BİR İNSANLIK DRAMI
Reklam
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

BİR İNSANLIK DRAMI

27 Mart 2023 - 09:11

BOYKOT DEVRİNE DOĞRU -1
 

İnsanlığa gönderilen son Peygamber Hz. Muhammed (sav), sadece insanlar için değil, bütün canlılar için de bir rahmet ve merhamet vesilesi olarak gönderilmişti. Bütün zorluklara rağmen kainatın çehresine rahmet mayası çalacak ve insanları bu rahmet deryasından kana kana doyuracaktı.  
                                                                                                                                                   
Uğruna mücadelenin verilip canların feda edildiği, çile ve ızdırapların yaşandığı yüce davalar, her zaman sancılı süreçlerden geçerek, insanlara mutluluk ve adalet getirebilir.                                                                                 Büyük davalar güçlü omuzlar, sadakatli dostlar, vefalı insanlar ister. Bu büyük yükü omuzlayan dava erleri bütün bu işkence ve zulüm altında bile, geçtikleri her ovaya her obaya insanlık adına tohumlar saçarak bahara hazırlık yapmayı da ihmal etmemişlerdi.
 
Sıcak Bir Mevsim Günü
İnsanlık tarihi Arap yarımadasında merhametten, adaletten  uzak kendine özgü bir zaman dilimini yaşıyordu. Merhamet pınarı Efendimiz (sav), katı kalpli, zalim, cebbar ve aynı zamanda insaniyetten uzaklaşmış insanların yaşadığı bu coğrafyada neşet ediyordu. Doğduğunda her taraf karanlık, mevsim kıştı. Sokakları mazlum çığlıklarıyla inleyen Mekke'de, insanlık tarihinin en acımasız günleri yaşanıyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor, kadınlara hayat hakkı tanınmıyordu. Yürekleri merhamet pınarı gibi kaynayan anaların feryatları, gecenin sessizliğinde rüzgar misali çöllerdeki kum taneciklerini sağa-sola savuruyor,  çocuklarının canlı canlı gömülmelerini çaresizce seyrediyorlardı. Bu hayat tarzı ancak canavarlara ve kalpleri canavarlaşan mahluklara has bir hususiyetti.
 
Mekke’de insanlık öyle bir hal almıştı ki, kalplere taht kuran zulüm ve işkence, kadınlık alemine karşı büyük bir cinayete imza atıyordu. Kendilerini doğuran, dokuz ay karnında taşıyan merhamet kahramanı analar alaya alınarak, pazarlarda satılan bir meta olarak görülüyorlardı. Evet, karar çok zalimce idi. Doğan her kız çocuğu canlı canlı gömülecek ve bu topraklarda onlara yaşama hakkı verilmeyecekti.
 
Mekke'de yaşayan bu katı kalpli insanları anlamak için, yaptıkları zulmü anlatmak, analiz etmek yeterli değildi. Çünkü, insan yüreğinin ve merhametinin kaldıracağı ağırlık bellidir. Ondan ağırını kaldırmak, yaşananlara tahammül etmek merhametli bir yüreğin yapacağı bir iş değildir. Çöle kadar uzanan bu yolda, kızgın kumlarda kazılan bir çukara hain bir tekme ile atılan ve üzerleri kumlarla örtülen o masumları canlı canlı gömen bir kalbi anlatmak, vicdan sahibi olan bir gönlün işi değildi. Öyle bir toplum düşünün ki, sadece güçlüler yaşama, karar verme, söz söyleme hakkına sahipti. Onlar o toplumun en şereflileri! o toplumun en elitleri!  o toplumun yürütmesi, o toplumun yargısı; kısacası o toplumun hamisi idi. İşte bundan dolayıdır ki  ya onların safında, ya da düşman ve hainler safındasın. Bunun ortası yoktu.
 
