Reklam

1. DÜNYA HARBİNDE KARADENİZ KADINLARI...

18 Nisan 1916 tarihinde Trabzon'un Rus’lar tarafından fiilen işgale uğramasından sonra Giresun ve Ordu limanları 3. Ordu’ya gerekli zahire ve malzemelerin sevk edildiği yerler durumuna gelmişti.

1. DÜNYA HARBİNDE KARADENİZ KADINLARI...

18 Nisan 1916 tarihinde Trabzon'un Rus’lar tarafından fiilen işgale uğramasından sonra Giresun ve Ordu limanları 3. Ordu’ya gerekli zahire ve malzemelerin sevk edildiği yerler durumuna gelmişti.

1. DÜNYA HARBİNDE KARADENİZ KADINLARI...
09 Mart 2021 - 09:02


* NAİM GÜNEY

18 Nisan 1916 tarihinde Trabzon'un Rus’lar tarafından fiilen işgale uğramasından sonra Giresun ve Ordu limanları 3. Ordu’ya gerekli zahire ve malzemelerin sevk edildiği yerler durumuna gelmişti. Ordu halkı Artvin, Rize, Trabzon ve Gümüşhane bölgelerinden göç etmek zorunda kalan muhacirlerin yol ve iskele üzerilerinde “ibate ve iaşe” ediyordu. 1. Dünya savaşı ve sonrası Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi bölgemiz insanı kendi imkanlarını muhacir durumdaki insanlarla paylaşması sonucu çok açlık ve sıkıntı çekmiştir. 
1916’dan itibaren Üçüncü Ordunun ihtiyaç duyduğu erzağın bir kısmı Ordu'dan Mesudiye'ye ve Giresun'dan Tamdere'ye gönderilmeye başlanmıştı. Balkan Savaşları sırasında kurulmuş bulunan "Tekâlif-i Harbiye" kararı gereği bu sevk işlemi için yöredeki kasabalarda "Mekkâre Birlikleri “de kurulmuştu. Bu sırada vilayetteki Mekkâre Birlikleri için kullanılması gereken taşıma araçlarının çoğu ordu menzilinin hizmetinde bulunmaktaydı. Halkın elinde kalan az miktardaki hayvan ise bakımsız ve hasta olduklarından bunlardan da gerektiği gibi yararlanılamıyordu. Bu durumda askeri nakliyat için tek bir çare kalmıştı. O tek çare de cepheye gidemeyecek durumda yörede bulunan kadın, çocuk ve ihtiyarların askeri malzemeleri iç cephelere sırtlarında nakil etmekti. 
Mekkâre birlikleri adı altında kurulan bu sistemi yürütmek için Ordu’lu genç kadınlardan birlikler oluşturulmuştu. Yükleri taşıyacak olan bu kadınların başına yaşlı bir erkek ve iki jandarma konmuştu. Bu şekilde düzenlenen sistemle kadınlar bir kasabadan öteki kasabaya kadar yükleri taşıması sağlanacaktı. Ordulu kadınlar da idare tarafından oluşturulan bu mekkâre birliklerinde gönüllü biçimde cephe gerisinde görev almışlardı. Limandan gemilerden mavnalarla kıyıya taşınan erzakları Ordu’lu kadınlar Ulubey’e kadar sırtlarında taşımak için askerlik şubesi önünde bir araya gelmişlerdi. Kocaları ve kardeşleri çeşitli cephelerde savaşırken, Ordu’lu genç kadınlar da 3. Ordu’ya gidecek olan yiyecek ve giyeceklerden oluşan yükleri sırtlanmışlardı. Ordu’lu kadınlardan oluşan Mekkâre birliklerinin güzergahı Ordu-Ulubey-Gölköy-Mesudiye-Zara şeklindeydi. Ulubey’e kadar yükleri götüren Ordu’lu kadınlar orada yükleri indirip yeni yükleri taşımak için yaya olarak Ordu’ya geri dönüyorlardı. Ulubey’de bekleyen kadınlarda orada bulunan eşya ve erzakları Gölköy’e kadar naklediyorlardı. Gölköy’deki kadınlarda Mesudiye’ye kadar sıralı olarak yükleri taşıyorlardı. Mesudiye’dekiler de Zara’da kurulan toplanma merkezine kadar taşıma işlemine devam ediyorlardı.
Bu kadınlar kendilerine verilen bu zor görevi gerçekten insan gücünün çok üstünde gayret göstererek fedakarca yerine getirdiler. Bir kadının kar üstünde arkasında 30-40 okkalık yük ile 70-80 km mesafe yürümesi bunun en bariz ölçüsüydü. 3. Orduya karınca kararınca yiyecek ve giyecek taşıyan kadınlı çocuklu Karadeniz halkı savaşın cephe gerisindeki yükünü sırtlanan isimsiz kahramanlardı. Ordunun ihtiyacı için erzak ve malzemeyi sahilden içerilere taşıyan kadın ve çocuklar bu taşıma sırasında büyük zorluk ve sıkıntılara maruz kalmışlardır. Yükleri taşırken annelerin yanından ayrılmayan bazı çocukların donarak öldüğü bile olmuştu. 
