ORMAN YANGINLARI 60 YIL ÖNCE PLANLANMIŞ
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

ORMAN YANGINLARI 60 YIL ÖNCE PLANLANMIŞ

05 Ağustos 2021 - 00:57



Necdet Topçuoğlu 

1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istemiştir. O zamana  kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı bulunuyordu.

Kömürler İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen ve zeytinin anacı olan "delice" olarak bilinen  aşılanmamış zeytin ağaçlarından elde edilmesi isteniyordu. 

Bu istek, dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden dolayı sevinçle karşılanmıştır. Türkiye de  bol miktarda bulunan Delice odun kömürü ihraç edilmeye başlanmıştır. Karşılığında döviz girdisi sağlanmıştır. Eskilerin anlattıklarına göre, limanların üzeri, gemilere odun kömürü yüklenmesi sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor, göz gözü görmüyormuş.

O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği, ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını sormuş. Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde olmuştur. 

Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırmış ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşmıştır. Hatta bununla da yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi almış ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığı bilgisine ulaşmıştır. Öğrendiklerini ilgili Türkiye tarafına iletmiş, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını görmüş, konu kapanmıştır.

Aşılanmamış zeytin ağacına “Delice” dendiğini başlangıçta ifade etmiştik.. Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun anaç olduğunu meslektaşlarım bilirler. Sığ düşünceli Devlet yöneticileri üzerinden Türkiye’ye oyun oynamıştır. İşte bilgisizliğin  bedeli budur.

Sonuç olarak, İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısı bir ülke konumundadır. Ne acıdır ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır. Her şey uzun vadeli ve derin bir kurnazlıkla plânlanmıştır. Halen zeytin ağacı düşmanlığı yapan Sayın Ahmet Davutoğlu kafalılar da aynı kafadaki insanlardır.

Marshal yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacı kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürülmüştür. ABD Türkiye'ye bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam (çıra) fidanı vermiştir. Kavak ağacının alerjik hastalıkların sebebi olduğu  bilinmektedir. 

Çam ağacı ise bildiğimiz yanıcı yağlı çıradır. Türkiye'nin dağına bayırına dikilen çam ağacı çeşitleri saatli bomba gibi yerleştirilmiş oldu. Bu ağaçlar yandıkları zaman kozalakları patlayıp yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta ve oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.

ABD bizim gibi haini bol ülkelerin coğrafyalarını çam ormanlarıyla dolduruyor, içimizdeki hainlerin de bir kibrit çakmasıyla atom bombasının verdiği zararı veriyorlar. Şimdi pozitif mantıkla düşünelim. Türkiye bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, kestane, badem, incir, sakız ağacı dikmiş olsaydı, hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz, hem de köylümüze bir ek gelir olmazmıydı?

Bütün uyarılarımıza rağmen halen bıkıp usanmadan çam dikmeye devam ediliyor. Halbuki başka ülkeler ağaçlandırma politikalarını Tarım Ormancılığı üzerine kurmaktadırlar. Bize çam çıra diktirip, sonra da kibriti çakacak hainler ile işbirliği halinde ülkemizi küle çevirmektedirler.

 
Türkiye ağaçlandırma politikalarını bilimin ışığında yeniden ele alarak yoluna devam etmelidir. Biz yangınlara daha çam ormanlarını dikerken teslim olmuşuz. Yangınları kontrol altına alamayınca baskı ile öfkeyi kontrol altına almaya çalışarak ülkeyi geriyoruz. Şimdi yangınlar üzerinden birbirimizi yemenin alemi yoktur. İktidarı ve muhalefeti ile kafa kafaya verip, yeni çözümlerin peşinde olmalıyız.

Yangını fırsat bilip bağırıp, çağıranlar iktidarda olsalardı, kibrit çakılınca bu çıra ormanları tutuşmayacakmıydı? Odunu 60 yıl önce bize yığdırmışlar. Kibrit şimdi çakılmış oldu ne fark  eder. Demek ki bu zamanı kollamışlar. Su uyur, düşman uyumaz derler. Ayrıca Türk'ün ebedi düşmanları asla ne uyur, ne de acele ederler. Gerçek şu ki bizler uyumaya,  uyutulmaya devam ediyoruz.

Korkarım ki, bir gün kendimizde tutuşup yanarken olayı tiyatro oyununun bir parçası zannederek alkışlayacağız. Alkışlar arasında yanıp kül olacağız. Uyuyan Milletlerin akıbeti alkışlar arasında yanıp yok olmaktır. Uyuma kardeşim aç gözlerini. Uyursan yanarsın!!!!

(04, Ağustos, 2021-Ankara)

Bu yazı 603 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum