Sıkıntıdan Sonra Gelen Ferahlık: Kur'an'ın Manevi...
Psikolog- Meleyke Mursaguliyeva

Psikolog- Meleyke Mursaguliyeva

Sağlıkla Kal

Sıkıntıdan Sonra Gelen Ferahlık: Kur'an'ın Manevi Reçetesi ve Nöropsikolojik Perspektif

04 Temmuz 2025 - 16:06



İnsanoğlu, Yüce Allah’ın (cc) yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmış ve bu kutlu görevin gereği olarak dünya hayatında çeşitli imtihanlara tabi tutulmuştur. Bu ilahi düzenin gayesi, insana verilen akıl, irade ve kalbin nasıl yönlendirileceğini sınamak; onun en yüce makama lâyık hale gelmesini sağlamaktır. İmtihanlar, zahiren zorluk gibi görünse de, aslında insan ruhunun ve zihninin terakki etmesi için birer fırsattır. Bu bağlamda Kur’an, yalnızca ilahi bir mesaj değil, aynı zamanda bireyin psikolojik ve nörobilişsel yapısını düzenleyen çok katmanlı bir öğreti sunar.

Kur’an’da Zor Anların Ruhsal ve Zihinsel Yansımaları

İsra Suresi 67. ayette şöyle buyrulur:

“Denizde herhangi bir musibete maruz kaldığınızda yardımınıza sadece Allah yetişir de, ilâhlaştırarak kendilerine yalvarıp yakardığınız varlıklar ortada görünmez olur. Ne var ki, Allah sizi kurtarıp selâmetle karaya çıkarınca da O’na sırt çevirirsiniz. İşte insan, böylesine nankördür.”

Bu ayet, insanın kriz anındaki tepkilerini çok net bir şekilde ortaya koyar. Birey, çaresizlik hissettiğinde fıtri olarak bir üst güce yönelir; bu yöneliş nöropsikolojide “kortikal inhibisyonun azalması” olarak açıklanır. Stres anında, beynin prefrontal korteksi (düşünme ve planlamadan sorumlu alanı) baskılanır ve limbik sistem devreye girerek hayatta kalmaya odaklı tepkiler verir. Bu süreçte inanç sistemi, birey için güçlü bir düzenleyici mekanizmadır. İnanan bir zihnin, kriz anında daha hızlı toparlandığı, kortizol gibi stres hormonlarını daha dengeli saldığı nörobilimsel araştırmalarla da desteklenmiştir.

Zihinsel Fırtınalara Karşı Manevi Dayanak: İman

Hayatı denize, sıkıntıları ise bu denizin fırtınalı dalgalarına benzetirsek, can simidimiz iman olur. İman, yalnızca metafizik bir kavram değil; beyinde nöral bağların olumlu gelişimine katkı sunan bir yapı taşıdır. Düzenli ibadet, dua ve tefekkür; beynin ön singulat korteks ve insula bölgelerinde pozitif etkiler doğurarak kişinin duygusal farkındalığını ve dayanıklılığını artırır.

Kur’an bu noktada sadece bir ahlaki rehber değil; duygusal regülasyonu ve bilişsel yeniden yapılandırmayı öğreten bir kılavuz işlevi de görür. Ayetlerdeki uyarılar, kişinin iç dünyasını dengelemesini sağlayarak, psikolojik sağlamlık (resilience) oluşturmada etkin rol oynar.

Şımarma ve Ümitsizlik Arasında Salınan Ruh: İnsan Psikolojisinin İki Ucu

Rum Suresi 36. ayet ise bu inişli çıkışlı ruh hallerini şöyle tanımlar:

“İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinir, şımarırlar. Bizzat işleyip elleriyle gönderdikleri günahlar sebebiyle başlarına bir musibet gelince, bu defa da hemen ümitsizliğe düşerler.”

Bu ayet, hedonik adaptasyon ve öğrenilmiş çaresizlik gibi kavramlarla birebir örtüşmektedir. Kişi, nimete alışır, onu hak gibi görür ve kaybettiğinde büyük hayal kırıklığı yaşar. Halbuki nimet de musibet de birer imtihandır. Pozitif psikoloji, burada bireyin şükür ve mana odaklılık gibi değerlerle duygusal istikrar sağlayabileceğini vurgular.

Nöropsikolojik açıdan bakıldığında ise dopamin sistemi burada belirleyicidir. Nimet karşısında dopamin artışıyla kısa süreli bir mutluluk yaşanır; ancak bu kalıcı olmaz. Şükür ise dopaminin düzenli ve dengeli salgılanmasını sağlar. Yani Kur’an’ın şükre teşvik etmesi, yalnızca manevi değil, biyolojik bir dengeyi de gözetmektedir.

Manevi Direnç: Ruhsal Dayanıklılığın İlahi Yansıması

Fahruddin er-Râzî’nin ifadesiyle, Allah’a sadece nimet verildiğinde yönelen değil; hem darlıkta hem bollukta ibadet eden bir kul, Rabbine gönülden bağlı olan kimsedir. Nöropsikolojide bu, içsel motivasyonla beslenen davranış biçimi olarak tanımlanır. Dışsal nedenlerle (sadece korku ya da çıkar için) yapılan davranışlar kalıcı etki yaratmaz. Oysa içsel motivasyon, dopamin-serotonin dengesini doğal yollarla sağlayarak kalıcı mutluluğa ve ruhsal dengeye katkıda bulunur.

Kur’an’ın bu yönlendirmeleri, aslında insanın anlam duygusunu pekiştirir. Viktor Frankl’in logoterapi kuramında ifade ettiği gibi: “İnsan acıdan kaçmakla değil, acıya anlam yüklemekle iyileşir.”

Sabır, Şükür ve Tevekkül: Ruhun Besinleri

Kur’an’da geçen,

“Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)

ayetinde olduğu gibi sabır, sadece pasif bir bekleyiş değil; aktif bir ruhsal güçtür. Nöropsikolojik çalışmalar, sabırlı bireylerin stres sırasında daha düşük amigdala aktivitesi gösterdiğini ortaya koymuştur. Yani sabır, beyni dingin tutar, bedenin savunma sistemlerini aktive etmeden sorunlarla başa çıkma becerisi kazandırır.

Aynı şekilde şükür de, bireyin zihin yapısını olumluya odaklar. Beyinde pozitif düşünce ağı denilen alanların aktive olması, kişinin olaylara karşı daha umutlu ve esnek bakmasını sağlar.

Sonuç: Her Zorluk, İçsel Bir Büyümenin Kapısıdır

Kur’an’ın beyanları, yalnızca birer ilahi mesaj değil, aynı zamanda ruhsal sağlık ve zihinsel dengeyi koruyucu ve geliştirici yapı taşlarıdır. Zorluklar içinde boğulmak yerine, onları anlamak, onlardan ders çıkarmak, insanı “elif gibi dik” bir duruşa ulaştırır. Bu dik duruş, sabrın, şükrün ve tevekkülün toplamıdır.

Pozitif psikoloji bu süreci “post-travmatik büyüme” olarak adlandırır. Kur’an ise bunu kulluk kıvamı olarak tarif eder. Kısacası, her sıkıntı, bizi içsel olarak olgunlaştırmak için bir fırsattır. Her fırtınadan sonra sahil-i selamet vardır ve bu sahile bizi ulaştıracak olan; sarsılmaz bir iman, sağlam bir sabır ve bilinçli bir şükürdür.

Psk. Meleyke Mursaguliyeva

Bu yazı 46 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum