Reklam

SÜRDÜREBİLİR TARIM VE DOĞRU ÜRETİCİ-DOĞRU TÜKETİCİ Bağları

Altını çizmek istediğim önemli bir konu var;

SÜRDÜREBİLİR TARIM VE DOĞRU ÜRETİCİ-DOĞRU TÜKETİCİ Bağları

Altını çizmek istediğim önemli bir konu var;

SÜRDÜREBİLİR TARIM VE DOĞRU ÜRETİCİ-DOĞRU TÜKETİCİ Bağları
03 Nisan 2021 - 19:06


Altını çizmek istediğim önemli bir konu var;
Sağlıklı, ancak görsel açıdan iyi olmayan ürünleri satın almayan ve bu yolla üreticinin zarar etmesine neden olan tüketici profili, Türkiye’deki tarımın kötü yönde şekillendirilmesinde önemli bir basamaktır. Diğer basamaklarda, bunun üzerine inşa edilmiş ve Türkiye tarımı bu hale gelmiştir. Küçük Aile İşletmeleri diye tanımlanan üreticilerin elinin rahatlatılmasına yönelik atılacak adımlar, endüstriyel tarımın alabildiğince hayatımıza etkilediği bu dönemlerde, tüketicinin sağlıklı besine ulaşmasının en önemli adresi olacaktır.
GELENEKSEL TARIM DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ GİBİ BİR ŞEY DEĞİL
Öncelikle tarıma yönelik terimlerin yerli yerine oturmak gerekir diye düşünüyorum. Terimlerin oturması demek, yapılacak tarımın ‘ilkelerini’ de belirleyecektir. Yakın tarihimizde uygulanan geleneksel tarım metodlarında, ilaç ve kimyasal kullanımını düşürmek adına ‘hibrit tohum’ kullanımı yaygınlaştırılmak istenilmiştir. Yani geleneksel tarım metodu, 60-70 sene önce yapılan tarım metodları olarak algılanmanın ötesinde, ilaç kullanımını minimize etmek adına, ortaya dayanıklı varyete çıkartmakla eşdeğer görülmüştür. Hibrit tohumların anlaşılamaz bir şekilde ‘suya’ ihtiyacı söz konusu olmasıyla birlikte, toprağın yapısı hiçe sayılmış, sistemde toprağın sağlığına yönelik bir düşünceye yer verilmemeş ve bu toprak üzerinden elde edilen ürünlerin sağlığını direk etkileyebileceği üzerine düşünülmemiştir. Bu nedenle ‘sürdürülebilir tarım metodları’ üzerinde uzmanlaşmanın yolunu bulmalıyız. 
Geleneksel tarım, toprağı ikinci plana iterek, sadece ürün bazlı bir üretim metodu geliştirmeye özen gösterdi. Bu zamanla kendi içinde fasit bir dairede dönmeye, toprağın zaman içinde tüketilmesine neden oldu. Türkiye topraklarının yüzde 90’lara yakın bir kısmında ‘organik madde’ eksiği vardır. Nedenleri; geleneksel tarımla başlayan, konvansiyonel tarımla devam eden süreçte, toprağın sağlığını iyiliştirici adımlar atılmamaya özen gösterildi. Son dönemlerde üreticinin cansimiti olarak gördüğü ‘hümikasit’, topraktaki organik madde yoksuluğu yüzünden, kısa sürede tarım yapılamaz alanların üreticinin elinde kalmasına neden olacak. Kısa vadeli çözümler değil, uzun vadeli adımlara ihtiyacımız var. Aslında bu, yetiştiricinin açmazları açısından olaya bakış açısıdır.
Toprak sağlığını düşünmeden, bu topraktan sağlıklı bir ürün alabilmek mümkün değildir. Bu açıdan sürdürülebilirlik çok büyük önem taşıyor.
İKİ UCU PİSLİ DEĞNEK
