DIŞ POLİTİKANIN DİLİ DİPLOMASİDİR
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

DIŞ POLİTİKANIN DİLİ DİPLOMASİDİR

27 Ekim 2021 - 18:49



Necdet Topçuoğlu

Suriye’de meydana gelen olayları tartışmak, ormana girip ağaca takılıp kalmak gibidir. Sağlıklı karar verebilmek için, ormanın geneline bakmak gerekir. Yani büyük resmi görebilmek çok önemlidir. Suriye olayları öncesinde benzeri durumlar Irak’ta da meydana gelmiştir. Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi’nin yok edilmesini birbirinden bağımsız olaylar olarak görmemek gerekir.

Saddam Hüseyin sonrasında Irak’ın Şiiler, Sünni Arap’lar ve Kürtler olmak üzere üçe bölünmesi planlanmıştı. Ancak Kürtlere alan açılması çözülmesi zor bir sorun olarak görülüyordu. Çünkü Kürtler Mesut Barzani güçleri, Celal Talabani güçleri ve Abdullah Öcalan’ın lideri olduğu PKK olarak dağınık bir yapı gösteriyordu. Öncelikle bu sorunun aşılması zorunlu görülüyordu.

O dönemde Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal idi. Devlete rağmen Ortadoğu’da savaşa katılıp, bir koyup üç almak hevesindeydi. Ancak ordu maceracı değildi. Genelkumay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay istifa ederek tepki göstermişti. Saddam Hüseyin döneminde Kürtler merkezi hükümetin sarin gazlı zulmüne maruz kalmış, bir kısmı Türkiye’deki kamplara sığınmıştı. Bu vahşet Saddam Hüseyin’in bacanağı Kimyasal Ali lakaplı komutan tarafından işlenmişti.

Dış politika ve diplomasi derinlik ister. Maalesef Türk dış politikası o günlerde bu derinliği gösterememiştir. Rahmetli Turgut Özal 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi konusunda koalisyon güçleri ile mutabakata varmıştı. Yıllarca bu yasak bölgede Kürtlere huzur operasyonu uygulandı. Çekiç gücün süresi tam 12 defa uzatılmıştır. Saddam Hüseyin devrildikten sonra Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı yapılmış, Abdullah Öcalan da Kenya’da paketlenerek Türkiye’ye teslim edilmişti.

Daha sonra ara hükumette Başbakanı olan rahmetli Bülent Ecevit ABD Öcalan’ı neden bize teslim etti anlayabilmiş değilim deme şaşkınlığını göstermiştir. Halbuki projeyi yürüten üst akıl, koalisyon güçlerini kullanarak, Celal Talabani’yi Cumhurbaşkanı yapıp, Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmekle, Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin lideri olarak Mesut Barzani’nin önünü açmıştı. İşte Türkiye dış politikasının anlayamadığı stratejik ayrıntı bu idi. Türkiye’de iktidara gelen her iktidar ABD’nin güdümünde Mesut Barzani yönetimindeki Kuzey Irak Bölgesel yönetimine kol kanat germek zorunda kalmıştır.

Türkiye’yi yönetenler o tarihlerde Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin kurulmasına karşı çıkmadıkları ve engel olmadıkları için bu gün Suriye’deki olaylar ile mücadele etmek zorunda kalınmıştır. Türkiye bütün komşuları ile sıfır sorun politikası izlediği bir dönemde sebebi anlaşılamayan bir şekilde Suriye ile sorun yaşamaya başlamıştır. Türkiye Beşar Esat yönetimine karşı Suriye muhalefetini desteklemiştir. Esat zor durumda kalınca, Rusya ve İran’ı ülkesine davet etmiştir. Şii olan İran, Irak’taki ve Suriye’deki Şii’ler üzerinden İsrail’e uzanmayı hedeflemiştir. Rusya Akdeniz’deki ve Ortadoğu’daki alan hakimiyetini kaybetmemek için Suriye’de önemli bir yer tutmuştur.

Türkiye ise İran’ın Şii kuşağı oluşturma tavrına karşı, Suriye muhalefetine ABD ile birlikte destek vermiştir. Bu aynı zamanda Suriye’de çoğunlukta bulunan Sünni nüfusun iktidara gelmesini desteklemek anlamına geliyordu. Suriye de Şiiler azınlıkta olmasına rağmen iktidarda, Sünniler çoğunlukta oldukları halde hep muhalefette kalmışlardır. Irak da ise azınlıkta olan Sünniler iktidarda, çoğunlukta olan Şiiler hep muhalefette kalmışlardır. Her iki devletin halkları,  yıllarca Baas Partisi yönetimlerinde baskı altında yaşamak zorunda kalmışlardır.

Türkiye’nin Sünni iktidar oluşmasını destekleme hamlesine karşı, Beşar Esat da karşı hamle yaparak, Suriye’nin kuzeyini Irak’ta eğitilip donatılan Kürt unsurlara terk etmiştir. Böylece PKK, PYD ve YPG örgütleri, Suriye’nin kuzeyde boşalttığı alana yayılmışlardır. Bu arada beklenmeyen bir şekilde, Suriye içinde kafa kesen ve hilafet peşinde olan DEAŞ adıyla radikal dinci bir örgüt ortaya çıkmıştır. ABD bu örgütü kontrol altına almak için, yerel unsurlar olarak görülen YPG, PKK ve PYD ile işbirliği yapma gereğini duymuştur. DEAŞ kontrol altına alındıktan sonra PYD, YPG ve PKK dan oluşan örgüt Türkiye sınırı boyunca batıya doğru yayılma göstererek Akdeniz’e çıkış kapısı elde etme girişiminde bulunmuştur. Türkiye bu örgütün Fırat’ın batısına geçmesini Cereblus ve Afrin’e operasyon yaparak engellemiştir.

Suriye de meydana gelen bu çatışmalar sonucunda yaklaşık 5 milyon Suriyeli kontrolsüz bir şekilde Türkiye’nin her yerine yayılmışlardır. Türkiye bu insanları barındırabilmek için 40 milyar dolar harcama yapmıştır. Ayrıca Türkiye Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO)  kurulması için destek sağlamış onları operasyonlarında kullanmıştır. Son dönemde bu ordu çeşitli takviye ve birleşmelerle Suriye milli ordusu olarak organize edilmiştir.

Geride kalan yıllar bize, Suriye’de yaşayan Sünni halkın bombalandıkları için Türkiye’ye kaçmadıklarını, Türkiye’ye kaçmaları için bombalandıklarını göstermiştir. Suriye bilinçli bir şekilde insandan arındırılma operasyonuna tabi tutulmuştur. Türkiye’ye gelmeleri için zorlanan Suriye’li mülteciler ise mülteci statüsünde kamplarda tutulmamış, ülke genelinde dağılmışlardır. 

Suriye hava sahası Rusya tarafından kontrol edilmektedir. Rusya’nın izni olmadan bölgede askeri harekat yapma olanağı yoktur. Türkiye bunu bir defa denemiş, hava bombardımanı sonucunda 36 şehit vermiştir. O tarihten bu yana Suriye de geniş çaplı bir çatışma olmamış, savaş bitme noktasına gelmiştir. Ancak ABD terör örgütlerini silahlandırmaya devam etmiştir. Sanıldığı gibi Beşar Esat devrilmemiş, yeniden duruma hakim olarak görüşmelerin tarafı olmayı başarmıştır. Suriye sorununun bundan sora diplomatik yollardan çözüleceği anlaşılmaktadır. Mısır ile diplomatik ilişkilerini koparan Türkiye, ilişkilerini normalleştirme görüşmelerini sürdürmektedir. Aynı görüşmelerin Suriye ile de yapılması mümkün görülmektedir.

Hava sahası tamamen Rusya tarafından kontrol edilen bölgede, Türk askeri unsurlarının bulunmasında bir fayda görülmemektedir. Bir an önce barış görüşmeleri başlatılarak, öncelikle tehdit altında bulunan Bayır Bucak Türkmenlerinin can güvenliği sağlanmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünü isteyen bütün yabancı kuvvetlerin anlaşarak Suriye’den ayrılmaları gerekir. Türkiye içeride meydana gelen enerji birikmesini dışa aktararak Suriye’de sıcak çatışma arayışı içinde olmamalıdır. Tam aksine görüşmeler yolu ile ülkemizde bulunan mültecilerden kurtulmanın yolunu aramalıdır.

Bu arada Türkiye’nin Irak ve Suriye de asker bulundurmasına ilişkin TBMM’den almış olduğu tezkerenin süresi dolmuştur. Hükumet tezkerenin iki yıl süre ile uzatılması için meclis gündemine teklif getirmiştir. Buna göre; ‘’hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması‘’ istenmektedir.

 Daha önceki yıllarda bir yıl süre ile uzatılması talep edilen tezkere, bu defa iki yıl süre ile istenmektedir. Diğer yandan sadece dışarıya asker gönderilmesini değil, yabancı silahlı kuvvetlerin yurt içine gelmesini de kapsamaktadır. Bir kısım muhalefet, oldukça kapalı ifadeler içeren tezkerenin siyasi amaçlar için kullanılacağından kuşkulanmaktadır. Yapılan oylamada her parti kendi doğrularını önceleyerek oy kullanmıştır. Tezkereye İyi parti kabul, CHP ve diğer muhalefet partileri ret oyu vermişlerdir. Söz konusu tezkerenin iki yıl süre ile istenmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye de bulunmasını talep etmesi olumsuz oy kullanılmasını gerektiren sebepler olarak görülmektedir. 

Son günlerde Büyükelçiler açıklaması gündemi meşgul ettiği için, Irak ve Suriye tezkeresi yeterince tartışılamamıştır. Evet oyu kullananlar Hükumetin Ortadoğu politikasına ortak olmuşlardır. Bundan sonra eleştiride bulunmaları doğru olmaz diye düşünüyorum. Hayır oyu kullananların eleştirme hakları bulunmaktadır. Her şeye rağmen Suriye sorununun daha çok uzun yıllar Türkiye’nin gündemini meşgul edeceği düşünülmektedir.


Bu yazı 286 defa okunmuştur .