluşu; ona sevginin dengesini öğreten bir annenin emeğinde saklıdır.
Ağaç ve insan arasındaki bu derin benzerlik bize şunu hatırlatır: Tabiattan uzaklaştıkça özümüzden de uzaklaşırız. Köklerimizi unutmaya, içsel dengemizi kaybetmeye başlarız. Belki de günümüzün sanal dünyasında yaşadığımız kopukluğun panzehiri, bir ağacın gölgesine oturmak; toprağın kokusunu duymak; rüzgârın sesinde kendimizi yeniden keşfetmektir.
Belki de bir ağacın yanından geçerken yalnızca bir bitkiye değil, kendi varoluşumuza bakıyoruzdur. Çünkü insan, tıpkı bir ağaç gibi; kökleriyle geçmişine, gövdesiyle bugününe, dallarıyla yarınına bağlıdır.
Ve belki de gerçek iyileşme, yeniden toprağa —yani kendi özümüze— dokunmakla başlar.
Meleyke Mursaguliyeva

YORUMLAR