Bir de tüketici açısından olaya yaklaşacak olursak; bilinçsiz ve kafası sürekli karıştırılan bir tüketici profilimiz var. Domatesin albenilisini, elmanın kurtlu olmayanını, hıyarın düzgün ve aynı boyda olanını tercih eden bir tüketicinin ‘tüketimden gelen gücü’ üzerinde kafa yormaya çok ta gerek yok. Arz-talep dengesi nedeniyle ortaya çıkan ‘hormonlu, ilaçlı, kimyasal gübreli’ ürünlere olan talep çok daha üst seviyelerde olduğu sürece, üreticinin yapacağı veya yapması gereken çokta bir şey yok. Mesela, geçmiş dönemlerde patlıcanda hormon kullanılmadan, sağlıklı ve dayanıklı varyeteler oluşturularak yapılan üretimde, düzgün olmayan patlıcanlar üretildi. Sağlıklıydı ama şekli bozuktu... Tüketici bunları almadı, bütün mallar elde kaldı, bunu takip eden süreçte, üretici yaşadığı kısa süreli şoku ‘hormon’ kullanarak üzerinden attı. Bir daha o üreticiye ‘hormon kullanma’ diyecek olan babayiğit, yıllık masraflarını adamın cebine koymak zorundadır. 
HAYATINDA HIYAR YETİŞTİRMEMİŞ ANCAK TELEVİZYONDA HIYARI ANLATAN HIYARLAR!
Bunun gibi bir çok örnekleme yapmak mümkünken, bir de bilinçlenmeye çalışan ama olayın içinde olmadığı ve araştırma noktalarının kendisini yanılttığı/şaşırttığı/yanlış yönlendirdiği mecralarda gezinerek ‘bilinçlendiğini’ sanan kesim var. Asıl sorun, bu kesimlerin doğru olarak bilinçlenmemesi... Üzerine elzem olmayan bazı spor yorumcularının yaptığı yalan yanlış beyanları ‘ayet’ sanarak, üreticinin zarar etmesine neden olan bu kesim, sağlıklı beslendiğini sanarak, aslında ne kadar yanlış yaptığını birgün mutlaka anlayacaktır. Ama iş işten geçmiş olacak. Türkiye şartlarında (hatta daha ileri giderek bu sisteme dahil olan tüm dünyada) ‘organik ürün’ diye bir ürün şekli yoktur. Bireysel üretim bazında kalan ‘doğal ürünler’ vardır. İşte bunları arayıp bulmak zorundasınız.
AİLE ÇİFTLİĞİ Mİ, TÜKETİCİ KOOPERATİFİ Mİ ARTIK ADINI NE KOYARSINIZ KOYUN!
İşin özeti; kurulacak sistemlerle, direk üretici/direk tüketici bağları kurulmalı... Sürdürülebilir tarımı gerçekten benimseyen bir üretici profili, yediğinin ne olduğunu gerçekten bilen bir tüketici profili oluşturulmalı... Apartman bazında, mahalle bazında, site bazında, internetteki arkadaşlar bazında artık adını ne koyarsanız koyun, güvendiği üreticilerden toplu alımlar yaparak, tüketimden gelen gücünü, üreticinin tepesinde ‘demoklesin kılıcı’ edasıyla duracak oluşumlara ihtiyaç var. Bunların nasıl olacağının metodlarını herkes kendince üretebilir.
Bu noktada da farklı sorunlarla karşılaşma ihtimalleri de yok değil... Mesela gübre kullanmamayı maharet sanan üretici, besin, vitamin ve enzim değerleri zayıf ürünleri ‘sağlıklı’ diye sattığına şahit oluyoruz.
Ne diyeyim, işimiz zor, hem üretici hem tüketici açısından...
(Fotoğraflardaki üreticiler, 1 veya 2 dönümlük alanlarında sebze üretmeye çalışan köylülerdir. Bu tarz üreticiler bulunarak, direk onlardan alım yapılması bile, Türkiye’deki tarımın yavaş yavaş rayına oturması demek olacaktır.)
Murat ÖZYILDIRIM 

Bu haber 766 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum