Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

ŞAHNAZ USTA

18 Şubat 2024 - 10:41

Gurbette Bir Vefa İnsanı
AĞDAŞLI ŞAHNAZ USTA
 

Şahnaz Usta, Azerbaycanlı bir baba, Osedya’lı sonradan Müslüman olmuş bir anadan dünya’ya gelmişti. Doğduğunda, etrafı komünüzmin sis ve dumanıyla bulanık, kafalar  o sis ve dumanla sarhoştu. İklim böyle olunca, o iklime yelken açanlar da elbette ki ondan nasibini alacak ve o iklime uygun boy atıp gelişeceklerdi. Çocukluğu komünizmin en parlak dönemlerinde geçiren Şahnaz Usta, çok şeyler yaşamış ve çok şeylere şahit olmuştu. İnsanlar, insanlığını unutmuş adeta paletler altında ezilmeyen hiç bir sine kalmamıştı. Din, gönüllerden çekilmiş, insanların etrafında dünyalık süslerle yalancı saraylar inşa edilmişti. Evet, o günlerde herkesin rüyalarını süsleyen, böyle bir dünya vardı. Bu dünyanın sermayesi, iyi bir sistem adamı ve kendine güzel bir iş imkanı sağlamakla hiç bir şeye kafa yormadan denileni yerine getirerek iyi bir komünist olmaktı.
 
Şahnaz Usta, daha erken denebilecek yaşlarda kendini ateizmin duygu ve düşünce kolları arsında bulmuş, bütün hayallerini onunla süslemiş ve geleceğini onun temelleri üzerine bina etmişti. Akılları göze indirgemiş bu sistem, mazi ve müstakbel adına bütün inanç bağlarını kopararak dert ve kederleri içkiyle, nefsin hoş göreceği akla-hayale gelmeyen entrikalarla ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Güya gelecek adına her şey güzel olacak, şeytanın sütten cennet vadetmesi gibi, dünya hayatı bir cennet olarak yaşanacaktı.
 
Böyle bir sistem içerisinde gençliğini geçiren Şahnaz Usta, fıtraten çok naim bir kişiliğe sahipti. O dönemde Rus okullarında okumak bir ayrıcalıktı. Ama asıl ayrıcalık Rus dilini, kafa yapılarını, duygu ve düşüncelerini, sistemlerini çok iyi benimsemekti. O da bu sistemin güzelliğini! duygu ve düşüncesini bütün gönüllere duyuracak, kendine göre bunu bir dava şuuru adına sergileyecekti.
 
Babası duygu ve düşünce itibariyle Müslüman olması, onu bu idealinden döndürmeye yetmemişti. Çünkü onun duygu ve düşüncelerinin üzerine ateizm bir karabasan gibi gelip oturmuş, başka düşünce ve sistemlere barınacak yer bırakmamıştı. Rus diline hakim birisiydi.  Rusça bilmek, Rus okulunu bitirmek, ideolojisini benimsemek iyi bir makam, iyi bir iş, karnını doyuracak kadar bir gelire sahip olmanın olmasa olmaz şartlarındandı.
 
O, bütün bu badireleri geçerek sisteme sadakat ve vefasını ispatlayıp,  komünist kimliğini büyük bir heyecan ve gururla cebinde taşınıyordu. Artık bundan sonra hizmet zamanıydı. Önce yaşanmalı sonra anlatılmalıydı. Bundan dolayı başta babası olmakla, karşısına çıkan herkesle dini mevzular üzerinden tartışmaya girmekten geri kalmıyor, etrafındakilere Allah, peygamber, cennet ve cehennemin sadece bir safsatadan! ibaret olduğunu, bunların gerçek dışı birer uydurma olduğunu isbat etmeye çalışıyordu.

Takvimler 1989 yılını gösterirken, o yıkılması bile hayal edilemeyen sistem eskimiş ahşap bir ev gibi,  her tarafından çatırdılar gelmeye başlamış ve ardından da Kisra’nın burçları gibi yere serilmeye başlamıştı. Evet, O güzel sistem! parçalanmış, hayalleri süsleyen sütten cennetler cehenneme dönüşerek yok olmuştu. Açılmayan kapıları ardına kadar açan komünist kimlikleri, Lenin madalyaları eskici pazarlarında meraklılarını beklemeye çoktan başlamıştı bile.
 