Araştırmacı Yazar Mithat Baş, Mekkâre Birliğinde görev yapanlardan birisinin de babaannesi olduğunu hatıralarına ve anlatılara dayılı olarak bir makalesinde şöyle yazmaktadır. 
"… Dünyada hiçbir ülkenin kadınları, bu kadar yolu sırtlarında yükle, bir amaç için kat etmemişlerdir. Ama Türk kadınları 150 km.lik bu yolu sırtlarında yükle çiğnemişlerdir. Bunlardan birisi de babaannem İpek'tir. Babaannem Mesudiye-Üçyol Köyü'nden teslim aldıkları askeri yiyecek ve giyecekten oluşan bu yükleri, başlarında "Mekkâre başı" Ahmet Efendi olduğu halde iki jandarma nezaretinde Zara'ya kadar taşıdıklarını anlatıyordu. Bu mekkâre birlikleri hemen her köyde oluşturulmuştu. Mesudiye'den Zara'ya 7 günde gidip yedi günde dönerlerdi. Kendilerine ailelerinin ihtiyaçlarında kullanmaları için, Zara'ya kadar taşıdıkları yük karşılığı olarak ikişer batman tuz verilirmiş…”
KARADENİZLİ GAYRİMÜSLİM KADINLAR BİLE ASKERİ NAKLİYATA YARDIM ETMİŞLERDİ.
Ordu Rus taarruzu karşısında Kemah-Tirebolu hattına çekildikten sonra sevkıyat hususundaki müşkülat iyice artmıştı. Bunun üzerine 3. Ordu Komutanının 1916 Eylül'ünde verdiği bir emirle 8-10 yaşından büyük çocuklardan hamile kadınlara varıncaya kadar az çok sırtında yük taşıyabilecek durumda olan herkes sevkıyata mecbur tutulmuştu. Bu şartlar altında sadece Müslümanlar değil, Rum ve Ermeni ihtilalcilerin tahriklerine rağmen devletine bağlı kalan bölge gayrimüslimlerinin bir kısmı da kadın ve erkeklerine, hatta çocuklara varıncaya kadar gece gündüz demeden can ve mallarını feda edercesine nakliyat yapmışlardır.
Karadeniz bölgesinde devlete isyan teşebbüsünde bulunan bazı Rumlar iç bölgelere göç ettirilirken, bu cemaate mensup sağduyulu vatandaşlar ordunun şiddetli yiyecek sıkıntısı içinde bulunduğu dönemlerde erzak sevkıyatı yapmaya devam etmişlerdir. Bu hizmetlerinden dolayı Mehmet Vehib Paşa, Giresun Metropoliti Lavzinos Efendi'ye 4 Ocak 1918 tarihli bir teşekkür mektubu bile göndermiştir.
Akabinde düşmanlarımız yine boş durmadı. Biz Türkleri asırlardır yaşadığımız bu topraklardan söküp atmak, yok edemedikleri Türk ulusunu ortadan kaldırmak için yeni senaryolarını uygulamaya koydular. Mondros mütarekesine müteakiben ülkemizin her köşesini işgal ettiler. 
Milli Mücadele dönemi boyunca Türk kadını sorumluluklarının bilinci ile ülkemizin işgalden kurtuluşu için bizzat ön cephede savaşa katıldı. Dünyanın en modern, en güçlü silahlarına karşı tereddüt etmeyerek bu uğurda canından, malından, evladından vazgeçti. Kendisi aç olsa bile orduya erzak gönderen bu milletin kadınları, savaş sürecindeki yokluk, yoksulluk ve yorgunluğun yanı sıra verem ve sıtma gibi hastalıklara rağmen yurdun her köşesinde kurtuluş hareketine katıldı.
Anadolu kadınının mücadelesi yalnızca cephe mücadelesi ile sınırlı kalmadı. Cephe gerisinde de yaralıların bakımını yapmak, cepheye cephane taşımak, cephane imalathanelerinde çalışmak, askerler için dikimhanelerde giyecek dikmek, ordu için yiyecek, giyecek ve para toplamak, işgalleri protesto etmek için mitinglere katılmak, protesto telgrafları çekmek ve cemiyetler etrafında örgütlenmek şeklinde düşmana karşı vatanını koruma şeklinde gerçekleştirdi. 
Üstün bir kahramanlık örneği sergileyerek tarihe adlarını altın harflerle yazdıran Türk kadının, bugün düşmandan temizlenmiş her karış toprakta emeği, kanı ve gözyaşı bulunuyor. İşgal altına girmiş ülkemizin bağımsızlığının kazanılmasında unutulmaz fedakar hizmetleri olan analarımızın, bacılarımızın, kadınlarımızın “8 Mart Kadınlar Günü'nü” en kalbi duygularımla kutluyorum.
KAYNAKLAR:
Prof. Dr. Tuncay Öğün- Muğla S. K. Üniversitesi “Savaşı Omuzlayan İsimsiz Kahramanlar” adlı makalesi
Mithat Baş- Araştırmacı Yazar- “Ordu Yöresi Tarihi” Ordu Belediyesi yayınları, 2012- Ordu

GUZELORDU YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI

Bu haber 1120 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum