EĞİTİM ve AHLAK
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

EĞİTİM ve AHLAK

12 Kasım 2023 - 10:58

İnsanlığın hidayet kaynağı olan Kur’an, beşer ufkuna nazil olmakla beraber Rabb’e karşı mesuliyeti, davranış şuurunu, karakter ve kişilik davranışlarını ortaya koymuştur. Bu düzgün karakter ve davranışları ortaya koyanlara mükafat; bunlara kadir olamayan, duygu ve düşüncede berraklaşamayanların da bir bedel ödeyeceğini vurgular. Dünya hayatında her nimetin bir değeri olduğu gibi, bir de bedeli vardır. Bu bedel bazen bir ferdi, bazen bir aileyi ilgilendirse de, bazen de bütün bir toplumu ilgilendirir.
 
Bir millet maddi manevi bir dirilme, bir canlanma ve hayat bulmayı istiyorsa, eğitim ve öğretim sistemine insan şahsiyetini, insan ahlakını ve insana saygıyı yerleştirmek zorundadır. Bunlar, bir bitkinin gelişip boy atması için zaruri olan hava, su, toprak üçlüsü gibidir. İşte bir toplumun gelişip boy atacağı toprak mektep; havası karakter ve güneşi de muallim olmalıdır.  Bu üçlüden mahrum olan bir milletin meyve vermesi ve yaşamını sürdürmesi asla mümkün değildir.

Eğitimde Üç Prensip
Eğitim bilimciler ahlak eğitiminde maddi unsurlar, manevi unsurlar ve ictimai unsurlar diye üç önemli sacayağı formülü ortaya koyarlar. Bu formül geleceğe emin adımlarla yürüyecek bir milletin adeta şimendiferi gibidir. Çünkü eğitim ve öğretim hiçbir zaman tükenmeyen, aşınmayan ve hayatiyetini kaybetmeyen bir enerji istemektedir. İşte bundan dolayıdır ki, okullarda eğitimin ilk adımı kalplere yapılan merhamet aşısıyla başlamalı, kalplere giden yollar muallimin sevgi ve merhametiyle açılmalıdır.
 
 Bununla da her fert önce kendini, daha sonra benliğini tanımalıdır. Şahsi arzularından vazgeçmesini bir aşk, bir yol olarak görmelidir. Nefsin arzularından geçme hali, millete aşık olmanın ilk meyvesidir. Çünkü, aşkın terbiyesi, ferdin şahsiyetinin esasını oluşturur. Milletine aşk derecesinde bağlı olmanın anlatılamadığı ve o duyguların mektep sıralarında gencecik beyinlere yerleştirilemediği müddetçe  gençlerin vatana, millete ve bayrağa saygı duyması beklenemez.
 
Eğitim her şeyden önce bir fedakarlık işidir. Onu sadece bir meslek, bir kazanç kapısı bir makam sandalyesi olarak görmek, ona yabancı olmak demektir.  Muallim; insani  varlığımızı alarak sonsuzluk istasyonunda bekleyen ruha kudretin ve insani değerlerin aşısını yapan kişidir. Çünkü o, duygu ve düşüncelerimizin doktoru, aşka götüren şimendiferimizin sürücüsüdür. O, iksirvari nefesiyle ruh dünyamıza, iradelerimize, duygu ve düşünce dünyamıza aşılarını yapan ilk ruh doktorumuzdur.

İçler Açısı Halimiz
Bir milleti hasta etmek, onu yataklara düşürüp belini doğrultamaz hale getirmek için ona savaş açmak artık hiçbir ülkenin uzun vadeli planları  içinde yer almamaktadır. Bugün sosyal medya başta olmak üzere, evimize kadar sokulan televizyonlar ; mektep ve  muallimin varlığı kaybetmesinden yararlanarak bu ölüm kalım savaşını, bu kültürel istilayı medeniyet kılıfıyla yapmaya ve kültürümüzü istila etmeye çoktan başladı bile.
 
Bugün sokaklarımız manevi desenler üzerine işlenen ahlaksız, karaktersiz, hayasız, saygısız yamalı bir bohçaya dönen gençlerle doldu. Okulda vicdan, adalet, merhamet hükümlerini vermeyi beceremediğimiz gençleri; ruha, kalbe, vicdana, ahlaka ve hepsinden önemlisi Allah ve Peygambere yabancı hale getirdik.  Bugünkü eğitim ve öğretimdeki durumumuz bu facianın tablosunu ortaya koymaktadır. Okul sıralarının makyaj masasına, koridorlarını aşıklar tepesine, ruh doktorumuz muallimi de fayton sürücüsüne çevirmek bir millete yapılan en büyük ihanettir.

Savruldukça Savrulduk
Muallimin kendi çizgisini kaybetmesi gençlerimize öyle bir savrulma yaşattı ki, onları sadece okul sıralarına değil, kendi ailelerine bile yabancılaştırdı.   Sanki gençlerin duygu ve düşüncelerinin hiç yoğrulmaya ihtiyacı yokmuş gibi ahlaki boyut yok sayılarak, sadece tabiatın bir eşyası gibi derslere ağırlık verilerek adeta gençlerin geleceği tamamen bu derslere bağlandı. Bu duygularla beslenen yavrularımız, büyük bir hırsla önüne gelen herkesi yere sererek kazanma ve başarılı olma hırsına kilitlendi. Bakışları adeta at gözlüğü ile kapatılan, hedefe koşmak için gelecek endişesiyle kamçılanan gençliğimizim bu koşturmacada duygu ve düşünceleri çatlatılarak telef edilmiştir.
 
 Biz, teknik ve teknolojinin kirli dünyasını onların temiz kalpleriyle temizlemeye çalıştıkça, manevi duygularımız körelerek bizi biz yapan his ve duygularımız kaybettik. His ve ruh gıdasından mahrum kalan gençler  zalim olup, menfaat makinesi  haline gelerek önüne gelen bütün değerleri öğütüp geçti. Çünkü daha kendi ruh dünyasını kurma aşamasındaki bu gençlere okullarda sadece eşyanın, menfaatin, çıkarın, paranın, makamın bilgisini yüklemeye çalışmak onun benliğini bozdu, duygu ve düşüncede kendini arama  ve aslına dönme azmini de bitirmiş oldu.
 
İşler böyle çığırından çıkarak ruh dünyamızın mimarı muallimler gerçek değerini kaybederse, onların doğuracağı cemiyetten başta siyasiler olmakla üzere hepimiz mesulüz. ‘’ Eğer bir cemiyette alışveriş pazarlıkla yapılıyor, çocuklar birbirini yumrukluyor; her biri birer baba olan büyükler birbirlerinden rüşvet alıp birbirlerinden intikam hırsı besliyorlarsa; eğer fazilet tarih kitaplarında bir efsane diye okunuyor ve ancak büyük lokmayı kazanmasını bilen insan yüceltiliyorsa; mazlumların yanında onların gözyaşlarını kurulayan bulunmuyor ve zalimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorsa…’’   duygu ve düşüncesini Kur’an’dan alarak insanımızın ruh yapısına serpen ve orada filizlenmesini sağlayan  üç bin yıllık kültür ağacımız kurumaya yüz tutmuş demektir.
 
Eğer teknik hırsı, yaşama arzusu ve kazanma hırsı bizi efendiler hesabına feth ediyor, çocuklarımızın ahlak yapısını ihmal ediliyorsak; o zaman makineler kadar gaddar ve merhametsiz, kindar ve hürmetsiz bir gençlik geliyor demektir. Bir an önce devlet olarak buna bir önlem alınamazsa, gençleri bu hale getiren  paçavra eller,  ruhsuz ve şuursuz iskeletler onları alkışlayıp omuzlarda taşımaya devam edecekler. İşte bunlar, bir milletin yıkılışının, yerle yeksan oluşunun sesleridir.  Ne acıdır ki, ağacı kesen balta, ağacın iniltilerini duyamaz.
 
‘’ Cemiyeti yoğuracak ruh, eski Asya’nın hikmetiyle Kur’an’daki ilhamı kendinde birleştirdiği halde, Garb’ın dört asırlık ilmine hayran, zihniyetine sahip, felsefesine aşına olacak Anadolu dervişinin ruhudur.’’ Bu ruhun tekrar mebtep ve medreselere çağırılacağı güne kadar da millet ruhu bu cadı kazanında azap çekmeye devam edecek. Çünkü; ‘’ …Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir…’’ (Ra’d,11) vesselam
 
 
 

Bu yazı 380 defa okunmuştur .