Güneşe Göç Var da…
Birkaç yılını bu duygu ve düşünce dünyasında kendi nefsiyle mücadele içinde geçirdi. 1993 yılında yaşadığı şehirde bir Türk koleji açıldığını duyar. Çok istemese de Kayınbiraderi olan Sahip Dayı’nın da teşvik ve ısrarı üzerine iş başvurusunda bulunur ve burada işe başlar. Görevi şoförlüktü ve hafta içi her gün Türkiyeli birkaç genci 120 km uzaklıktaki üniversiteye getirip-götürmek olacaktı. Tabi ki bu iş onun hiçte alışık olduğu bir iş değildi. Ama yapabileceği başka bir şeyde yoktu ve onun da para kazanmaya, ailesini geçindirmeye ihtiyacı vardı.
 
Şahnaz Usta eski sistemden gelen bazı alışkanlıklarıyla her gün taşıdığı bu gençlerin davranışları dikkatinden kaçmamıştı. Bu gençlerin hal ve hareketleri konuşmaları, insanlara davranış şekilleri, gülüşleri ona çok farklı gelmişti. Çok genç görmüştü ama, bunlar onların hiç birine benzemiyordu. Onları üniversiteye bırakınca akşama kadar da dersten çıkmalarını bekliyor, bu zaman zarfında gençlerin yolculuk esnasında okuduğu ve arabaya bıraktığı kitapları okumaya çalışıyordu. Türkçe okuyabiliyordu ama, tam manasıyla anlatılmak isteneni anlamakta biraz zorlanıyordu.
 
Zaman ilerledikçe gençlerin kitaplarından okuduğu her kelime, her cümle ruhundaki boşluklara adeta can suyu olarak damlıyordu. Sanki iliklerine kadar kök salan komünizmin o melun kökleri dikenli bir tel gibi ruhunu yırta yırta çıkmaya başlıyordu. Rahmet yüklü bulutlar yavaş yavaş semasında çoğalırken, sadece bir şimşek çakıp, gök gürlemesi ona müjde olarak yetecek, arkadan rahmet dolu damlalar çatlamış gönül dudaklarına bir şebnem misali dokunacaktı. Vahşi’lere rahmet olup, dünyalarını bahara çeviren Kur’an ayetleri, sonunda onun da imdadına yetişerek rahmet damlalarının düşmesine vesile olacaktı. Şahnaz usta bu yaşananlar karşısında kendinden geçmiş, okudukça coşmuş, coştukça ruhunun derinliklerindeki kir ve pas bir anda yumuşayıvermişti. Bu işin tadını iliklerine kadar hissetince, yolcularıyla daha sık beraber olmanın yollarını arıyor, aklına takılan her soruyu onlarla müzakere ediyordu. Çok kitap okuyor, okuduklarını hazmederek hayatına düstur yapmaya gayret ediyordu.
 
Her Şey O’nunla (cc) Güzel
Şimdilerde pençesinden kurtulduğu inançsızlık sisteminin kendisine manen neler kaybettiğinin muhasebesini yapıyor. Bununla da  İslam dininin getirdiği huzur ve mutluluğu bahşeden Rabbi’ne şükrederek, psikolojik yüklerini, vicdan sızılarını, ruhunun ızdıraplarını ve yüreğindeki sarsıntıları dualarına yükleyerek gerçek cennetlere ulaşmanın mutluluğunu yaşıyor.
 
Yıllar sonra insanlık treninin buluştuğumuz Gülüşler, Sahipler, Ferideler, Azerler, Sevinçler, Aydınlar, Adileler, İbrahim Haliller, Hatıralar, Yagutlar, Amalyalar, Dünyaminler, Rafikler,   Cavanşirler, Asifler, Raminler  ve daha nicelerini bizim gözümüzün nuru, umutlarımızın gururu oldu. Gurbet diyarında evleriyle beraber gönülleri de bize açan bu insanlar, sofralarına bir kaşıkta bizim için koydular.  Gönüllerimizdeki tahtına kurulup oturan bu yüreği güzel insanlar asla unutulmayacak ve gelecek adına bizim tarihi şeref albümümüzde sonsuza kadar yerlerini koruyacaklardır. Çünkü bunlar bizim tarihimiz, bizim huzur kaynağımız,  bunlar bizim ailemiz, bunlar bizim dayanak noktamızdır. Onlar her zaman bizim dünyamızda bir yad-ı cemil olarak kalacak ve kendi ailemizden biri olarak gönüllerimizde ve dualarımızda ebedi olarak yaşayacaklardır.
 ‘’Şimdi onlar uzakta ben uzaktayın,  Allah’ım sen her kuluna, hep sen yakınsın.  Rabbim hep sev onları  ayırma rahmetinden, mahrum etme merhametinden.’’ Amin.
     
 
*Yaşanmış bir hayat hikayesinden derlenmiştir.
 

Bu yazı 1034 defa okunmuştur .