İşte Efendimiz (sav) tam da böyle bir zamanda dünyayı şereflendiriyordu. Gençliğini aralarında geçirdiği Mekkeli müşriklerin güvenini kazanmış, hatta en güvenilir manaya gelen ''emin ''   sıfatına yine onlar tarafından laik görülmüştü. Her konuda onun hakemliğine başvuruluyor ahlakıyla, edebiyle ve davranışlarıyla bütün Mekke'ye örnek gösteriliyordu. Hatta bazı rivayetlerde bir şahıs, uzak bir yere gidecek ve orada uzun sure kalacak ise ailesini yani, namusunu bırakabileceği en güvenilir insan olarak Ebu Talib'in yetimi gösteriliyordu.
 
Şimdi İşler Değişti
Miladi 600’lü yılların başında Mekke şehri insanlık tarihi bakımından çok önemli bir gelişmeye sahne oluyordu.
Bütün bunları bir kenara bırakarak çok iyi tanıdıkları ve bütün hayat karelerini bildikleri bir gencin kendini peygamber ilan etmesi de, Mekke büyüklerinin alışık olduğu bir şey değildi. Hayatında bir kez bile yalanına şahit olmadıkları ve bundan dolayı kendisine '' emin '' sıfatını layık gördükleri bu gence bu defa da yalancı diyorlardı. Demek ki, yıllardır Mekke müşrikleri bu genç tarafından kandırılmıştı! Hal böyle olunca aralarındaki bütün köprüler atılıp, samimiyet esaslı bağlar da koparılıyordu. Bununla da kalmayıp, bu defa onun söylediklerine itibar eden, hayat tarzını benimseyen ve ona sempati duyan herkes düşman ilan edilerek takibe alınıyordu.
 
Bir Peygamber Gelecekse o da bizden olmalıydı
Bu farklılıkların çoğalması ve günden güne gençlerin yeni dine ilgi duyması artık rahatsızlık vermeye başlamıştı. İlk günlerde önemsemedikleri fakir, kimsesiz ama dirayetli bu insanlar, yarın Mekke müşriklerinin huzurunu kaçırabilir, döndürdükleri kirli oyunları ortaya çıkararak onların tatlı hayatlarını acılaştırabilirlerdi.

Mekkeli yöneticiler, önceleri hiç ciddiye almadıkları bu gencin (sav)’in başarısı karşısında kıskançlıklarını daha fazla gizleyememişlerdi. Asıl onları endişelendiren şey, gençlerin Muhammed'e uyması ve onun dinini kabul etmesi değildi. Onları asıl korkutan şey, bu gelişmelerin zamanla, statüleri, düzenleri, dünyalıkları ve menfaatleri aleyhine tehlike yaratacağının farkında olmaları idi.
 
Mekke müşrikleri Muhammed'e uyan bu gençlerin yoksul, kimsesiz, arkalarında herhangi bir kabilenin koruması olmadığını biliyordu ama, bunların bilgili, dürüst, ahlaklı, aydın ve ticari zekası yüksek insanlar oldukları da dikkatlerinden kaçmıyordu.  Bunlardaki değişiklik sadece şirkten ayrılmak ve arınmakla kalmamış aynı zamanda kalp ve kafalarında yaşanan bir durulaşma, gönüllerdeki hak ve adalet duygusu da meydana getirmişti. Bu duygular da Mekkeli müşriklerin hoşlandığı ve sevdiği şeyler değildi.

Mekke'nin ileri gelenleri daha düne kadar bir köle muamelesi ile sömürdüğü bu insanların, elleri altından kayıp gidiyor olması karşısında aldıkları karar netti. Mekke halkı her ne olursa olsun eski dininde kalacak, geleneksel değerlerine ve liderlerine bağlılıklarını sürdüreceklerdi. Ama, bunların yapılabilmesi için de Muhammed ve ona uyanlara karşı da korkunç bir baskı ve yıldırma kampanyası başlatılmalıydı.

devam edecek.  
 

Bu yazı 507 defa okunmuştur .