Kıskançlık ve Haset
Reklam
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

Kıskançlık ve Haset

12 Haziran 2022 - 10:06

Kıskançlık ve Haset

İnsanoğlu tarih sahnesine çıktığı günden itibaren yaratılan bütün güzellik ve iyilikleri sadece kendisine layık görme ve onları kendi tekeline alma hastalığından bir türlü kurtulamamıştır.  Hayat damarlarını kurutan, duygu ve düşünceyi içten içe kemiren ve kavga ve huzursuzluğu körükleyen hep bu haset ve çekememezlik güdüsü olmuştur. Tarih bu iki hasletin bir türlü anlaşılamaması ve yanlış mecralarda kullanılmasının örnekleriyle doludur. Meslek kavgaları, komşu sürtüşmeleri, sokak kargaşaları ve hepsinden önemlisi siyasilerin zafer  tartışmalarının altında hep bu gerçek yatmaktadır. Çünkü onlar zaferi, başkalarını küçük düşürme, onları ötekileştirme ve halkın gözünde mahcup etmede görürler. Halbuki zafer, gönülleri fethetmekten geçer. Gönüllere uğramayan hiçbir lider, padişah, şah asla zafere ulaşamazlar. Bir milletin idaresine talip olanlar; ‘’Hakiki zafer, bir tarafın kazanması, öbür tarafın felakete uğratıldığı zafer değildir. Gerçek zafer içinde tarafların birlikte muzaffer olduğu zaferdir’’ ilkesine bağlı kalmadıktan sonra adalet, hukuk ve hizmet adı altına atacakları her adım zulüm ve  hezimetten farklı olmayacaktır.
 
Bünyedeki Mikrop
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız ve insanlık bünyesini bir mikrop yuvası haline getirerek, kardeşi kardeşe düşman haline getiren Haset ve kıskançlıktır. Kıskançlık; ‘’başka bir kişinin bize göre üstünlük gösterdiği ya da sevdiğimiz birisinin başka birisi ile ilgilendiği kanısına varılınca takınılan tutum ve duyulan duygu demektir.’’  Daha duru bir ifade ile takdir edilen, sevilen ve değişik tutkularla bağlanılan birisinin başkasıyla paylaşılamamasıdır. Demek ki, sevginin, mutluluğun ve huzurun olduğu her yerde bu duygu postunu sermiş ve tuzağını kurmuş demektir.
 
Haset ve kıskançlık duygusu hem mahiyet hem de kelime olarak günümüz toplumları tarafından tam manasıyla ayırt edilemediğinden dolayı birbirine karıştırılmaktadır. Aslında hayatımızın her salise ve dakikasını adeta istila eden bu iki duygu, bugün siyaset dünyası başta olmak üzere insani ve İslami olan bütün duygularımızı da kendi boyasına çalarak, her şeyimizi kirletmiştir. Resülullah (sav); “Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır. Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Müslim, Birr, 28) Başka bir hadislerinde;  ‘’Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki bir kişi iyilik namına kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Nesâî ) buyurmaktadır. Kur’an’ı Kerim; ‘’ Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için, insanlara haset mi ediyorlar’’ ( Nisa,54) buyurulur.

Yapılan Yanlışlıklar
Sevgi ve hoşgörünün var olduğu her yerden hırıltılı nefesi duyulan, kültürel değerlerden bağımsız olarak hemen her insanın yaşadığı haset ve kıskançlık kavramları yaratılan her insanda potansiyel bir tehlike olarak bulunmaktadır. Dilimizde haset; kıskançlık ve çekememezlik olarak algılandığından bu iki duygu aynı veya birbirine yakın kavramlar olduğu da düşünülmektedir. Kıskançlık insanoğlunun hayatında en sıkça karşılaştığı duygulardan biridir. Ferdi münasebetler, sıkı arkadaşlıklar, ticari ilişkiler, siyasi tarafgirlikler hep bu kıskançlık faktörünü tetikleyen sebeplerdir. Kıskanç bir insan kendini yiyip bitirme, sürekli başkalarını eleştirme, kendinde olmayan bazı duygulara düşman kesilme, şiddet ve inatçı tutumlarıyla bunun en belirgin özelliklerini sergiler. Kıskançlık sevgiye kurulmuş hain bir tuzaktır. Kıskançlık, kardeşi kardeşe kırdıran, Yusufları kuyuya attıran, Züleyhaları ihanete sürükleyen, şeytani bir ahlaktır. Ondan vazgeçmenin zorluğu da işte burada yatmaktadır.

