Bazı fıkralar, bazı hikâyeler vardır ki,onlar her döneme hitap...
Reklam
Recep Bayraktaroğlu

Recep Bayraktaroğlu

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

Bazı fıkralar, bazı hikâyeler vardır ki,onlar her döneme hitap eder, hep günceldir

06 Haziran 2018 - 13:48

Bazı fıkralar, bazı hikâyeler vardır ki yeri gelince ondan daha iyisi bulunamaz.


Mesela, “Dur bakalım n’olacak?” diye bir fıkra vardır ki!
Adam iş gezisine çıkmış, dönmüş, akşam yemekte karısına sormuş:
“Eee anlat, bakalım, ne var, ne yok?”
Kadın, şuradan, buradan bir şeyler anlatmış, adam yetinmemiş:
“Başka başka ne var?”
“Valla ne olsun işte, bir de şey oldu ama!”
Adam hemen dikilmiş:
“Nedir, ne oldu?”
Kadın başlamış anlatmaya:
“Yahu geçen gün çarşıya çıkmıştım, peşime biri takıldı. Bilirsin ben sokakta çok ciddiyimdir, yüz vermeden yürüdüm, gittim ama biraz sonra baktım ki herif peşimde...”
“Eee, dur bakalım n’olacak?”
“Dairenin kapısını açtım, döndüm kapayacağım, adam da içeri girmez mi?”
“Eeee, dur bakalım n’olacak?”
Neyse paketleri bıraktım, yatak odasına geçtim, adam da benimle beraber...”
“Eeee, dur bakalım n’olacak?”
“Perdeleri kapattım, soyundum, dökündüm, çok yorgundum, şöyle bir yatağa uzandım, baktım adam da benimle birlikte yatakta...”
“Eeee, dur bakalım n’olacak?”
Kadının tepesi atmış:
“Ulan salak, daha dur bakalım n’olacağı kaldı mı? Olanlar oldu, anlasana!”
Her şeyi, her olayı. “Dur bakalım n’olacak?” diye aptal aptal seyredenlere sunulur.
***
Köyün birinde dört vakit namaz kılarlarmış, lakin o bile çok gelirmiş...
Hocayı yakalayıp, kasabaya göndermişler:
“Git, şu kadıya söyle, dört vakit namaz bize çok geliyor, şunu üç vakite indiriversin!”
Hoca gitmiş, gitti gelmez, uçtu konmaz, hiç haber yok!
Ama hoca ne yapsın, nasıl kadıya gidip, şu namazı  üçe indir desin, zaten bir vakit eksik kılıyorlar... Fakat başka çaresi de yok, köy halkı ondan haber bekliyor...
Bir gün bütün cesaretini toplayıp, kadının huzuruna varmış:
“Kadı efendi bir maruzatım var!”
“Söyle!”
“Bizim köy halkı, üç vakit namaz kılmak istiyor!”
“Ne demek o?”
“Şimdiye kadar dört vakit kılıyorlardı ama bu da fazla geliyormuş!”
Kadı yerinden fırlamış:
“Bre yıkıl git karşımdan, namaz beş vakittir, melunlara söyle, bir daha duymayayım, beş vakit namaz kılacaklar!”
Hoca çıkmış yola, gece gündüz yol almış, uzaktan köy görünmüş...
Köylü de gözcü çıkarmış, hocayı bekliyor...
Hoca ses menziline yaklaşınca hep birlikte bağırmışlar:
“İndirdi mi, indirdi mi?”
Hoca elini tahmin edeceğiniz gibi yumruk yapıp sallamış:
“Nah indirdi, bindirdi, bindirdi!”
Gelenin, gidenden çok iyi olacağını sananlara sunulur!
***
Beyin oğlu, Çingene’nin kıza âşık olmuş, ya kızı alacak ya canına kıyacak...
Oğlanın babası kalkmış, Çingene’nin kulübesine gitmiş, utana, sıkıla, ellerini ovuştura ovuştura halini arz eylemiş:
“Çeribaşı hazretleri, bizim mahdum, sizin pek kıymetli, nadide kerime hanımınızın desti izdivacına taliptirler... Lütfen bu arzumu kabul buyurmanızı hassaten, rica ederim, kerem buyurun efendim!”
Çingene bir celallenmiş ki sormayın gitsin!
“Yıkıl git karşımdan be adam, benim senin oğlun gibi züppelere verecek kızım yok, defol, çık dışarı!”
Zavallı adam, bitkin, perişan eve dönerken yolda mahallenin kabadayısına rastlamış; başına gelenleri anlatmış...
 
Kabadayı teselli etmiş:
“Merak etmeyin beyefendi, siz onu bana bırakın, siz düğün hazırlığına başlayın!”
Kabadayı ertesi sabah yola çıkmış, Çingene’nin kulübesini görür görmez basmış narayı:
“Ulan çeribaşı ben geldim!”
Çingene fırlamış dışarı:
“Buyurun beyzadem buyurun, hoş geldin, sefa geldin, emret!”
“Ulan sen kim oluyorsun da beyin oğluna sümüklü kızını vermiyorsun! Yakarım lan seni!”
Çingene boynunu bükmüş:
“Aman beyzadem, kızını vermemek ne demek, istemesini bilmeli... Kızı gelip böyle isteseydi vermez miydim?”
Kiminle, nasıl konuşulacağını bilmeyenlere sunulur...

Bu yazı 5855 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar