MASKE, MESAFE VE TEMİZLİK!
Reklam
Süleyman GÜNER

Süleyman GÜNER

[email protected]
  • Instagram
  • LinkedIn

MASKE, MESAFE VE TEMİZLİK!

24 Eylül 2023 - 19:37



MASKE, MESAFE VE TEMİZLİK!
Nasıl besleniyorsunuz?
 
Beyin mi daha aklıdır,
ikinci beyin olan mide mi?
 
Düşünsenize;
en büyük şansınız aklınızdır
ve nasıl kullandığınız da seninle alakalıdır.
 
 
 
Mümin insan depresyona girer mi? Girer, belki daha geç girer ama girer. Daha erken iyileşir,  iman ve inanç insana bu anlamda destek sağlar. Psikolojik rahatsızlık da karın ağrısı, nezle, girip gibidir, herkes bir kısmıyla hasta olabilir. İnsanın doğal yapısına aykırı dayatılan bir yaşam ve hayat tarzı insanın ruhunu da zihnini de bedenini de hasta ediyor.
 
İnsanların tek bildiği o an yaşadığı hayatıdır. İnsanların nasıl yaşamak istediğine dair bir de sevdiği bir hayat vardır. Yaşadığı hayat ve yaşamak istediği hayata ilaveten yaşamayı doğru bulduğu bir hayat felsefesi daha vardır.  Yönü ve yolu farklı bu hayatlar arasında makas ne kadar açılmış ve büyümüş ise sorunlar da o derece büyük ve çözülmesi zor oluyor; dar ve küçülmüş ise sorunlar da küçücük ve çözülmesi de o nispette kolay oluyor.
 
Mutluluğun da mutsuzluğun da yaşandığı durumların temelinde akıl ve irade sağlığı vardır. Düşünsenize; en büyük şansınız aklınızdır ve nasıl kullandığınız da seninle alakalıdır.
 
Sözün ve günün sonunda herkes güzel konuşuyor fakat iş yaşamaya gelince de işler bambaşka oluyor; bir zihin körlüğü ve irade tutulması yaşanıyor. Sağlıklı ve huzur dolu bir hayatın temelinde aslında kıskıvrak bir akıl ile çelik gibi bir iradeye ihtiyaç var; diğer her şey ve her kabiliyet var; un var, şeker var, su ve ateş de var; lakin en çok da helva yapacak akıl kıtlığı ve irade zayıflığı var. Hayatın her alanındaki kördüğüm olmuş sorunlar var, sorun varsa çözümü de var fakat çözümleme ve çözülme önce gerçeği kabul edebilmekle başlıyor; kader gayrete âşıktır, çözüm yavaş yavaş ve adım adım gayretlendikçe ardı sıra geliyor.
 
Bir insan, dünyada cehennemi yaşamak istiyorsa kıyas yapsın! Kendini kendisiyle, kendini başkalarıyla, kendini alttakiyle üstekiyle, sağdakiyle soldakiyle ölçsün, biçsin, tartsın, kıyas yapsın… Kıyas yapan insan hata yapmıştır. Çünkü herkesin imkânı başkadır, imtihanı başkadır; o benden kötü, çok şükür demek de yanlıştır, o benden iyi, mahvoldum demek de yanlıştır. İblis, kıyas yaptığı için huzurdan kovulmuş ve lanetlenenlerden olmuştur, onun hatası Âdem ile kendini kıyaslamaktı. Kabil de şeytani bir kıyas yaptığı için kardeş katili olmuştur, onun hatası da kurbanı kabul olan kardeşi Habil ile kendini kıyaslamak olmuştur; Yakup (as)’un çocuklarının, Yusuf ile kendilerini kıyasladıkları gibi... Bütün hataların merkezinde kıyas var; öyleyse dünyada cehennemi yaşamak istiyorsa kıyas yap!
 
Kıyas yapmadan, etrafımızdakilerden uzak kalarak, fenomenolojik bir usulle, diğer her şeyi paranteze alarak kendi hayatımıza odaklanmaya ihtiyacımız var. Çünkü kendi hayatımızı yaşamak öyle değerli ve öyle derin bir sorumluluk gerektirmektedir ki ancak başkalarını paranteze ve kendimizi o merkeze alarak ve kendimize odaklanarak bu sorumluluk yükünü kaldırabiliriz. Bir de bulunduğu noktaya göre, ulaşılamaz ve imkânsızla kıyas var ki o bambaşka bir şey. İnsanlar fabrika ayarlarına dönmek zorunda, yoksa ne o dönülen yön yön değil;  ne o gidilen yol yol değil…
 
Sağlıklı ve huzur dolu bir hayatın temelinde, aslında kıskıvrak bir akıl ile çelik gibi bir iradeye ihtiyaç var! Akıl ve irade varsa aslında çözümde kolay: İnsanların, son zamanlarda organik beslenme hassasiyeti var; organik olmayan ve bir şekilde yapısı bozulmuş gıdaların beden sağlığını ciddi şekilde bozduğunun da farkındalar ve daha sağlıklı bir yaşam için bedeller de ödemekteler. Oysa aynı insanlar, ağızdan girenlerin mide ve bağırsaklar üzerinde bıraktığı etkiye dikkat ettikleri kadar, göz ve kulak yoluyla beyne ve kalbe ulaşanlara dikkat ediyorlar mı? Hayır! Hem ağız yoluyla alınanlara hem de göz, kulak ve diğer giriş yollarıyla beyine, kalbe ve mideye ulaşanlara dikkat edildiği takdirde, özlerine ve yaratılıştan getirdikleri fabrika ayarlarına döndükleri için, insanlar hem ruhen hem aklen ve kalben ve hem de bedenen çok daha sağlıklı, güçlü ve kuvvetli olacaklardır. Nasıl ki önüne gelen her şeyi yemiyorsan, ağzından girenleri seçiyorsan, duyacaklarını da seçeceksin, bakacaklarını da seçeceksin; her önüne geleni yemediğin veya yiyemediğin gibi her önüne gelene de bakmayacaksın ve her sese de kulak vermeyeceksin…
 
Salgın süreci güzel şeyler de öğretti bize: Virüsten korunmak için maske, mesafe ve temizlik, hayatın rutini haline geldi bu süreçte. Ümitsizlik, karamsarlık ve kötülük virüsünden de bu üçlü bize kalkan olur aslında: Maskeyi ağzımıza taktığımız gibi gözümüze ve kulağımıza da takarsak ne her şeyi görürüz ne de her şeyi duyarız. Kötü ve çirkin ses ve görüntülerin olduğu mikroplu yerlerde maskeyi takarsak, bir filtreleme geliştirebilirsek; kirpikleri indirirsek, araya bir mesafe kayarsak, oradan uzaklaşırsak; her yana her yere virüs saçan karamsar, kötümser ve umutsuz insanlarla aramıza bir mesafe bıraksak? Ne kadar güzel olur! Virüs, belli bir kıvamda kalırsa, bol su içer, açık ve temiz havada kalırsanız, iyi de beslenirseniz, vücut kendini toparlar, zarar veremez hale gelir ve iyileşir. Psikolojik yapımız da bunun gibidir aslında: Göz ve kulaktan giren virüslere maruz kalındığında bol su (doğru bilgi) içiniz. Doğru bilgi kaynaklarında beslenin, gün ışığında (değerler ile) kalınız. Kök değerleri hayatın merkezine alın ve yaşayınız. Psikolojik yapınızı güçlü, kuvvetli, zinde ve temiz tutunuz. Midenize yaptığınız gibi kalbinize ve beyninize de yatırım yapınız; temizleyin, temizlenin ve tertemiz olunuz.
 
Beyin mi daha aklıdır, ikinci beyin olan mide mi? Cengiz Aytmatov, ‘Mide beyinden daha akıllıdır. Çünkü mide kusmayı bilir, beyin her pisliği yutar.’, der. Midenin temizliği ağızdan girene, kalbin ve zihnin temizliği öncelikle göz ve kulaktan ve diğer duyu organlarıyla girenlere bağlıdır. Mide ve bağırsaklarda olduğu gibi kalpten ve beyinden de çer çöpleri, biyolojik ve psikolojik bünyesi sağlıklı bireyler olmak için temizlemek şart ve de gereklidir.
 
Kimseye ama hiç kimseye, kirli ayaklarıyla kalbinizde ve beyninizde gezmeye ne fırsat ne de imkân verin; gözlerinizi kapatın ve kulaklarınızı tıkayın onlara! Peygamberimiz (sas) söyle buyuruyor: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45.) “İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim, Birr, 146.)
 
Zihnimize ve kalbimize, midemiz kadar sahip çıksak; seçsek, elesek ‘bana ne, sana ne, ona ne’ diyebilsek, her şey çok daha iyi olacak, hayat ve bütün dünya güzelleşecektir. Kimse kimseden bir şey öğrenemez hale geldi; sohbetler kıyl u kâlden ve kıyl u hâlden öteye geçemiyor artık.  Ziyarete giderken baklava yanın da bir de güzel bir söz ve iltifat, hakikate dair bir bilgi götürebilsek, midesi ile birlikte hem gönlü ve hem de beyni güzel şeylerle donatmış olacağız. Evet, bu bir tercihtir ama hakiki tercih de budur. Doğru bir kıyas, maddi ve manevi sağlıklı bir beslenme ve doyum sonucunda ancak aklıselim ile mümkündür.
 
Gözü ve kulağı korusak, kalbi dinlesek ve kafayı çalıştırsak ne istediğimizin farkına varacağız, son noktada ben istedim, diyebileceğiz aslında… Beyin çok yüksek sesle konuşuyor, onun sesi yükseldikçe de kalbin sesi çıkmıyor, cılız çıkıyor; ne kulak duyuyor ne de göz görüyor.
 
Karamsarlık, kötümserlik ve umutsuzluk virüs gibidir ve bulaşır. Ancak olumsuzluklarına engel koyarak; maskeyi takarak, uygun mesafede durarak insanların derdini anlatmasına da izin verin. Bana kendi derdini anlat, belki birlikte çözebiliriz; derdini anlatanı dinle ama ona derdini daha da derinleştirecek bir gaz da verme. Bana kendi derdini anlat!
 
Karamsarlık, kötümserlik ve umutsuzluk virüs gibi bulaşıcıdır. Ancak virüslerden de, mikroplardan da daha hızlı bulaşan bir şey daha var: Sevgi, merhamet ve şefkat! Sevgiyi, merhameti ve şefkati önce kendinize bulaştırınız, sonra en yakınlarınıza, çevrenize ve tüm dünyaya bulaşsın…
 
Bir insana her şeyi öğretebilirsin ama şahsiyet ve karakteri öğretmezsiniz. İnsan hata yapabilir, kusuru olabilir, eksiği fazlası da olabilir; hayat yolculuğunda bunlar küçük şeyleridir. Bir insanda lakaytlık, ikiyüzlülük, vurdumduymazlık, hadsizlik huy haline gelmişse; bunlar hayat yolculuğunun önüne dizilmiş çok büyük taşlar ve kalın duvarlardır.
 
Ve herkes her şeyi biliyor; biliyorsanız, bildiğiniz şeyleri yapın! Bildiğini yapma ve yaşama konusunda akıl ve iradede zayıflık, kötüye karşı set, iyi ve güzele doğru revan olma duruşunda ciddi sorunlar var aslında. “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. …” (Mülk, 67/2) ayeti hayata bakışın formülünü vermektedir aslında. Hayat çözülmesi gereken bir sorun değil, yaşanması gereken bir gerçektir aslında; farkında değilsiniz ama en kötü düşmanın kendi sinir sistemindir aslında…
 
Alışkanlıklara dönüşen davranışlar, insanların en güvenli limanları gibidir; ama aynı zamanda da iki ucu keskin bıçak gibidir. Konforundan çıkamayanlar, ezberledikleri alışkanlıklarından kurtulmak için debelenirler ama çıkamazlar o kör kuyularından. Alışkanlıklar ezberlenmiş yollar, ezberlenmiş kararlar, ezberlenmiş uygulamalardır; ezberler bozulduğunda, alışkanlıklar da o zaman değişir ancak…
 
Ölü bir psikolog doktorun günlüğünde yazıyordu: Bazı insanlar çoktan ölmüştür ama yaşamak zorundadır. Zamanı geldiği ve öldüğünde ise eksik olan toprak üzerlerine atılacaktır.
 
Okuduğumuz, dokunduğumuz, dinlediğimiz, baktığımız, gördüğümüz; düşündüğümüz, anladığımız ve yaptığımız ezberlerin bozulma zamanı gelmedi mi artık, ey güngörmüş insan?
 
24.09.2023
 

Bu yazı 643 defa okunmuştur .