Sevgi ve merhametin Katili
Her millet, her ırk ve her siyaset erbabı kendisinin başkaları tarafından güzel görünmesini, alkışlanmasını ve sevilmesini arzu eder. Eğer bu sevgi ve bu alkışlanma zamanla başkalarına döner ve onların bir adım önde olmasını sağlarsa, işte o andan itibaren içinde bir şeylerin daraldığını ve mutluğuna gölge düşürdüğünü zanneder. Yani hasetin en belirkin özelliğidir ki, kendisinde olan bir hasletin, bir marifetin, bir kuvvetin, bir makamın ve bir güzelliğin başkasında olmasını istememe halidir. Bugün televizyonlarda seyrettiğimiz siyasilerin birbirlerine akıl almaz şekilde hakaret etmeleri, adalet ve hukuki sistemi kendi çıkarlarına alet ederek, İslami ve insani sınırları zorlamalarının altında yatan hep bu haset duygusu vardır. Çünkü, özellikle siyaset ve siyasilerin, meşrebi ve menşei her ne olursa olsun, hayat damarlarında hep bu duygu gezdiği için, bütün renkleri, bütün desenleri ve bütün güzellikleri kendisinde görürler. 
 
Günümüz toplumlarında özellikle hayat standartlarının yükselmesi, ahlakın, dürüstlüğün karakterli olmanın yerini paranın, makamın ve yandaşlığın alması; İmani ve insani duyguları esir haline getirerek gönülleri de bir mikrop yuvası haline getirmiştir. Elinde iktidarı, gücü ve parayı bulunduranlar ayakta kalmalarını hep başkalarını ölçmeye, onları ötekileştirmeye, onları düşmanlaştırmaya, onları konuşmaya, onların yaptıkları mütevazi şeyleri büyük görmeye bağlamışlardır. Bu mefluç ruhlar zamanla başkalarının tabağındaki yemeğe bakmaktan, kendi tabağındaki yemeğin bile lezzetinden mahrum kalan vampirler haline gelir ve toplumları istila ederler. Bunlar başkalarının yediğiyle, giydiğiyle beslendikleri için, asla hayatlarından ve aile yaşamlarından bile lezzet alamazlar.
 
Haset ve Kıskançlık Arasındaki Fark
Günümüzde özellikle bu iki hasletin psiko-sosyal zararları üzerine bir çok araştırmalar yapılmıştır. Yapılan araştırmalar öncelikle bu iki kavramın birbirinden farklı olduğunu ortaya koymuştur. Kıskançlık, ‘’başkasının sahip olduğu imkanları çekememe’’ olarak tanımlanırken, kapsama alanı hasetten daha geniştir. ‘’ Kıskançlık genelde üç kişi ve daha fazla birey arasında oluşan ve bireylerden birinin diğerini kaybetme korkusu ile beliren, durum ve süreç bakımından da hasetten çok farklı bir durumdur.’’ Haset ise ancak iki insan arasında gelişen ve bu insanlardan birinin diğerinin eksik bir yanının ortaya çıkmasından,  başkalarına karşı zor duruma düşmesinden, rezil olmasından zevk almasıdır. Daha kolay anlaşılması bakımından bu iki kavramı şöyle karşılaştırabiliriz. Bir insanın kendisinde olmayan bir şeye başkasının sahip olduğunu bilmesi hasede sebep olurken, kişinin sahip olduğu bir şeyi başkalarına kaptırma korkusu da kıskançlığa sebep olur. ‘’ Haset (çekememezlik) kendisinde olmayanı veya bir başkasında olanı elde etme arzusudur. Kıskançlık ise elde edilmiş olanı kaybetmeme isteğidir.’’ Haset kendisinde eksik olanla; kıskançlık ise kendisinde olanı kaybetme korkusuyla devreye girer.
 
Bir toplum için en büyük kargaşa sebebi sayın bu iki kavram, Kur’an’ı Kerimde özelikle Yusuf suresinde geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Kardeşi kardeşe düşman haline getiren, aileleri parça parça eden, babaları evlatlarına düşman haline getiren; toplumları kutuplaştıran, siyasileri saldırganlaştıran, halkın ekmeği ve emeğine göz dikerek kitleleri sürüler haline getiren hep bu duygudur. İşte bundan dolayıdır ki;‘’ Bizi en yakından çevirip ruhumuzun derinliklerine saplanan zulümler, dostun, evladın ve kardeşin yaptıklarıdır.’’
 

Bu yazı 631 defa okunmuştur .