SON SIĞINAK, AZERBAYCAN
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

SON SIĞINAK, AZERBAYCAN

10 Ağustos 2023 - 22:40

Said Bin Cübeyr (ra) 3.Bölüm

Ortalık Ateş Topu

Haccac, büyük bir orduyla bu defa Abdurrahman bin Muhammed'in üzerine gider. Çok kanlı bir çatışmadan sonra Abdurrahman öldürülür. Haccac'ın gözleri Said'i aramaktadır. Said bir yolunu bularak oradan uzaklaşır. ''Artık Haccac’ın en önemli işi Said bin Cübeyir’i bulmak, ondan hesap sormaktı. Devletin bütün imkanlarını seferber ederek, dört bir tarafa gizli görevlilerini göndererek, şehir şehir Said’i bulmaya çalışır. Said ilk önce İsfahan’a gider ama orada rahat edemez. Çünkü sarayın hafiyeleri adeta orada cirit atıyorlardı. Oradan Irak’a geçer. Burada Sümbülün köyüne sığınan Said, aynı sebeplerden dolayı burada da rahat edemez. Sonunda kararını vererek oradan Azerbaycan’a geçerek uzun süre bu ülkede kalır.''  (Taberî, Târîhu’l-Ümem, IV, 23-24)

Zalimin zulmü artık ülke sınırlarını aşmıştı. Böylelikle Said bin Cübeyir, Emevi sarayı ve zalim Haccac'ın şerrinden kurtulabilmek için tam 12 yıl Azerbaycan'da  gurbet hayatı yaşar. Hasretin ve zorluğun her çeşitine dayanır ama, Kabe'nin hasretine bir türlü dayanamaz. Uzun zamandır ayrı kaldığı Kabe hasreti Said'in yüreğini adeta yakıyordu. Bir türlü bu ateşi söndüremeyen Said, her şeyi göze alarak Mekke'ye dönmeye karar verir. Aslında bu kararı almasındaki en büyük etken, Haccac'ın zülmünden kaçanları himaye eden Ömer bin Abdülaziz'in Mekke emiri olmasından ileri geliyordu.

Evet, Harameyn'in emiri, Emeviler tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Ömer bin Abdüllaziz idi. Said’in de çok saygı duyduğu bu insan, Haccac'ın zulmünden kaçan mazlumları himaye eden birisi olarak biliniyordu. Azerbaycan'daki dostlarının bütün gayretlerine, engellemelerine rağmen bir türlü kararından vaz geçmeyen Said,  Mekke'ye doğru yola çıkar ve uzun bir yolculuktan sonra mazlumları kanatları altına alan Ömer bin Abdülaziz'e sığınır. Ama, saray muhbirleri kısa bir zaman sonra Said'in yerini öğrenir ve onu Ömer bin Abdülaziz'in himaye ettiğini Haccac'a bildirirler. Haccac, aradığını bulmanın sevincini yaşarken, onu Ömer'in elinden almanın da kolay olmayacağını biliyordu.

Sürekli saraya Ömer ile alakalı baskı yapan Haccac, Ömer'in yetkilerini kısıtlamayı başarır ama, Said'i onun elinden alamaz. Sonunda meseleyi kökünden çözmeyi kafasına koyar ve binbir türlü hile ve komplolarla Ömer bin Abdülllaziz'i görevinden uzaklaştırmayı başarır. Yerine sarayın emir kulu, liyakatsiz bir kişiliğe sahip olan Halit bin Abdillah'ı getirmeyi başarır. Yeni vali göreve başlar başlamaz, Ömer bin Abdülaziz'in himaye ettiği mazlumları Haccac'a teslim etmek için büyük bir azimle çalışmaya başlar. Bu mazlumlar arasında Haccac'ın en çok istediği kişi Said bin Cübeyir'de vardır.

Haccac, yılların biriktirdiği kin ve nefretle Said bin Cübeyir'i huzuruna çağırır. Maksatı onunla alay etmek, aşağılamaktı. Said huzura gelince, alaycı bir ifade ile; ''Benden kaçacağını mı zannettin.'' der. Zaten, hapiste Said'e yapmadığı hakaret, denemediği zulüm çeşiti bırakmamıştı. Bu defa ayaklarına prangalar vurdurup sokak, sokak dolaştırır ve halka hain diye teşhir eder. Said, Rabb'ine derin bir tevekkülle, bu zalimin zulmüne asla ses çıkarmaz.

Siyasi ihtiraslar Haccac’ın gözünü o kadar kör etmişti ki, Said'e uyguladığı orantısız gücün ne İslami ne de insani olduğunu anlayabilecek kadar dahi vicdana sahip değildi. Bunlar, siyasetin uğursuz usullerinin tesiriyle önce ruhlarını ve daha sonra da insanlıklarını kaybetmiş zalimlerdi.

Hapishaneler İnşa Ediliyor

Emevi zulmü ülkeyi adeta bir açık hava hapishanesine çevirmişti. Her şehir geniş yetkilerle donatılmış valileriyle, halka yapmadığını bırakmamıştı. Halk bu baskıyı kaldıramıyor, bu zulme güç getiremiyordu. Artık sokaklar karışmaya, insanlar gerçekleri haykırmaya başlamıştı. Zamanla büyüyen bu olaylar neticesinde, geniş çaplı tutuklamalar başlatıldı. Bunlara yakın duran, destek veren, onları savunan herkes haksız ve adaletsiz bir şekilde yargılanarak hapsedilmeye başlandı. Bu tutuklamalar zamanla öyle bir hal almıştı ki, bazı şehirler adeta açık hava hapishanesine dönmüş, zindanlar gerçekleri haykıran insanlarla dolup taşmıştı.

Hızlı bir şekilde inşa edilmeye başlayan hapishaneler, Emevîlerin en önemli iç güvenlik birimlerinden biri haline gelmişti. Kendilerinden olmayan, onlara biat etmeyenleri bertaraf etmek için yeni hapishanelerin inşasına hız verilmişti. Kısa sürede hapishanelerinin sayısı önceki dönemlerle mukayese edilemeyecek boyuta ulaşmıştı. İslam tarihine bakıldığında, hiç değişmeyen zulüm ve zalim hükümdarları görmek mümkündür. Bunlar, devletin imkanlarını halkına zulmetmek için kullanan, toplumu arkasında tutabilmek adına, dinin bütün emir ve yasaklarını kendi çıkarları için yerlere sermekten ve bununla da tribünlere hoş gelecek manevralar yaparak kendilerini dindar göstermekten çekinmemişlerdir.

Haccac, kendilerine muhalif olanlara karşı çok sert ve acımasız davranışlar sergileyen bir zalimdi. Bu zalimin kendi çıkarı için yapamayacağı hiç bir şey yoktu. İslam dininin kırmızı çizgilerini o kadar aşmıştı ki, Efendimizin hizmetinde bulunmuş Enes bin Mâlik'in de bulunduğu pek çok sahabeye, müfessire, muhaddis ve mezhep imamına zulmekmekten çekinmemişti.  Bunlar adeta dinin hassas kılcallarına dokunmuş, Müslüman oldukları halde mevâlîden haraç ve cizye almış, haksız yere mala çökmüş, adam kayırmış, ve milletin malını yemekten çekinmemişlerdi.

Müslim ve Tirmiz'i de geçen bir rivayette Hacca ile Hz. Ebu Bekir (ra)'in kızı Esma annemizin karşılaşması şöyle anlatılır.Esma annemiz, oğlu Abdullah b. Zübeyr'i öldüren Haccac'a; '' Allah Resulü (sav) Sakiften bir yalancının, bir de bozguncunun çıkacağını haber vermişti; gördük ki yalancı Muhtar es-Sekafi imiş, bozguncu da sensin.'' (Müslim, Feżâ'ilü’ş-sahâbe, 229) der.

Evet, dine yapmış olduğu bu kadar hizmete rağmen Haccac, kazanma kuşağında kaybeden bir zalim olarak tarihteki yerini almıştı. Onun gibiler o gün vardı, bugün de var, yarında var olmaya devam edecektir. Ama, her şeye rağmen onu diğer zalimlerden ayıran çok önemli bir özelliği daha vardı. Haccac, mala-mülke, paraya-servete hiç düşkün değildi. Ne sarayları olmuş, ne de villaları. Milletin parasından humus adı altında cebine bir kuruş bile indirmeyi düşünmemişti. ''Öldüğünde geriye sadece bir kılıç, bir at eyeri, bir mushaf, bir rahle ve 300 dirhem para bırakmıştı.''

Evet Haccac, İslam tarihine zulmü ile zirve yapmış birisi olarak geçse de, devletin ve milletin malına el uzatan bir hırsız, bir arsız pozisyonuna da asla düşmemişti.

 

Son bölümde. O, Tescilli Bir Zalimdi.

Bu yazı 546 defa okunmuştur .