RUS DIŞ POLİTİKASI MERDİVEN VE SATRANÇ GİBİ İŞLER
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

RUS DIŞ POLİTİKASI MERDİVEN VE SATRANÇ GİBİ İŞLER

23 Şubat 2022 - 00:43


Necdet Topçuoğlu

Kitap evlerine kitap seçmek için gittiğimiz zaman raflardaki yayımlanmış eserlerin çok büyük bir bölümünün Rus Klasiklerine ait olduğu görülmektedir. Bu nedenle Rusların elinde kültür, sanat, bilim, sosyoloji, felsefe, hukuk ve siyaset konularında çok sayıda kaynak bulunmaktadır. Ayrıca Rus Bilimler Akademisinin eğitim sistemi dikkate alındığında karşımıza mükemmel bir öğreti çıkmaktadır. Böyle bir eğitim sistemi sonucunda yetişen insanların, konularına göre liyakatli uzmanlar olmaları kaçınılmazdır. Rus dış politikasına bu açıdan bakıldığında mükemmel bir ekol olduğunu söylemek mümkündür. Rusya’nın tarihi derinlikleri olan bir devlet geleneği vardır. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte önemli bir sarsıntı geçiren Rus Dış politikası, Putin ile birlikte Zümrüdüanka Kuşu gibi küllerinden doğmuştur.

Rus Dış Politikasının, Rusya’nın menfaatlerini esas alan inatçı bir arka plan derinliği vardır. Müzakereler ne kadar uzun ve çetin olursa olsun hedeflerinden asla vaz geçmemektedirler. Müzakerelerin işleyiş biçimi merdiven basamağı şeklindedir. Hiçbir zaman en üst basamaktan görüş bildirmezler. Prensip olarak görüşmelere merdivenin alt basamağından başlamaktadırlar. Bir aşamayı tüketmeden, bir sonraki aşamaya geçmezler. Arkada temizlenecek alan bırakmazlar. Merdivenin en üst basamağı karar noktasıdır. Görüşmeler bu aşamaya gelmişse, zaten olgunlaşmış demektir. En üst perdeden başlanan müzakerelerde anlaşma sağlanamaz ise geri dönüşler olmaktadır. Bunun anlamı taviz vermektir. Bu anlamda Rus Dış politikasında sistem olarak tavize yer yoktur. Bağırıp çağıran ve meydan okuyan ülkelerin dış politika sistematiği yoktur.

SSCB dağıldıktan sonra devlet, 15 Cumhuriyt'e ayrılmıştır. Ancak Rusya Federasyonu hariç, her Cumhuriyetin nüfusu içinde %30 oranında Rus nüfus kalmıştır. Devlet işlerinin yürütülmesinde Rus uzmanlar söz sahibi olmaktadırlar. Bürokrasideki görevlerim sırasında Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Kazakistan ve Azerbaycan ile yapılan heyetler arası görüşmelerde Rus uzmanlarla müzakerelere katılmıştım. Bu nedenle Rusların müzakere sistem ve kabiliyetlerini yakından bildiğimi söyleyebilirim. Geçmişte Çin Halk Cumhuriyeti, SSCB’yi Sosyal Emperyalist bir ülke olarak tanımlamıştır. Bünyesinde bulunan Sosyalist ülkeleri sömürdüğünü iddia ederek bir ideoloji geliştirmiştir. Bunun haklı bir görüş olduğunu, bazı Cumhuriyetlere yapmış olduğum resmi ziyaretlerde bizzat anlama imkanı bulmuştum. SSCB’den ayrılan Cumhuriyetlerin bağımsız olduklarını söylemek mümkün değildir. Ayrı devletler olsalar da Rusya Federasyonunun kontrolü altında bulunmaktadırlar.

SSCB dağıldıktan sonra, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarus Bağımsız Devletler Topluluğunu kurmuşlardır. Bu birlik yürümeyince dağılma kararı almışlardır. Dağılmanın ardından Belarus Rusya federasyonundan yana tavır alırken, Ukrayna Avrupa Birliği ve ABD’ye yaklaşmayı tercih etmiştir. Ukrayna’nın bu tutumu Rusya Federasyonu’nu çok rahatsız etmiştir. Rusya Ukrayna’yı, topraklarını Rusya’yı tehdit eden ülkelere kullandırmakla suçlamaktadır. Ukrayna’nın yönetimine batı yanlısı yönetim gelince Rusya Kırım’ı işgal etmiş, Donetks ve Luhanks’daki ayrılıkçı Rusları destekleyerek Ukrayna’dan kopmalarını teşvik etmiştir. Bu nedenle iki ülke arasında yıllardır süren gerginlik savaş aşamasına gelmiştir. Rusya kesinlikle NATO’nun yakınına kadar sokulmasını istememektedir. Nihayet Rusya, 22 Şubat 2022 tarihi itibarıyla Donetsk ve Luhanks’ın bağımsızlıkların tanıyarak, Rus Ordusunun Barış Gücü adı altında bu bölgelere girme emrini vermiştir.

Bu kararın alınmasında yukarıda sistematiğini anlatmaya çalıştığım Rus Dış Politikasının tutarlılığı önemli rol oynamıştır. Rus Ordusu uzun süren tatbikatlar sonucunda oluşturduğu baskı ile Ukrayna’yı bunaltmıştır. ABD ve Avrupa Birliği, önce Kırımın işgalinde, sonra da Donetsk ve Luhanks’ın ayrılmasında Ukrayna’ya verdikleri sözleri tutamamışlardır. Putin bu kararı almadan önce Nükleer Silahların Kullanılması Kurulunu toplamış, ardından Rus Halkına ve Dünyaya çok uzun bir konuşma yapmıştır. Söz konusu bölgelerin bağımsızlığını tanıdığını ilan etmiştir. Rusya Federasyonu devletin kurumlarını ve buna bağlı olarak dış politikasını satranç oyunu gibi işletmektedir. Her hamleyi yaparken üç, dört hamle sonrasında ne ile karşılaşacağını hesaplamakta, bunlara karşı nasıl karşılık vereceğini bilmektedir. Savaşmadan kazanmak budur. Hamlelerin bittiği yerde söz yerini silahlara bırakacaktır. Şimdi bütün dünyanın gözü kulağı cepheden gelecek haberlere kilitlenmiştir.

Putin Yaptığı tarihi konuşmada Rusya Federasyonunun geçmişini SSCB’ye değil, Çarlık Rusya'sına dayandırmıştır. Bu arada Osmanlı-Rus savaşlarına gönderme yaparak geçmişte yaşadıkları acıları unutmadıklarını ortaya koymuştur. Halen uzmanlar bir sıcak çatışma çıkması halinde bundan en fazla etkilenecek ülkenin Türkiye olacağını ileri sürmektedirler. Zaten Dolar Egemenleri öteden beri bir Türkiye- Rusya savaşını planladıklarını gizlememektedirler. Bunu Suriye’de Rus savaş uçağının düşürülmesi ile denediler başaramadılar. Daha sonra Rusya’nın Ankara Büyükelçisinin öldürülmesiyle denediler yine olmadı. İşte bunda ayrıntılarını anlattığım kılı kırk yaran, Rus Dış Politikasının büyük payı bulunmaktadır. Ben kendi adıma bu politikanın tutarlılığına güvenmek istiyorum. Yoksa ABD ve Batı Türkiye’yi savaşa sokmak istemektedir.

Siyonizm'in Ekim devrimi ile yarım kalmış bazı hesapları bulunmaktadır. Bunlar, Türkiye’nin parçalanması ve Rus Rublesinin basılma hakkının elde edilmesidir. Bankerler Birinci Dünya Savaşından sonra Doların basılmasını, İkinci Dünya Savaşından sonra da Alman Markının basılma hakkını almışlardır. Sırada Rus Rublesi var derken, Rusya da Ekim Devriminin meydana gelmesi planlarını aksatmıştır. Yıllarca bunu açıklamaktan hiç çekinmemişlerdir. Hainler planlarını geciktirirler ama asla iptal etmezler. Bu nedenle Türkiye’nin ABD ve Avrupa Ülkelerinin gazına gelmeden Milli Çıkarlar doğrultusunda, sağduyulu bir politika izlemesi önemli görülmektedir. Dış politikada duygusallığa yer yoktur. Esas olan Milli menfaatlerdir.
 

Bu yazı 313 defa okunmuştur .