Reklam

NENELERİMİZİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Eğer kırsal kesimde yaşıyorsan yaşanılan tüm hikayeler, az çok gördüğün yüzler gibi hep aynıdır…

NENELERİMİZİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Eğer kırsal kesimde yaşıyorsan yaşanılan tüm hikayeler, az çok gördüğün yüzler gibi hep aynıdır…

NENELERİMİZİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
28 Aralık 2021 - 10:19

Süreyya Özcanım 


Aynı sözler , aynı uğraşlar  ,aynı hastalıklar  aynı tedavi şekilleri …
 
Çocukluğumuzda çok fazla hastalık nedir bilmezdik.O zamanlar ince hastalık dediğimiz veremi bilirdik sadece, ne şeker ne tansiyon nede başka bir hastalık...  Neden öldü diye sorulduğunda ya  yaşlılıktan  
 yada kaza geçirdi  denilirdi  .

Kuşaktan kuşağa aktarılan  “koca karı“ (bilgili yaşlı kadın )tedavi yöntemlerinin çoğunu bilirdi, analarımız .
Onun içinde tüm analar  evin doktoru şifacısıydı. Belki  hiç biri uyguladıkları tedavi yöntemlerinin nedenini bilmez “biz anamızdan öyle gördük “ derlerdi .
Ağrıyan yerimiz olduğunda  içlerinden okudukları  duayla  ağrıyan yeri ovup okşarlardı . O sıcaklığı içimize kadar hisseder ellerini çekmelerini istemezdik İnanmak belkide en etkili tedavi şekliydi.Yaptıkları biyoenerji uygulaması mıydı ,bilinmez ama ağrımız gerçekten hafiflerdi. 
Bir çoğumuzun en çok sevdiği uygulama ise ,bir yerimiz yaralandığında “öpeyim geçsin” diye analarımızın  yarayı öpmesiydi . Bunun da tıbbın kabul ettiği  bir  açıklaması  var elbet , acı beyne ulaşmadan analarımızın  o  acıyı sevgiye dönüştürmesi ve doğal ağrı kesicileri devreye sokması...

Onlar hastalık gelmeden önlem almayı öğrenmişlerdi.
Kış mevsimi geldiğinde , mevsimsel hastalıklara karşı tüm önlemler alınır ,sobanın üzerinden ıhlamur hiç eksik olmazdı... en çok tükettiğimiz  tahin pekmezi babam tahta kaplarda alırdı.
Kurutulmuş  her meyvenin kompostosu yapılırdı... o tatlı sofralardan eksik olmazdı . Her ne kadar bilmesekte nenelerden  kalan  bu uygulama doğal tatlarla şifanın  kana daha çabuk geçmesi içindi . Benim büyük dedem 95 yaşında hiç hastalanmadan  vefat etmiş . Anam kurutulmuş meyveleri  hep yanında taşırdı hatta yatağın başımda bile olurdu derdi ve uzun yaşamın sırrını ona bağlardı . .. Belkide haklıydı .

Bizim hastalanma sebebimiz genellikle  soğuk algınlığıydı.Karın tadını çıkarırken  vaktin nasıl geçtiğini bilmezdik . Eve geldiğimizde ayaklarımız   su içinde  sırılsıklam  olurdu,ne yaparsak yapalım ( ayaklarımıza naylon sarar sonra kara çizmelerimizi giyerdik) gene sonuç aynı olurdu En zevkli tarafı,sobanın yanında ısınmış tuğlaları alıp ayağımıza üşüyen yerlerimize koyardık .Tuğlalar kışın  her evde sobanın yanında ,her evin olmazsa olmazı, annelerimizin tedavi   malzemesiydi...

Eğer şifayı kapıp ateşimiz  çıktıysa,ayaklarımızın altına  ısıtılan tuğlalar koyulur boğazımıza kadar  yorgan örtülürdü.  Ayağın sıcak tutulması öğretilmişti bize .Yorganın içinde sırılsıklam  terler bir kaç kez üzerimiz değiştirilirdi.Sanırım buda atalarımızdan kalan  sıcağın tedavi şekliydi . Oysaki şimdi biz  havale geçirmemek adına tam tersini yapıyoruz ...  

Midemiz bulanıyorsa nane limon,
öksürüyorsak  turpun içine bal konur suyu içirilirdi.
Ihlamur, ayva kabuğu, kuşburnu çayları,kemik tavuk suları çorbaları  gerçek şifa kaynaklarıydı.
Bağırsak kurduna karşı kabak çekirdeğini çiğ kabuğuyla tüketirdik.
Saç kırana karşı  sarımsak
İsiliğe karşı  gül suyu kullanırdık.
Büyükler kendilerini halsiz hissettiklerinde  yada sağlıklı kalabilme  adına, kupa çektirirler,hacamat yada sülük tedavisine başvururlardı.

Çok değil bundan yarım yüzyıl önce ,hastalıklar için şifayı kaptık derdik , şimdi ise hastalığı ya sınavımız  olarak görüyoruz yada  korkuyoruz  . Hastalık kavramları değişti . Hemen ilaçlara sarılıyoruz.
 
Oysaki bizler ,
Nenelerimizin efsaneleşmiş , tüm dünyanın sahip çıktığı şifalarıyla şifalanmış nesilleriyiz …

Süreyya Özcanım

Bu haber 664 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum