ÖNCE ÖĞRETMEN
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

ÖNCE ÖĞRETMEN

24 Kasım 2023 - 08:49

Her Şey Onunla Güzel

Yüce Allah (cc) Hz. Adem (as)'ı yarattığında ona bazı nesnelerin ismini de öğretti. Öğretmekle de kalmadı onu hayata hazırlamak için adeta hızlı bir eğitim ve öğretim kursuna tabi tuttu.   Demek ki, insanlık aleminin ilk öğreticisi, ilk muallimi kainatı yaratan Yüce Mevla’mızdır. Daha sonra gönderilen Peygamberler de insanlık alemi için bir mürşit, bir yol gösterici ve bir muallim vazifesini gördüler. Kainatın Sultanı Peygamberimiz'e de ilk emrin oku olarak gelmesi, insanlık aleminin ihyası adına en önemli ve en şerefli işin eğitim ve öğretim olduğunu ortaya koymuştur.
 
Bugün teknik ve teknolojinin baş döndürücü ilerlemesi, bu şerefli işi en iyi uygulayan ve muallimini başlara taç yapan ülkeler sayesinde olmuştur. Çünkü mektep, bir inkişafın bir dirilişin ve dimdik ayakta durmanın ölçüsüdür. Muallim bilimin, ilmin, teknolojinin banisi ise mektep; bizi hayatın uçurumlarından alarak düşünce kudretimizi, kuvvetimizi zorlayarak ilmin ve bilimin haritasını gözler önüne sermenin yeridir. Su buharı yoğunlaştığı yerde nasıl yağmur haline geliyorsa, bitkide sıvı biriktiği yerde nasıl meyve olgunlaşıyorsa, hayatın dalgalar halinde hüviyet ve şahsiyet kazandığı yer de mekteptir..
 
Her Şeyden Önce Izdırap
‘İnsan bir çıraktır. Elem ve ızdırap onun üstadı oluyor. Izrap çekmetikçe insan kendini bilemiyor’. Ruhumuzun sanatkarı, gönül bahçemizin bahçıvanı, gönül dünyamızın mimarı olan muallimin toplum içindeki yerini, vazifesinin geniş ruhi mesuliyetini, taşıdığı yükün ağırlığını gençlere değil, önce muallimlere hatırlatmamız lazımdır.
 
Muallim sadece sınıfta ders anlatan ve daha sonra da öğrettiklerini sorgulayan bir bilgi bekçisi değildir. O, bir milletim bel kemiği, ayakta dimdik duran omurgasıdır. Onun eğilmesi, sendelemesi bir toplumun savrulması demektir. O, ayağa kalkmış bir milletin en ön safında beyaz atının üzerinde şahlanan bir cengaverdir. Arkasındaki ordu onun koluna, onun kuvvetine muhtaçtır. O, bir toplumun emniyet kemeri gibidir. Onsuz yükseklere tırmanmak,  tepeleri aşmak asla mümkün değildir.
 
Muallim, her şeyden önce mesleğine aşk derecesinde bağlı olmalı ve onu sevmelidir. Ancak bu sevgi toprağında kendini öğrencilerine sevdirmeli, onları saksılarda filizlenmeye hazır bir tohum olarak görmelidir. Onların suya muhtaç olduğu, güneş kadar sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyduğunu asla unutmamalıdır. Eğer, bir muallim kendini öğrencilerine sevdirememiş, nefesiyle onların ruh dünyasını serinletememişse; anlatacağı bilgi ve becerilere, dokuduğu ahlaki motiflere o pazarda alıcı bulamayacaktır.

En iyi muallim, duygu ve düşüncelerimizde solmuş ve kurumuş duyguları içimizde hayata kavuşturup, dünyamızı mamur edendir. Aksine, ona emanet edilen yavruları geleceğe yönlendirmede hiçbir kudreti olmayan, öğrencilerinin şuur enerjisini insafsızca harcayan, onları bir takım formül ve ezberlerle meşgul ederek  düşünceden mahrum bırakan  karakter hırsızı değildir.
 
Yarın karşısına geçip ders anlatacağı, onların duygu ve düşüncelerine nasıl tercüman olacağının ızdırabını çekmeyen bir muallimin, genç beyinlere sunacağı hiçbir iksiri yok demektir. Takdim edeceği bilgi ve becerileri tasnif etmeden her görüp işittiğini muhataplarının suratına adeta kirli bir paçavra gibi savuran da muallimlik ruhunu yitirmiş demektir. O, ders anlatırken muhatabının gözlerinin içine bakarak, bilgiyle doldurmaya çalıştığı genç beyinlerin içinde nelerin döndüğünü sezerek gönüllere girmenin başka bir yolunu denemelidir.
 
Muallim, mektepte dolaştığı her dakika eğer gönlünde genç neslin ızdırabını duyuyor, onların sızısını içinde hissediyor ise, sınıf odalarını bir hayat laboratuvarına çevirmesini bilmiş demektir. Öğrencilerini yarınlara hazırlama gayretinde olanlar, onların hayat hikayesini asla ilmal etmemeli, mutlaka ama mutlaka gençlerin hayat karelerine kendinden bir şeyler katmayı becermelidir. Gerçek muallim, duygu ve düşüncesi dağınık, hayat şartlarının altında kalıp ezilen, aile çilesi, akran zorbalığı, maddi manevi bunalım yaşayan her öğrencinin bedeni sınıfta olsa da, ruhu bu dertler dünyasına yelken açtığını bilmelidir. Muallim böyle durumlarda her an tetikte olmalı, öğrencilerin yelken açtığı tasavvurları henüz onun benliğine yerleşmeden, zihninden tasfiye etmenin kestirme yol ve metodlarını aramalıdır.
 
Kendi mesleğine aşk derecesinde bağlı olamayan, kendisine emanet edilen körpe yüreklere inanış ve sevgi aşısını yapmadan hayata salan muallimler, dünya insanlığının ilk ve en kaddar zalimleridir. Hayat şartları içerisinde bir sürü bahaneye sığınarak, yapacağı bu mukaddes görevi ihmal edenlerin  kitapları sırtında bir hayat boyu taşıyan sokak hamallarından farksızdır. Çünkü, eğitim ve öğretimin esas maksadı sadece şekil ve kıyafet değil, duygu ve düşüncelerin de insani ve imani bir kalıba sokularak şahsiyetin şekillenmesidir.

Onu Bulmak
Muallim, bizim toprağımızda, bizim kültürümüzde boy atıp gelişmesine rağmen millet olarak kaybettiğimiz yitiğimizdir. Bu durumda yapılması gereken en önemli iş, geleceğimizi emanet edeceğimiz ve onları hakikate meftun kılacak ilk aşk aşısının muallimlere yapılmasıdır. Eğer dağılan tesbih tanelerini yerlerden toplayıp tekrar boyunlara bir gerdanlık gibi dizmek istiyorsak, imameyi sağlamlaştırmamız gerekir. İmame gevşek ve sağlam değilse, o nadide gerdanlığı bir ip üzerinde tutmakta mümkün olmayacaktır.
 
Kendi akidelerine göre  Fransız inkılabını hazırlayan Montesquieu,  kendilerine örnek olarak adalet prensibini en iyi benimsemiş olan İngiliz siyasetini örnek almıştı. ‘’ 20. Asır insanlığının içinde bunaldığı büyük ruhi buhrandan Fransız çocuğunu kurtaracak idealcinin muallim olduğunu söyleyen ve Sorbonne kürsüsünde dersini verirken ölen  asrın tarihçisi Mathiez’di.’’  İşte bundan dolayıdır ki millet olarak bizler, gençlerin duygu ve düşüncelerini bu girift hayat şartları içerinde koruyup kollayabilecek, onların ruh dünyasına hitap edebilecek muallimden başka bir çıkar yol olmadığının bilincinde olarak, devleti idare edenlerin muallimin iadeyi itibarını  tekrar gözden geçirmesi gerekmektedir.
 
Bu günlerde bir mektep ve muallim buhranı yaşıyoruz. Mektep, insan ruhunu yüceltmek için değil, teknik ve teknolojiye esir olarak midesini doldurma hevesini yaşayanlar için hizmet veren bir kapı haline geldi. Genç yavrularımız daha işin başından bu kapıdan maişet ve alacakları maaşın, sahip olacakları dünyalıkların hesabını yaparak giriyorlar.Maddi ve manevi muallimin çalışmasını idari ve siyasi endişelerle daraltmak, eğitim ve öğretime çomak sokmak, hür olan muallim şahsiyetini budamak demektir. Muallimini gerektiği gibi tanımayıp onun milletin boyunduruğunu taşıyan bir kamet olduğuna inanmayan zihniyet, onu basit bir memur kadrosuna hapsederek her yanda çiçek açacak kültür ağacımızı da kökünden baltalıyor demektir.
 
‘’Bize muallim lazım. Bir muallim ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayaya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Ancak böyle yepyeni bir anlayışın benimsenmesiyle Türk millet maarifini kurmak ve ruhlarımızda Rönesans açmak kabil olacaktır. Çünkü, Anadolu’nun beklenen kurtarıcısı silahsız, servetsiz, hem de partisiz  ve garazsız, yalnız faziletle ilim havarisi olan öğretmenlerdir.’’
 
Biz, ölmeyen, öldürmeyen bir zerre miktarı bile kin doğurmayan gerçek bir muallim bekliyoruz. İçerisine bir damla rahmetin sızmadığı, bir damla gözyaşının damlamadığı, bir ülkü sevdasının yuva yapmadığı ; neslimizin üzerine bir kabus gibi çöken ümitsizliği kucağında taşıyan gölge adamlar istemiyoruz.

Bu mesleğe gönül vermiş bütün muallim dostlarımın öğretmenler gününü kutluyorum    

Bu yazı 391 defa okunmuştur .